Bir Ağustos

Bu diyarda yaz adeta erken başlar geç biterdi, çünkü tütün ekimiyle uğraşan halk daha bahar aylarında tarlalara göçer, eylül sonlarında kasabaya dönerdi.
Büyük bir telaştı tütün işi çok emek istiyordu.
Küçük büyük ailenin bütün fertleri sabah henüz şafak sökmeden kalkıp gece saatlerine kadar çalışırdı.
Yazın kavurucu sıcağı altında genelde eğilerek çalışmak kolay değildi.
Hiçbir sosyal faaliyete katılmak, gezmek, eğlenmek mümkün değildi.

Kasaba deniz kıyısında olmasına rağmen ''şöyle denize bir girip de serinlemek'' hayal gibiydi.
Kimi denizi bulunduğu yerden buruk seyreder, kimi bir kaçamak yapmanın yollarını arar kimi de denize hiç gidemez göremezdi.
Fakat kasabada ve bazı çevre köylerde gelenek haline gelen ve deniz bayramı diye kutlanan bir gün vardı.
Bu günün adı bir Ağustos'tu, aslında Ağustos ayının on dördüncü günüydü bu gün, fakat yaşlıların demesine göre esas Ağustos bugün başlıyordu ve yörede deniz bayramı olarak kabul ediliyordu.

Yaklaşan on dört Ağustos günü heyecanla beklenirdi, adeta gün sayılırdı.
O gün her ne olursa olsun bütün halk işlerini bırakır denize koşardı.
Bir günlük deniz keyfi bütün bir yaz hayal edilirdi ve insanlar denize gidip girmekle bir gün de olsa mutlu olurlardı.
Takvimler Ağustos'un on üçünü gösterdiği gün öğlen bitirilen işlerle birlikte adeta o muhteşem gün başlardı.
Ertesi gün için yemekler börekler hazırlanır, deniz kıyısında kurulacak çadır malzemesi temin edilir ve tarlada yalnız kalacak hayvanların önüne bolca yiyecek konurdu.
Bilhassa çocukların mutluluğu yüzlerinden okunurdu.
Delikanlıları ise bir başka heyecan sarardı, çünkü o gün herkes deniz kıyısında olacağı için sevdiği kızı görme şansı olacak, kız arkadaşı olmayan için de belki yeni bir şans doğacaktı.

Gece herkes tütüne çıkmadan güzel bir uyku uyurdu.
Alışkanlıktan olsa gerek, sabah yine erken uyanılır, yapılan kahvaltı sonrası genelde at arabalarıyla yola çıkılırdı.
Kasabanın bütün sahilleri bayram yerine döner, çadırlar kurulur, ahali tanıdıklarıyla buluşur, güzel bir gün geçirmek için bir arada yemekler yenir, sohbet edilir, denize girilirdi.
Genç delikanlılar ise sahil boyunca volta atar, kızları görmenin yollarını arardı.
Akşamüzeri bu bir günlük deniz sefasının ardından çadırlar kurulduğu gibi tekrar sökülür, herkes tarlasının yolunu tutardı.

Bu gelenek her yıl devam ederdi.

1974 yılı bahar aylarıydı, uzun yıllardır kanayan bir yara olan Kıbrıs'ta yine büyük bir kargaşa vardı.
Gerilen havayla birlikte yirmi Temmuz 1974 sabahı herkes radyolardaki marşlarla uyandı ve yapılan Kıbrıs harekâtı haberlerden ilan ediliyordu.
Bilhassa yeni nesiller savaşı ilk defa duyuyor, savaşın soğuk havasıyla yaşıyordu, etrafta ışıklar söndürülüp karartma uygulanıyordu.
İlk harekâttan sora yirmi dört gün geçmişti, o gün kasaba halkının deniz bayramı on dört Ağustostu fakat hiç kimse böyle bir ortamda bu günü kutlamayı düşünmüyordu ve radyolardan duyulan haber ikinci harekâtın başladığı yönündeydi.
Bu durum çok üzücüydü, yaşanılan bir savaş ve şehitlerimiz vardı.
Yaz sonu gelmişti artık halk kasabaya döndü.

Ertesi yıl yine ahali rutin bir şekilde tarla işlerine başlamıştı, tütünler tarlaya dikiliyor çapalanıyor ve toplanıyordu.
Yine günlerden Ağustos ayının on üçüydü fakat kimse ertesi gün denize gitmeyi düşünmüyordu.
Çünkü ramazan ayı başlamıştı, güneş altında çalışmalarına rağmen birçok insan oruç tutuyordu.
Ardından geçen bir iki yıl daha ramazan ayına ve bayrama rastlamasıyla bu gelenek uygulanamadı.
Tütün ekimi de önemini yitiriyor ve halkın yaşam tarzı da yavaş yavaş değişiyordu.
İlerleyen yıllarda tütün üretimi tamamen bitti.

Bölgede Cumhuriyet öncesi bağcılık ön sıralarda geliyordu.
Bu toprakların üzüm bağcılığına elverişli olduğu tabi ki unutulmamıştı.
Etrafta yeniden canlandırılan bağcılık o yıllardaki gibi olmasa da yine önem kazanıyordu.
Bağlar Ağustos ayı sonu itibariyle hasat edildiği için geçmişte deniz bayramı olarak bilinen on dört Ağustos günü artık bağ bozumu şenlikleri olarak kutlanır olmuştu.

19 Ekim 2012 4-5 dakika 30 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    ..üstad kolay gelsin,bu yazı yönünü pek bilmiyordum daha doğrusu okumuyor okuyamıyorum 3 ay kadardır devam eden özel bir durum benimki.. gayet hoş çok yalın sade bir yazımdı gerçek bir makale tadındaydı yöre ismi belirtmemenin bir nedeni olsa gerek keyifle okudum güzel ve bir yanıyla hüzünle biten geleneği elbette bağcılıkta en az tütün kadar değerli,konu bu değil zaten kalemine sağlık teşekkürler tebrikler selamlar...

  • 10 yıl önce

    Geçmişten gelen güzel bir öykü imiş değerlendirelim dedik... Kutlarım yürekten...👍