Bir Gün 3
İzmit'e vardığımda dünyaya yeni gelmiş bebek gibiydim. Etrafıma tanımayan gözlerle bakınıp durdum. Yani köyden indim şehre şaşırdım birden bire oldum kısacası. Kolay değildi; Bir sene hayattan uzak bir şekilde yaşamıştım. Televizyon ekranında gördüklerim yabancıydı bana. Bir sene de çok şey değişmişti. Enkazlar kaldırılmış, hatta yerine yenileri bile yapılmıştı. Yabanileşmiştim Artvin'de. E o kadar dağlarda yaşadım normal tabi. Eskisinden daha da içine kapanık biri olmuştum. Susuyordum. Bir yılda o kadar çok şey değişmişti ki alışmaya çalışıyordum. Örneğin babam... Bıraktığım gibi değildi. Ben onun en çok sevdiği kızıydım. Yanından ayırmazdı beni. Kucağından indirmezdi. Oysa döndüğümden beri yüzüme bile bakmamıştı. Ne değişmişti geçen bir yılda. Yoksa unutmuş muydu beni? Ben onu tek kahramanım ve hayalimdeki tek aşk olarak görürken, onun bana sevgisi bitmiş miydi?
Ömrümün kopuk bir sayfası olarak kaldı, o koca bir sene. Zamanla yapbozun parçalarını oturtabildim, en azından kendi kafamda ama asla kabullenemedim.
Bana yaşayacaklarımı önceden söyleselerdi, güler geçerdim. İnanmazdım. Oysa hayat çok garip, başıma asla gelmez diye düşündüğün şeyler sözünün bitimini beklemeden gelebiliyor. Zaman geçtikçe ben daha da susmaya başladım. Ben sustukça babam bana daha çok haksızlık yapmaya başladı. Canımı çok yaktı. Kahramanım her geçen gün gözümde öldü. Defalarca ölüşünü izledim onun. Günler geçiyor ve ben her gün olgunlaşıyordum; Daldaki ham meyve misali. Yavaş yavaş uzaklaştım aile bireylerimden. Evin en sessiz köşesine çekilip saatlerce düşünürdüm. Düşünürdüm düşünmesine ama hep bir parça eksik kalırdı...
O zamanlar cep telefonu çok yaygın değildi. Bu nedenle Uzun süre Mehmet ile görüşemedik. Sadece yazdan yaza bir ay. İlk defa cep telefonuyla lisede karşılaştım. Yani ciddi anlamda. Orta okulda da kısa süre kullandım ama lisede abimin bana verdiği küçük bir iş sayesinde kendi paramı kazanıp birazda ablamın desteğiyle aldığım bir cep telefonu. Ne kadar mutlu olmuştum. Benim duygusu inanılmaz haz veriyordu bana. Kimseye mecbur kalmadan kendi çabalarımla almıştım onu. Babamın o bir günden sonrasında desteğini görmedim asla ne maddi ne de manevi. Hep ablalarım ve annem sayesinde devam ettim hayata. Erken yaşta da hayata atılmayı öğrendim. Yaz tatillerinde ablamın yanında çalışmaya başladım. Kendi paramı kazanmak ve kimseye muhtaç olmadan devam etmek inanılmaz mutlu etti beni. Telefonumu alır almaz ilk numaramı verdiğim kişi Mehmet oldu.
O zamana kadar hiç unutmamıştım Mehmet'i sadece yüreğimin arkalarına itip üstünü kapatmıştım. Kısacası duygularımı bastırmıştım. Mehmet ile birbirimizi kızdırmak en büyük eğlencemizdi. Tam altı yıl olmuştu ve bir gün bana teklif etti şakalaşırken. Bende pek ciddiye almadan kabul ettim. Beni yine kandırıyor sandım. Meğer gerçekten sevgili olmak istemiş benle. Çok güzel bir arkadaşlığımız başladı Mehmet'le. Mükemmele yakındık. Birbirini tamamlayan iki insan. Günün yirmi üç saatinde hiç bıkmadan sıkılmadan konuşabiliyorduk. Ne gariptir başka kimseyle onunla konuştuğum kadar konuşmadım ve konuşamadım.
