Bir Gün - 2 -
Artvin'e vardığımızda normal bir hayat vardı. Yer kabuğu olduğu yerde duruyor ve sallanmıyorduk. Bütün gözler üzerimize çevriliyordu. Yani biz depremzedeydik. Deprem olmamış olsaydı eğer iki ay sonra abimin düğününü yapacaktık. Yengem bizim köyden, uzaktan akrabamız oluyordu. Ne yapalım ne edelim diye düşünürken tarihi bir ay geri almaya karar verdik ve düğün Artvin'de olacaktı. Tek tek davetiyelerin üzerindeki adresi ve tarihi değiştirdim.
Annemi severdim ama babam başkaydı benim için, yanından ayrılmazdım babamın. Tabiri caizse çok düşkündüm. Beşkardeşiz biz; iki abim iki de ablam var ama babam en çok beni severdi. Yani o zamanlar... Beşinci sınıfa geçmiştim. Okulların açılmasına az kalmıştı ama İzmit'de okullar geç açılacakmış. Annemler burada yazdıralım mı okula diye sordular. Bende balıklama atladım olaya, hemen kabul ettim. Nereden bilecektim ki düğünden sonra annemlerin İzmit'e döneceğini. Beni köyde abimi ise yatılı okulda tek başımıza bırakacaklarını. Diğer çocuklar gibi değildim doğru ama sonuç olarak on yaşında küçük bir kız çocuğuydum. Ne kadar anlasam da büyükleri onlar gibi düşünemiyor ve ne düşüneceklerini de kestiremiyordum. Kısacası kandırdılar beni. Yalan söylediler. Beni ve abimi bir başımıza alışık olmadığımız bir hayata sürüklediler.
Düğün günü gelip çattı ve ben o gün öğrendim hayatta tek kalacağımı. Başta ağlamadım, içine kapanık bir yapım vardı; sevincimi, üzüntümü, mutluluğumu dışa vurmazdım hiç. Dillere destan bir düğün oldu. Kıyamet günü gibiydi. İzmit'den, Bursa'dan, İstanbul'dan gelen bütün akrabalar oradaydı. Düğün çarşıda yapıldı, köye o zamanın şartlarıyla bir saat uzaklıkta. Tam otuz minibüs tutuldu ve bunun yanı sıra özel arabalarda vardı. Hep bir köşede oturup uzaktan izledim düğünü. İşte tam o sıra Mehmet'i tanıdım. Yengemin amcasının oğluydu. Garip bir yakınlık kurduk onunla. Dostluğumuzun ilk adımlarıydı. Birinin yanında kolay kolay ağlamayan ben tutamadım gözyaşlarımı. Süzüldü aheste aheste yanaklarımdan. Mehmet ve diğer amcasının çocukları teselli etmeye çalıştı beni. Ama nafile ben ilk defa ayrılacaktım ailemden ve o gecenin bitmesini hiç istemedim. Düğün bittikten sonra köye dönmedik. Abimler otele gittiler bizde annemlerle kuzenimde kaldık. Yıllar olmuştu annemle uyumayalı, o gece koyun koyuna uyuduk annemle. Sımsıkı sarıldım, kokusunu içime çektim. Gelecek hasretimi gidermeye çalıştım. Karanlıktı ama hissediyordum; annem ağlıyordu. Belli ki o da bırakmak istemiyordu beni ama ben çocuk aklımla hala kızgındım onlara.
Güne hasret gece çabucak bitti. Bense gözyaşlarımı hala saklıyordum. Ta ki otobüs terminalinde onlarla vedalaşana kadar. Annem bana sarılınca içimde bir feryat koptu. Sakladığım bütün gözyaşlarını koy verdim orada. Annem tekrar tekrar otobüsten inip sarıldı bana. Bütün ailem o otobüse bindi ve ben teyzemin yanında kaldım. Çığlık çığlığa ağladım gücüm tükendi yığıldım oraya, etrafta ki herkes acıyarak ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bazıları ise merakına yenilip geliyor ve teyzeme neden ağladığımı soruyorlardı. Sanki yıllarca ağlamamış gibiydim. O gün ve gece sabaha kadar durmadan ağladım. Anneannem ve teyzem hastalanacağım diye korktular. Ertesi gün okula gitmedim. Okul çıkışı Mehmet, Reyhan ve diğer sınıf arkadaşlarım yanıma geldiler. Merak etmişler beni.
