Benim Sevgilim Hüzün
13 Şubat 2005...
Pazar...Saat 12.00....
Yer : SSK İstanbul Eğitim Hastanesi Yoğun Bakım Servisi...
Yataklardan birinde yüzüne ayın en güzeli doğmuş biri yatıyor. Gözlerinde belli belirsiz bir damla yaş. Çekilen acılara nispet vücudunun her zerresine dağılmış mutlu bir gülümseme.
Başucunda ona dokunan biri.
Dokunanın yüreği yanık, içi acıyor,
Dokunulan sessiz, dingin öyle yatıyor....
10 dakika süren bu sessiz sedasız konuşmanın ardından gönlünün tüm sevgilerini, yüreğinin tüm öpücüklerini bir çırpıda aktarı verdi ve küçük adımlarla yavaş yavaş geri çekildi.
Yoğun bakımın içinde hayat kavgası sürüyor, dışında ise lanet olası bir dünya dönmeye devam ediyordu. Koridora çıktığında parmak uçlarındaki kardeşini bir kez daha hissetti...
Yıl 1972 Vefa Lisesi...
100.yıl mezunlarının içinde başka 2 kardeş yoktu. Onlar ki 100.yılda mezun olmak için birer sene kaybetmeyi bile göze almışlardı. Onlar 100.yıl onur mezunuydular...
Aralarındaki 1.5 yaşlık fark nedeniyle her şeyleri beraber geçmişti. Okul kaçakları, ilk sevgililer ve daha neler neler...
Parmak uçlarında Vefa lisesinin eski koridorlarının kokusuyla, hastanenin idare katına doğru yürümeye başladı.
Hastanenin her santimetre karesinde emekleri vardı.
Sabahlara kadar haftalar boyu süren çalışmalar. 1700 kişinin göz bebeği saçları uzun iki genç delikanlı olarak başladıkları hastane ve memuriyet günleri düştü önüne...
Ne günlerdi...
Yıllar geçmiş ve o abisinin yardımcısıyken amiri oluvermişti. Bu arada ağabeysi de Hastanenin Müdürlüğüne terfi etmişti...
Gençliğinde uzun saçları, harikulade giyim tarzıyla herkesin göz bebeği olan Cihangir Ergüney... 33 koca yılın ardından kendi elleriyle yaptırdığı Yoğun bakımın soğuk yatağına uzanmış Cihangir Ergüney...
Aradan geçen zaman topu topu bir saat olmasına rağmen asırlar gibi gelmişti .
Onun odasında kardeşi, iki abisi ve sevdikleri oturuyordu.
Telefon çaldı...
O yoktu artık..........
Her gün bir başından öbür başına defalarca arşınladığı koridorun en başına doğru koşarak gitti... Hıçkırıklarını saklaması olanaksızdı. Vurdu gözyaşlarını tek tek duvarlara... Yandı yüreği yandı, yandı, yandı...
Öbür sabah 14 Şubattı!
Sevgiler günü....O da sevgili eşine çiçekler alacak birlikte İskele restoranta gidecekti.
Oldu mu be Cihangir?
İskele restorant ne zamandan beri Zincirlikuyu'ya taşındı...
Sevgililer gününde sevgilinizi, kardeşinizi kara topraklara koymak ona öylece veda etmek ne demektir bilirmisiniz?
Bugün 14 Şubat 2015...
Aile kabristanının üzerindeki çiçekler onu ve aynı yerde yatan çok sevdiği abisini sanki her şeyden koruyorlardı. Ağaçlar öyle güzel olmuşlardı ki...
Geçen yıl geldi gözlerimin önüne. Nasıl da karla kaplı mezarına karanfilleri usul usul yerleştirmeye başlamış ve koca bir demeti itina ile karlara saplamıştım...
Sonra kenara doğru çekilmiş,
Ellerimi göğe doğru açıp Tanrı'ya onlar için ve orada yatan herkes için dualar etmeye başlamıştım. Her duanın sonunda amini karanfiller söyledi. Bir iki üç derken birbiri ardına süregelen dualar sona erdiğinde bembeyaz karların üzerinde oluşan görüntüye hayretle bakakalmıştım...
SEVGİLİLER GÜNÜN KUTLU OLSUN IŞIN...
İYİ Kİ BURDASIN.
CİHANGİR - BABÜR ERGÜNEY
Canım kardeşim,canım abim...
Koyun koyuna yatan siz sevgililerim.
Sizin de gününüz kutlu olsun.
Seneye gene görüşeceğiz.
Bu defa beyaz güllerle geleceğim...
Not: 13 Şubat 2005 de yakalandığı amansız hastalık sonucunda kaybettiğim sevgili abim Cihangir ERGÜNEY ?i 14 Şubat Sevgililer Gününde toprağa vermiştik.
Benim artık kutlayacak sevgilim yok...
Sevgi canlı değildir, ölüme mahkı»m olmaz, Kalpten kalbe sessizce geçer ve oturduğu alanı lâv yatağına döndürür. Sayın Ergüney'in kaleminden bunu okudum ve gerçekliliğin de kabul ettim. Tanımlar ve anlatımlar nefis olmuş. İnsanı geçirdiği kara günlerin perdelerine çarptırıyor. Kutlar ve başarılar dilerim sayın Başkanımıza. Kurgular daha etkin olabiliyor. Kendisini sevgiyle kucaklar uzun ömürler dilerim. Dünya saadetleri onun olsun.