Aylar sonra itiraf etti Mehmet; o zamanlar onunda bana karşı hislerinin olduğunu fakat benim kadar cesur olamayıp sustuğunu. Keşke senin kadar cesur olabilseydim demişti Mehmet. Çocuk cesareti işte. Şimdi olsa yapmam belki de. Mehmet ile masumdu aşkımız. Tertemiz, saf ve çıkarsız. Hayatımda aldığım en güzel evlenme teklifini ondan almıştım. Bu gün bile tek bir cümlesini unutmam. Evet diye haykırmıştım ona. Okulumuz bitecek ve evlenecektik. Mutlu olacaktık. Ta ki ilişkimizden aileler haberdar olana dek. Onun annesi benimse yengem ve ablam öğrenmişti. Yengem ablamı arayıp olmaz o iş beni arada bırakmayın demiş. Ablamda çaresiz laf söz olmasın diye bitirmemi istedi benden. Her sözcüğü hala çınlar kulağımda. ?' Kardeşim, canım olmaz. Mutlu olamazsınız. Mehmet doğru insan olabilir ama yanlış insanın oğlu. Ayrıl kardeşim.'' Sanki ayrılınca mutlu olacakmışım gibi karar verilmişti bir kere. Asla karşı gelmedim ablama, çok emeği vardı üstümde. Evlenmesine rağmen elini çekmemişti üstümden. Onu üzemezdim ama Mehmet ?den de ayrılamazdım. Birbirimizi nasıl sevdiğimizi hiç bilmediler ve hiç öğrenemediler. Ablama tamam dedim demesine ama içim acıyordu. Yapamazdım Mehmet ? e bunu. Altı yıl o beni ben onu beklemişken ve tam kavuşmuşken nasıl vazgeçerdim ondan. Üstelik bu kadar uyumlu,ü mükemmel bir çiftken. El mahkum yapacak bir şeyim yoktu. Ailemden böyle görmüştüm ben büyüklere saygı göstermeyi, sustum karşı gelmedim, kabul ettim çaresiz. Mehmet'i aradım. Telefonu açar açmaz neyin var diye sordu. Beni o kadar iyi tanımıştı ki soluğumdan bir şeyim olduğunu anlıyordu. Anlattım her şeyi ablamın söylediklerini. Tek bir soru sordu bana'' sen ne dedin'' Bu soru öyle sıradan bir soru değildi. Benim cevabıma göre benden vazgeçiş sebebiydi. Kabul ettim ama ayrılmak zorunda değiliz dedim. Saklarız bir süre herkesden. Sözümün bitmesini bile beklemedi. Kapattı telefonu suratıma. Tanıdım Mehmet bir anda değişti. Yabancı bir adama dönüştü. Daha sonra kabul etti Mehmet teklifimi ama asla eskisi gibi olmadı. Mehmet benden uzaklaştı, soğudu. Ve ben daha fazla dayanamadım onun bu uzaklığına ya var olsun ya da yok olsun istedim. O ise yok olmayı seçti. Terk ettim onu.
Tam iki yıl ne güldüm ne de kimseyle konuştum. Yaşayan bir ölüye döndüm. Onu hiç unutmadım. Kalbimin hep bir köşesinde saklı kaldı. O da beni hiç unutmadı. Canımı kimse Mehmet kadar yakamadı. Üzdü, öldürdü beni hem de defalarca öldürdü. Ve defalarca ölüşümü izledi. Ne yaparsa yapsın unutamadım onu. Ablamdan yengemden uzaklaştı8m. Uzun bir süre konuşmadım onlarla. Hala daha da Kızgınım onlara. Zamanla her şey geçiyormuş da ilk aşk ve acısı hep en büyük yara olarak kalıyormuş. Yüzünde ki bıçak yarası gibi. Mehmet de benim kalbimdeki bıçak yarası. İlk aşklar asla unutulmuyor...
Temiz, saf ve çıkar gözetmeyen sevgiler... Ne güzel demişsiniz. Sevgiler...
Okuyan gözlerinize sağlık. Sevgiyle kalın.