Bir Çocukluk Sevdası (Kumsal)
İlkokul da tanışmışlardı. Çok güzeldi. Herkesin dikkatini çekti çok geçmeden. Ama biri vardı ki kısa zaman da çok sevmişti. Her gece onunla yatıp onunla kalkıyordu ama kimsenin haberi yoktu. İlkokul yıllarını onu severek geçirdi. O dönemlerde onun içi şiirler yazıyordu. Ama ona söyleyemiyordu.
İlkokul bitmişti. Artık ayrılık vaktiydi ama Merve onun hep aklındaydı. Arada görüşüyorlardı. Telefonda, internette iletişim halindeydiler. Kopmamışlardı birbirlerinden. Farklı okullarda, aynı hislerle birbirlerine bakıyorlarmış meğer. Birbirlerinden habersiz, geçen yılları sayamadan, doyamadan birbirlerini sevmeye.
İlkay artık dayanamaz duruma gelmişti. Ne olacaksa olsun diyordu artık. Ya daha çok acı çekecekti ya ömür boyu mutlu olacaktı. Sonun da Merve'ye açılmaya karar verdi. Ama bu kolay değildi. Aşırı çekingendi ve her şeyin bitmesinden korkuyordu. Bu korku onu içten içe çıkılması zor bir duruma sokuyordu.
Cesaretini toplamıştı. Buluşma ayarladı İlkay. Cuma öğlen 15.00'da Bakırköy'de buluştular. Beraber bir kafeye geçip oturdular. Sohbet güzel gidiyordu. Kahveler yudumlanıyor, gülücükler atılıyordu. İlkay o sırada montunun iç cebinden bir gül çıkardı ve Merve'nin yanına geçerek, ? benim için hiç kolay değil bunları söylemek. Ben tanıştığımız ilk günden beri seviyorum seni' dedi. Merve şaşkındı. Bir an ne yapacağını bilemedi, gözleri doldu. Aniden sarıldı İlkay'a; ?Bu zamana kadar neredeydin sen! ? diyordu. İlkay mutluluktan gözyaşlarını tutamıyordu. Sonunda sevdiği insana bunu söylemiş ve bu karşılıksız çıkmamıştı. Öylece oturdular tekrar, hiçbir şey söylemeden uzun süre birbirlerinin gözlerine baktılar. Yarım saat geçmişti, ikisi de şaşkınlıklarını atmışlardı. Hesabı ödeyip el ele çıktılar oradan. İkisinin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Günler geçiyordu. Tam dört yıl olmuştu. Yine bir gün buluştular. Ama bir şeyler ters gidiyordu. İlkay aşırı kıskançlıklar göstermeye başlamıştı. Bu Merve'yi daraltıyordu. Tartışmaya başladılar. Gitgide ateşleniyordu ortam. Birbirlerine hakaret etmeye başladılar. Merve dayanamadı İlkay'a tokat attı. O an bir sessizlik oluştu. İkisi de şaşkındı, olanlara inanamıyorlardı. İlkay yüzü sağa dönük şekilde öylece kaldı, Merve pişmanlık duyarcasına kendine kızıyordu o an. Bir şey söylemediler. Son kez göz göze geldiler. İlkay arkasını döndü ve yürümeye başladı. Merve öylece baktı, seslenemedi, içindekileri söyleyemedi.
İlkay bunu gururuna yediremiyordu. Her saniye içten içe kendini yiyip bitiriyordu. Merve de farklı sayılmazdı. Her saniye de ağlıyordu ama ikisi de gurur yapmıştı, birbirlerini aramıyorlardı. Uzun süre görüşmediler. Birbirlerinden haber almadılar.
Böyle bir aşk bir anda son bulmuştu. Kimse inanamıyordu. Nasıl oldu, niçin oldu kimse bilmiyordu. Ne İlkay, ne Merve olanları kimseye anlatmıyorlardı. Onların ayrılacağı kimsenin aklına gelmemişti.
