Bir Deli Masalı
Kara bir buluttu sanki. Güneşi görünce gölgeye saklanır, yağmurla ıslanınca bayram yapardı.
Yolları kesişenler, ödlerini koparan görüntüsünün zararsız olduğunu bilmedikleri gibi, elindekilerin düş torbası olduğunu da akıl edemezlerdi.
Dünyaya sararttığı benizleri saymaya gelmemişti elbet. Yitirdiği zamanların birinde yolunu gözleyeni de, sıfatını özleyeni de olmuştu şükür. Gelişini uzaktan görenlerin bile ilahi kuvvetlere sığındığı bu surete bürüneli beri, adı gibi gözlerinin bakışı da, dilinin sesi de hafızalardan silinmişti sanki. Nicedir isimsiz, bakışsız, sessiz bir deliydi sadece.
Söylentilere göre, aslen İstanbullu, kanlarına giren politika illetinden sonra ise Ankaralı, bilindik bir ailenin oğluydu. Deliliğe sığınışının ayı günü belirsiz, kimilerine göre yersizdi. Sofulardaki ahşap baba evini kerameti kendinde menkul bir sebeple yaktığından kelli, yersizliğin yanında evsizdi de deli.
Gecenin zirve zifirisinde, şubat ayazını sulu sepken delen yağmur damlaları toprağa kavuşurken; tel tel parlamış delilik, ışıklarca düşmüş adamın aklına. Her bir ışık teli, bir tutam aklını köreltmiş, bir tek kez bile 'ah' etmemiş; acıya susmuş, doğurur, çoğalır gibi. O sustukça ateşler sarmış tenini, yüreği köz, ocağı duman olmuş.
Gözleri gecenin gözleriymiş artık, dipsiz ve boş bir karanlıkla bakarmış dünyaya. Siyah, büyüdükçe alacalanan bir leke gibi sarmış adamı. Gözlerini odak seçmiş, bedenine çevrelendikçe grileşen bir hale, puslu bir bulut olmuş. Yangından çıkmış üstü başı, acıyıp da ustura vuran olmadıkça uzayan sakalları, yağmurdan gayrı su yüzü görmeyen elleri iyiden iyiye korkutmaya başlamış insanları. Lakin karşılıklıymış bu korku, deli de korkarmış kendinden korkan insanlardan.
Yangından beri esrik rüzgâr dostmuş deliye. Önce buruşuk bir gazete çıkarmış önüne, baktıkça kaybolduğu ev fotoğrafları varmış üzerinde. Adamcağız ne yapacağını bilemezken kara kafalı bir oğlan çocuğu uçuvermiş ellerine ve bir kadın yaşlarla gözlerinde, derken bir tabak üzüm, buğusu üzerinde...
Deli, torbalarca anı toplamış kendine, gazete parçaları çoğaldıkça deliliğine sığınırcasına sarılmış poşetlerine.
Yolu Aksaray, Fatih civarına düşenler bilir. Köhne sokaklarda torbalar dolusu gazete parçalarıyla bir deli gezinir. Öyle sıkı tutar ki elindekileri, insan hayata poşetleriyle tutunduğunu düşünür.
Bu masal, görenler ondan korkmasın diye...
Anlatımı oldukça güzel ve etkileyici bir hikaye..
sevgiler
Öykü hakikaten güzeldi ve etkileyiciydi... Yüreğinizi selamlıyorum. Ayrıca güne gelen yazıyı tebrik ediyorum
Sevgilerimle
DELİCE BİR ANLATIM😏 ÇOK SEVDİM... TEBRİKLER ARKADAŞ.