Bir Fahişenin Günlüğü - 2
Aradan aylar geçmiş titreyen tüm sokakların kıyılarında çimenler boy vermeye başlamıştı.
Güneş çıplaklığını insanlara sunmuş, bu armağanını bereket sayan işçilerin çoğu tarla ve yapı alanlarının yolunu tutmuştu.
Genç adam fahişenin evinden gizlice bir nisan günü çıkıp gitmişti.
Giderken yanına siyah kutuyu da almıştı, yalnızca birkaç ay evinde misafir olduğu kadının günlükler ve mektuplarla dolu kutusunu götürmüş olması hırsızlıktı!
Fakat içindeki merak dürtüsü onu bir türlü rahat bırakmamıştı.
Evi terk etmesindeki neden oldukça basitti..
Gün geçtikçe kadına karşı olan bağlılığı artıyor sadece gecenin cinsel söylemlerle dolu vakitlerinde ona sevgi ve umudu anlatıyordu, bu düpedüz menfaatçilikti onun için, sadece bedenini kemirdiği ve zevkin doruklarında gezinen cinsel açlığa hükmedemediği için bir fahişeye aşk'tan bahsettiğini zannediyordu.
Kaldığı süre boyunca sürekli kafasını meşgul eden soru;
çatı arasında patates torbaları üzerindeki yazılı kağıtlarla dolu kutunun neden orada olduğu ve niçin bir erkeğe bu kadar şiirlerin,yazıların yazılmış olmasıydı..
Bir taraftan kadına yapmış olduğu bu davranışın hoş olmadığını düşünüyor, sürekli kendini suçluyor olması, aslında onun tam olarak pişman olduğunu ispat edemezdi.
Kendi yaşadığı ev tam bir ahırdı!
Günlerce sıcak yemek yememiş, kahve içmemiş,annesinden kalan birkaç altını bozdurarak hazır yemek almaya devam etmişti.
Yine birgün gün akşam üzeriyken bir şişe ucuz şarabı açmış,sigarasını önüne koymuş karşıdaki eski çeyiz sandığı üzerinde duran kutuyu açıp açmamak arası bir tereddütle gözlerini oyalamaya çalışıyordu.
Bunu neden çaldım? Dedi.
Aslında bu soruyu evden ayrıldığı günden beridir düşünmekle meşguldü, yalnız içindeki pişmanlık onun bir türlü kutuyu açıp içersindeki yazıları okumasına izin vermiyordu.
Birazdan merakına karşı ikinci bir yenilgiyi alarak ayağa kalkıp, kutuyu yerinden aldı ve yerine döndü.
Eline şampanya renkli zarfı alıp daha önce okuduğu kağıdı bir tarafa koyup arasında birkaç tel saçın olduğu diğer kağıdı açıp okumaya başladı..
?' Seneler var ki senden uzağım, bedeninden, yüreğinden, düşlerinden hiç bu kadar uzak kalmamışımdır;
Yeni acıları keşfettiğimi fark ediyorum, bunlardan birini hergün pencere kenarında oturup sanki sen gelecekmişin gibi hep aynı noktaya bakmakla tadıyorum, kendime geldiğimde hiç gelmeyecek olmanla yüzleşiyorum ve bu yüzleşme saç uçlarıma gecenin yeni bir rengi sunmasına neden oluyor. Bugün diğer günlere göre daha çok yalnız olduğumu hissediyorum, ne vardı ki umudumun güzel bekçisi erken gittin?
Tanrının cennetinde mutlu musun? Ben onun cehenneminde sensizlikle tutuşurken orada sana iyi bakıyorlar mı? Bazen gözlerime misafir ediyorum seni, buğulu pencerenin yüzüne resmini çizmeye çalışıyorum ama iyi bir ressam olmadığım kesin olacak ki, sürekli yeni bir yalnızlığa işaret damlaların göz uçlarımdan süzülüp gitmesine şahit oluyorum.....
Seni Özlüyorum... ?'
Genç okuduğu bu mektup sonrası içinde beliren kıskançlık dürtüsünü hissetmeye başlamıştı, belki şu an kadının karşısında olsa bunun ona hesabını sormaya çalışırdı, hatta kelepçeden daha kuvvetli elleriyle onu boğmak isterdi, belki de bir an önce onu kocasına göndermek için farklı cinayet senaryoları yazmaya çalışırdı.
Evet kıskanıyordu; fakat o bir fahişeydi kışın soğuk teninde hem kendisine hem diğer erkeklere bedenini pazarlayan kirli bir elbiseydi onun için.. Tek fark hiçbir ücret ödemeden onunla yatan şanslı erkek olmasıydı..