Zaman hızlı akıyordu. İkisi de okullarını bitirmiş meslek sahibi olmuşlardı. Merve evlenmişti, bir erkek evladı vardı. İlkay ise nişanlıydı, yakın bir dönemde evlenecekti. Ama bu evlilik mecburiyettendi. Yaşadığı bir ilişki olayı bu duruma getirmişti. Nişanlısı hamileydi. Ve yakın bir zamanda evlendiler. Dünya güzeli bir kız çocuğu olmuştu onunda. Mutlu olmaya çalışıyorlardı. Her şey değişmişti. İkisi de işlerine ve ailelerine bakıyorlardı.
İlkay sürekli problem yaşıyordu evde. Eşiyle anlaşamıyordu. Aklı hala Merve'deydi. Sonunda devam edemedi ve boşandı eşinden. Kızıyla beraber kalıyordu artık. Zaman geçiyor, kızı ilkokul, lise derken artık üniversiteye gidiyordu. Üniversitenin ikinci yılındaydı. Bir akşam babasının yanına geldi, oturdu, sarıldı ona. Araları iyiydi İlkay ve kızının. Sohbet etmeye başladılar. Kızı ona görüştüğü biri olduğunu, onu çok sevdiğini söyledi. İlkay başta kızmıştı biraz ama kendi yaşadıkları gözünün önüne gelince yumuşadı biraz. Kızının da kalbini kırmak istemiyordu. ?Yarın akşam ailece yemeğe gelsinler, tanışalım' dedi. Kızı çok mutluydu, uzun uzun sarıldı babasına. Ertesi gün hazırlıklar başlamıştı. Sofra kurulmuş, misafirler bekleniyordu. Saat 19.00 olmuştu. Kapı çaldı, beraber kapıyı açmaya gittiler. Kapı açıldı, İlkay öylece baka kalırken kızı hoş geldiniz diyerek misafirleri içeri alıyordu. Ama ters giden bir şeyler vardı. İlkay'ın kızının görüştüğü çocuk Merve'nin oğluydu. İlkay ve Merve birbirlerine bakakaldılar. Ama bir şey belli edemediler. İçeri geçtiler sofraya oturdular. İlkay sordu ? oğlumuzun adı nedir' diye. Gelen cevap onu beyninde vurulmuşa döndürdü. ?İlkay' .. Evet çocuğun ismi İlkay'dı. Merve oğluna İlkay adını vermişti. Onu unutamadığı belliydi.
Yemekler bitmişti. İlkay kızına döndü ? hadi Merve kahveleri hazırla' dedi. Bu kez Merve beyninden vurulmuştu. Herkes şaşırmıştı bu tesadüfe. Bir şeyde belli edemiyorlardı. Ara ara göz göze geliyorlar, o bakışlar her şeyi anlatıyordu.
Üniversite bitmişti artık. Bu olayın adını koyma zamanıydı. Evlilik vakti yaklaşıyordu. İlkay da Merve de içten içe istemiyorlardı bu evliliği. Tam birbirlerini unutmuşlarken, tekrar bir aradaydılar. Üstelik çocukları evleniyordu, akraba olacaklardı. Ama birbirlerinin yaşayamadığı mutluluğu, onların yaşamasına engel olamazlardı.
Düğün yapıldı. Herkes mutluydu ama İlkay ve Merve mutluluklarını buruk yaşıyorlardı. İçlerine sindiremiyorlardı tüm bu olanları. Film gibiydi her şey. O kadar çabuk geldi geçti, o kadar çok tesadüf ve aşkla doluydu ki. Hayat onları tekrar bir araya getirmişti. Ama birbirini seven iki kişi değil, onlar birbirini seven iki dünürlerdi artık ..
Hayatın içinden bir öykü mutlaka bu ve buna benzer yaşanmışlıklar ve hayat hikayeleri oluyor zaman zaman. Kurgu da olsa güzeldi ki gün sonunda ödülünü de almış en yıldızlısından. Tebrikler İlkay...👍