Annemlerin gidişini hiç affetmedim ve hiç alışamadım. Sınıf öğretmenimde annemin dayısının kızıydı yani benim teyzem oluyordu. Sevda öğretmen. Teyzem olduğuna bakmayın sakın asla ayrıcalıklı davranmadı bize. Diğerleri onun için ne ise bizde oyduk. Biz diyorum çünkü Mehmet'in de teyzesi oluyordu. Bu arada Mehmet'le aynı sırada oturmaya başladık. Diğer arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla okulun birincisiymiş. İşte o zaman başladı yarış. Her sınavda her yarışta tek rakibim Mehmet'ti. Onu geçmek garip bir şekilde mutlu ediyordu beni. Çünkü çok sinirleniyordu ve sinirlenince de çok komik oluyordu. Okuma yarışları yapardı Sevda öğretmen, bir kelimeyle geçememiştim Mehmet'i. Geçip karşıma dalga geçmişti benle ve çok kızdırmıştı. Sonra en güzel yazı benim seçilmişti ve yazım panoya asılmıştı. Hem de şimdiye kadar sadece onun yazıları panoya asılırken. Tabi bu fırsatı değerlendirmesem olmazdı. Onun yaptığı gibi yaptım. Ders başkaydı bizim için, yani dışarıda da kavga ediyorduk ama özel anlarımız vardı Mehmet'le bizim. Dertleşirdik teneffüslerde, öğle tatillerinde. Okul bahçesinde kocaman bir kaya vardı orası bizim yerimizdi. Her gün muhakkak oraya gider konuşurduk
Zaman hızla akıp geçiyordu. Mehmet ile hem kedi köpek gibiydik hem de onu görmeden yapamıyordum. Biliyordum onunda bana karşı ilgisi vardı. Çünkü sadece bana en özellerini anlatıyordu. Kısa sürede okulda adımız çıktı Mehmet'le. Neymiş efendim depremzede kızla Mehmet çıkıyorlarmış. Nereye çıkıyoruz sadece bahçeye. Kabul eder miyim bu durumu asla etmem. Yinede diğer arkadaşlar gibi olmadığımız aşikârdı. Gözler çabucak üzerimize çevrildi. Bir gün yengemin amcasını kızı, Emine abla sordu bana; sen Mehmet'i mi seviyorsun diye. Kahretsin asla yalan söylemeyi başaramadım. Özelliklede biri gözümün içine bakıp bir soru soruyorsa. Çaresiz içimde ki tarifsiz duyguları çocuk diliyle anlattım ona. Onu görünce kalbim hızla atmaya başlıyor, yüzüme bakınca utanıyorum ve sürekli onu görmek istiyorum diye. Gülümsedi bana aramızda çok yaş farkı yoktu ama büyüktü bizden ve benim yaşadıklarımı benden önce yaşamıştı o. Güvendim ona Mehmet'e söylemeyeceğini düşündüm ama yanılmışım. O konuşmadan birkaç gün sonra okul çıkışı Mehmet beni kenara çekti. ?' Ben bir şeyler duydum. Doğru mu?'' diye sordu. Bende ne duydun dedim ama aklımdan geçmedi değil yani. İlk aklıma Emine ablaya anlattıklarım geldi. Abdala malum olurmuş ya hani, sahiden de Emine abla anlatmış her şeyi. Utancımdan kızardım ve yine yalan söyleyemedim ne duyduysan doğru dedim oradan koşarak kaçtım çocuk aklımla. Sanki bir daha karşılaşmayacakmışız gibi. Arkamdan bağırdı olmaz o iş diye biz akrabayız diye.
Daha sonra ne Mehmet ne de ben açmadık bu konuyu. Arkadaşlığımız devam etti. Yarışlarımız da tabi ki ilk dönem hiç çalışmamış olmama rağmen ben birinci oldum ama ikinci dönem bir puanla Mehmetin gerisinde kalıp ikinci oldum. Dolu dolu bir sene geçirdim köyde. İlk aşkımı buldum orada ve en yakın dostumu. Bitmeyecek bir aşk ve bitmeyecek bir dostluktu bizimki. Çünkü sağlam başlamıştık. Deli gibi kavga ederek. Eve dönme vakti yaklaşmıştı. Annemler beni almaya gelmişlerdi. Hazır gelmişken de bir süre kaldılar. Akraba ziyaretleri yaptık. Bu sırada Mehmet'lere de uğradık hatta bir akşam onlarda kaldık. Uzun uzun konuştuk o akşam. İlk ve son akşamımızdı bizim. İkimizde bir birimizi seviyorduk ama söyleyemiyorduk. Onunla o akşam vedalaştık. Belki bir daha göremem diye.
Gitme vakti gelmişti, terminale vardığımızda Mehmet'i gördüm. Garip, tarifsiz bir mutluluk kapladı içimi. Beni son defa görmek için gelmişti. İlk defa Artvin'den giderken böylesine hüzünlenmiştim. Daha sonra hep Artvin ile Mehmet'i bağdaştırdım. Yeşil, mavi ve Artvin hep Mehmet'ti. İzmit'ten gelirken arkamda enkazlar, cesetler ve korkular bırakmıştım. Oysa Artvin'den dönerken kocaman bir aşk bıraktım ardımda. Mehmet'i bıraktım. Ama yüreği yüreğimdeydi. Onu da yanımda götürmüştüm. Ardımdan gelmesi için en büyük sebepti bu. İlk aşklar asla unutulmuyormuş. Zamanla öğrenecektim bunu. Ama o zaman bunu bilmiyordum.
Hikaye tam tadında devam ediyor Efsun :D
Büyük aşklar büyük nerfetlerden doğarmış derler...😂 hadi bakalım çok merak ettim şimdi daha neler göreceğiz bakalım, bana ilginç şeyler olacakmış ve sanki süprizleri saklanmış gibi geliyor...
tebrikler bekliyorum devamını....
Hüzünlü bir hayat hikâyesi ve nereden nereye sürüklüyor insan yaşamını. Teşekkürler bizim ile paylaştığınız için...😅
Evet Ahmet Bey bir gün insan hayatını nasıl değiştiriyor. 7 ağustos benim hayatımı çok değiştirdi ve hem öncesi ve sonrası olarak ayırdı hayatımı. Okuyan gözlerinize sağlık.