Bir Gidişin Melodramı
Iki yalnız var odanın en ücra köşesinde. Önce suskunlar... Adam birden konuşmaya başlıyor. " Gitmem lazım. " Kadın susuyor. Adam şaşkın , hiç susmayan insan evladı o giderken susuyor. Kalkıyor adam " Gidiyorum " diyor. Depremler oluyor odada kalbin ritmi hızlanıyor. Iki yalnız tekilleşme evrimi istiyor. Aslında sadece adam istiyor bunu ! Tam kapının eşiğine vardığında adam, kadın yorgun bir ses tonuyla " Üşürsen gel " diyor. Gözleri dolu dolu, elleri titrek. Göz bebekleri fırlayacak hissizliginden adamın.
Adam çaresiz bir sesle " Sende iyi ört geceleri üstünü üşüme . . " Akan kanın damarda durmadığı gibi,
gidecek sevgilide hiç bir yalvarış ve yakarışa aldırmaz, gider. Adam bunun en güzel örneği ...
Kadın hala umut peşinde, unuta çevirebilse ...
Kadının içinde yasanmamışlıkların acısı büyür... Zehir zemberek sözler ... Acınası bir yalnızlık omuzlarında... Aşk figürana düşürülmüş ucuz bir nü filmi şimdilerde. " Sus ! " çığlıkları atar kadın yüreğine, diline, avuç içlerine. Bir Tanrı yakarışı ister en derinlerinde. Adamı düşler ... O alelacele gidişini... Yangından mal kaçırır misali. Bu kadar bıktıracak ne yapmıştır ki ? Hele bir de " Güvenmiyorum " diyerek gidişi... En çok o yakmıştır tenini alev alev... Kıskançlıkları, nazları, arkadaşları bahane etmiştir. Gidişi için bir sürü nedeni vardır sorgusuz sualsiz hepsini kabullenir.
Peki ya kalmak için ? Bütün olurları da olmaz yapmıştır adam. Kadının gözlerinde ihanet perdesinin son tiradı oynar.
Gözü yolda oldu mu bir kere, aklı sende kalmıyor işte !
Sessizlik çöker gecesine, uykubaz gider düşbaz gelir rüyalarına, sözcüklerden hayatlar kurar ve hepsini yıkar kadın, adamın yaptığı gibi... Gözlerindeki ihanet gölgesini, kaç damla gözyaşı silebilir ki ?
Hangi lens gizleyebilir ? Yüreğindeki kor ateşi nasıl dindirecek kadın ?! Adam nasıl gayri ciddi bir tavırla başkası var diyebilmişti... Cevapsız sualler... Umurunda da değildi aslında artık adam.
Gelişi bedavaydı gidişi ondan da ucuz olmuştu. Uzun bir müddet sus giyindi kadın... Perdeleri en son kapattiğında kar yağıyordu. Açtığında ilk bahar gelmişti. Unutmak pahasına bu kadar vakit kaybı değer miydi ? Peki ya can kırıkları ?
Kadın hâlâ ahh'lar vahh'lar peşinde ... Ahh ! Bir unutabilse.
Takvim yaprakları nasılda hızlı geçiyordu ! Günler günleri kovalıyor ve her saat başı onu vuruyordu. Kadın alafranga sözcükler buluyordu kendine. Hepsi eş anlamlı ve küfür ibareli.
Güneş doğmuş, batmış umurunda dahi değildi. Adamın gidişinde takılı kalmıştı aklı. Dudaklarında hep aynı adam giderken söyleyemediği zikir : " Gitme ! " (Kışın bulutsuz günlerde hava ayaz keser,
yokluğun sen keser, yüreğimdeki sen yoksunluğu ise beni kavurur buz gibi yataklarda... Adam !
Gidişinin ardından milyonlarca gün yaktım. Her gün doğurdum güneşi ve batırdım zifiri ayrılıkları.)
Ayaklı cenaze olduğunu söyleyenler yanılıyorlar ! Ölmüş gibi yapıyor. Belki gelir diye.
İhaneti kabullenecek kadar çok sevebilir misiniz siz ? Kadın da sevmez elbet... Ne hikmetse hâlâ bekler...
Sonbahar geçti gözlerinden, kim bilir belki ilkbahar da döner. Adam adamlığına sahip çıkarsa eğer.
'' Unut '' kelimesini öğrendi kadın.