Kadının bir süre ona acıdığını ve bu yüzden evine aldığını düşünse de, kutunun içindeki küçük bir resme takılan gözleri, bunu yalanlamıştı .
Olamaz!
Bu kendisiydi!
Ya da kendisine bu kadar çok benzeyen bir adam..
Çok da yakışıklı olmayan resimdeki bu adam, kadının kocası olmalıydı, arkasını çevirip baktığında küçük bir not yazıyordu.
-?' Sevgilime Bosna'dan sevgilerle''
Evet bu o adam! Yani kocası!
Birkaç dakika uzun süre bu resme baktıktan sonra bir eliyle sigarasını içiyor diğeriyle içersini karıştırıyordu.
Eski bir muhasebeci ajandasına benzeyen defteri çıkarıp ilk sayfasını açtı, kalp biçiminde kesilmiş bir resim ve bu resmin üzerinde az önceki gördüğü adam ve kadın.
Karnına oturan tuhaf bir sızıyı yok etmenin tek yolu ikinci sayfaya geçmek olsa gerekti ve öylede yaptı.
Orada yine yazılmış bir şiir vardı;
?' Senden sonra kadın olmanın acizliğini yaşadım
Senden sonra yalnızlığı, damlayan göz yaşlarıma sakladım,
Senden sonra işçi bir kadın olmayı arzuladım.
Senden sonra emeğin yüceliğini daha çok anladım
SEVGİLİM..''
Bu kadar çok seven bir kadın neden fahişelik yapıyor ki? Bu soruyu isyanla karışık sitemle dile getirdi, tahammülsüzce sayfaları karıştırmaya başladı, içinde uyanan yaratık onu rahat bırakmak istemiyordu, defterin orta kısımlarında yine bir yazı dikkatini çekti...
?' Bu gece sana nasıl ihanet ettiğimi yazıyorum, yaşamın kıyısına gizlenen tüm umutlarım altmış beş yaşında bir ihtiyara kapılıp gitti. Zengin bir tüccar olan bu adama nasıl yüreğimi kaptırdığımı çok düşündüm, fakat çağresizliğin önüne bir türlü geçemedim, sana o kadar çok benziyordu ki ....!
Oturduğum sokağın hemen başında bulunan çay bahçesinde komşularla bir çay içmeye gittim, karşımdaki bu ihtiyarla uzun süre bakıştık beni göz hapsine almıştı, yalnız ben onu tamamen sana benzediği için gözlerime konuk ettim. Bunu gören komşulardan birisi ertesi gün inanılmaz bir dedikoduyla insanlara çok daha farklı şeyler anlatmaya başlamış, bunun üzerine adım ?' azgın bir kadına çıktı'' sen beni iyi tanıyorsun öyle değil mi? Aradan günler geçti bu ihtiyarın iki yıl önce ölen kızına benzediğimi duymuş olmam beni gerçekten üzmüştü ama o da sana benzeyen bir çok yanıyla gözlerime bir süre konuk olmuştu, sonunda bir okul önünde tanışma fırsatımız oldu, dul olduğumu öğrendiğini kızına çok benzediğimi söyledi, insanların söylediklerine kulak tıkamam gerekdiğini de söyledi, o günden sonra bir daha hiç görmedim ihtiyarı. Sana benzettiğim bir ihtiyara gözlerimi bir süre emanet ettiğim için beni bağışla..''
Olamaz bu kadın düpedüz oyun oynuyor olmalı! Dedi
Bu kadar bağlı olan biri neden fahişe olsun?
Onu daha iyi tanımak için ne yapması gerektiğini düşündü, fakat bir daha geri dönemezdi..
Her bir sayfayı aceleyle göz gezdirdikden sonra değiştiriyordu.
Çok sonra bir kart gördü...
Üzerinde Sovyet Sosyalizmi'nin büyük devrimcisi Vilidamir İliç LENİN ve orak çekiç bayrağı elinde çiftiçi kadın vardı..
Arkasında yine küçük bir not ...
?' Üzgünüm Moskova'da sensiz bir gün...
Yakında geleceğim unutma...''
Bu yazıdan ilk anladığı ölen adamın Rusya'da kadın ticareti yapıyor olmasıydı, ya da Rus mafyası ile ilişkisi olan bir ajan..
-Vay anasını bir komünistle yattım demek...
Evet bu yüzden o bir fahişe!!!
Komünist kocası olandan ne beklenir ki!!...
Sadece kendini rahatlatmak için konuşuyor olmalıydı...
Kafasında onlarca soru oluşmuştu..
Bosna?
Fahişelik?
Rusya?
Lenin?
Peki ama bunların cevabını bulmak zor mu?...
( Devamı gelecek)