Bir Günün Götürdükleri
Gökyüzünün gri asık yüzü, gittikçe siyahlaşıyor ve hiddetinden gürlüyordu. Sanki damarlarından biri patlamış da durmadan su kaybediyor gibiydi. Yalnız bu durumdan hiç şikayetçi olmayan hatta daha da yağsın diyen biri vardı. O da yolda seyir halinde olan Kazım'dı. Çünkü bir taksici için yağmurlu hava büyük nimetti.
Kazım, oldukça titiz biriydi. Hem taksisine hem de kendine aşırı özen gösteriyordu. Hele kalıp gibi duran saç modeli bütün mahallenin dilindeydi. Rüzgarın saat başı ölçülen en yüksek hızı bile saçlarını bozmaya yetmiyordu. Ona göre tedbiri vardı nasıl olsa. Jöleyi biraz bolca sürüyordu.
Müziksiz yolculuk onun için yavan ekmekten farksızdı. Taksiye biner binmez ilk yaptığı iş radyosunun düğmesini açmaktı. Her zaman dinlediği istasyondan nağmeleri yükselen Ankara havasına ayak uyduran sileceğin ise keyfine diyecek yoktu. Bir o yana bir bu yana ahenkle gidip geliyordu.
Bu arada arka koltuğun neredeyse yarısını işgal eden müşterisi o kadar hareketsiz duruyordu ki sık sık dikiz aynasından yaşıyor mu diye kaçamak bakışlarla kontrol etme hissine kapılıyordu. Bir yolu, bir aynaları bir de müşteriyi takip etmek pek de kolay bir iş değildi.
- Şoför Bey lütfen radyoyu kapatır mısınız?
şeklinde ensesinden kulaklarına doğru gelen ince ve çatallı ses bütün neşesini kaçırmıştı.
Taksinin asıl sahibinden müşteri memnuniyeti konusunda aldığı brifinglere harfiyen uymak zorundaydı. Ne de olsa ekmek teknesiydi bu sarı kız.
Sessizce radyonun kulağını büktü. Artık sadece rüzgarın ve yağmurun romantik melodisi vardı.
Kırmızı ışığa yakalanmadan karşıya geçmek için verdiği mücadele maalesef başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İçinden küfürler savuruyordu.
Yirmi dakikadır susan kadına ne olmuştu böyle. İkinci cümlesini de gerine gerine kuruvermişti.
- Bu zıkkım bu kadar mı açılıyor?
şeklindeki sorusuna cevap verebilmek için başını arkaya doğru çevirdi ve tekrar aynı konuma getirdi. Kısa ve net bir biçimde "evet" dedi ama içindeki cümleler virgül ve nokta molası bile vermeden uzayıp gidiyordu.
- Allah'ım sen bana sabır ver. Şu pencereyle zırt pırt oynamaları yüzünden son bir ayda iki kez sanayiye gittim. Hem ne biçim soru bu? Cam nereye kadar açılabilir ki. Elbetteki hareket kabiliyeti de pencerenin ölçüsünce olacak. Hanımefendi benim şu mütevazi arabayı galiba deniz kenarlarındaki boydan boya cam kaplı villalarla karıştırdı. Sormak lazım zatı muhtereme " tekerleklere kadar inen camı olan bir taksiyi ömrü hayatında görmüş müdür acaba?" Tövbe tövbe.
Tali yoldan sessiz sessiz ilerleyen düşünceleri iyi ki ana yola çıkmıyordu. Aklından geçenleri müşterileri duysa yüzde yüz bu, mesleki hayatının sona erişi olurdu.
Kazım'ın içi rahat etmedi ve nazik bir lisanla sordu.
- Rahatsızlandıysanız ön camı açabilirim. Ne dersiniz?
Geri dönüşüm kutusuna herhangi bir geri bildirim almayınca camı açma girişiminde bulunmadı.
- Of! Arabanız ne kadar da sıcak. Kliması yok mu bunun?
- Genelde müşteri klima çalıştırmamı istemiyor. Bir de malum klima deponun düşmanı.
Kavşakta yine kırmızı ışığa yakalanmıştı. Müşterin gideceği semte daha önce hiç yolu düşmemişti. Dikiz aynasından kadına bir kez daha baktı.
- Hanımefendi. Ben yolu bilmiyorum. Sağa mı sola mı döneceğim?
Cevap çok kısaydı. Dümdüz ilerleyecekti. Esnemeye başladı. Artık usanmıştı. Emekli olup evde keyif yapmayı o kadar istiyordu ki. Gecesi gündüzüne karışmıştı.
- Şoför Bey uykusuzsunuz herhalde. Kaza maza yaparsınız da alimallah. En iyisi ben size sorular sorayım da uyanık tutayım.
Kazım, birden gözlerini faltaşı gibi açmıştı. "Bu kadın da fazla oluyor" dedi içinden. Biraz sert bir ses tonuyla cevap verdi.
- Hayır. Uykusuz falan değilim. Siz rahat olun. Ayrıca acemi şoför hiç değilim!
Sessizlik olmuştu yine. Kazım arkadan gelen "Şimdi sola döneceksin. Karşına çıkan ilk köprüden sonra da sağa döneceksin" talimatını kafasıyla onayladı.
Neyse ki yağmur kesilmiş ve güneş, yolu pırıl pırıl aydınlatmıştı. Ama birden içine kasvet çökmüştü.
- Allah'ım bu da yaşamak mı? Hayatımın direksiyonu takside müşterilerin,evde ise tamamen hanımın kontrolünde. Kazım! Bayram geldi; eve çikolata, kolonya al. Kış geldi; doğal gaz, çizme vs. al. Yaz geldi; tatile götür. Okullar açıldı; defter al, dershane parası öde.
Takside; sağa dön, sola sap, düz git. Bana da gelenler geldi ama!
Arkadaki müşterinin kolunu omuzunda hissedince birden frene bastı.
Kadın çığlık çığlığa bağırıyordu.
- Çabuk beni indir! Erkenden bu dünyadan gitmeye hiç niyetim yok. Az daha öndeki arabaya çarpıyordun. Bir de usta şoförüm diyordun. Senin gerçekten ehliyetin var mı?
Kazım'ın yüzü bembeyaz olmuştu. Kadın kapıyı açmış ve hızla arabadan gitmişti. Arkasından sadece seslenebildi.
- Pardon bayan! Ücreti ödemediniz!
Şiirkolik Yönetimine böylesi güzel ve kaliteli bir siteyi edebiyat severlerin hizmetine sundukları için bir kez daha teşekkür ediyorum.
Burada olmaktan mutluyum. Öykümü güne gelmeye layık bulan Seçki Kurulu'na ve arkadaşlarıma sevgilerimle...
Teşekkürler Gökhan Demir, beğenmene çok sevindim. Selamlar.
Sayın Neclet Kuşcuoğlu, öykümü okuduğunuz için teşekkürler.
Ben de okudum öyküyü isteyerek👧..Ve içinde yine gündelik hayatı ve yine sınav olduğunu düşündüğümüz zorlukları buldum.. Keşke her şey istediğimiz gibi gelişse..Ama malesef..Bizim sevdiğimizi başkası sevmeyebiliyor..Kalabalıklarda yaşamak cephede savaşmak kadar çetin aslında.. Düşündüren öykünü tebrik ediyorum Aysel ablacığım..👍👍
Sevgili Şule Meryem gerçekten kalabalık şehirler, trafik, insan ilişkileri insanı çok yoruyor. Herkes kendince haklı bu işte. Teşekkürler canım. Sevgilerimle..