Bir Kızın Güncesi
2 KASIM 2003
Babamı çok seviyorum, sanırım en sevdiğim kişi babam. Bu nedenle bugün eve rahatsız halde geldiğini görünce çok üzüldüm ve korktum. Halini anlayamadım, zaten kimse de açıklamadı. Yüzü kıpkırmızıydı ve nefes alamıyordu. Yani alamasa ölür biliyorum elbet çocuk değilim ben, sadece zor nefes alıyordu. Odada üstünü nasıl değiştirdiyse artık oturma odasındaki koltuğa geldi ve yattı. Annem üstüne battaniye örttü hemen. Battaniye insanları korur çünkü. Kışın soğuktan ve işte bazen de böyle ölümden. Bense her şeyi bırakmış sadece babamın nefes alışverişini izliyordum. Çünkü almalıydı. Çünkü ona bir şey olmamalıydı, çünkü en çok onu seviyordum. Hayatımı o andan itibaren ona odakladım. Yanımda kardeşimde var ve ikimiz babamı izliyoruz. Yüzü daha da mı kızarıyor ne? Bu iyiye mi işaret, kötüye mi? Sahi bir anlamı var mı bunun, ben daha bunu anlayacak yaşta değilim sanırım. Ama soramam kimseye. Yanıtı hoşuma gitmeyebilir. Kalbim çok fazla çarpıyor. Birinden bir hareket bekliyorum. Mesela annemin ısrar etmesi üzerine babamın bir doktora gitmesini, ne zaman geldiğini fark etmediğim amcamın babamı doktora götürmeye ikna edebilmesini, birinin babamı bir şekilde doktora götürmeye ikna edebilmesini... Sonra bir ses duyuyorum, akşam ezanı okunuyor. Ezan iyidir, dua kapıları açıktır. Biliyorum ve ben çocuğum yani benim duam kabul olur. Kardeşimle o esnada balkona çıktık. Güneş daha tam kaybolmamış gibi, gidiyor ama çokta gitmek istemiyor gibi. Tıpkı babamın odada verdiği savaş gibi... Kalbim çok fazla çarpıyor. Sesli söyleyemem isteyeceklerimi biliyorum,o yüzden yanımda kardeşimle birlikte dua ediyorum içimden. “Nolur Allah’ım, nolur babama bir şey olmasın. Nolur Allah’ım, yardım et, babam ölmesin.”
2 KASIM 2005
Evimiz hep kalabalıktır bizim. Birinci sınıfta öğrendiğimden beri gözümün önüne bizim evi getiren bir kelime var, geniş aile. Geniş bir aileyiz biz. Babaannem ve halam da bizimle beraber yaşıyor, ben kendimi bildim bileli ve ben kendimi bilmezken hatta ben yokken de böyleymiş. Halamla derslerimizi beraber yapıyoruz birde ben ona benziyorum, bunlar onu çok sevme sebeplerim. Babaannemse beni en çok seven kişi, e bu yüzden biraz torpilli olabiliyorum. Babam beni annemin kızı diye seviyor, bende onu çok seviyorum tabii babaannemi de. Babaannem yatalak, ben kendimi bildim bileli ve ben kendimi bilmezken hatta ben yokken de böyleymiş. İlkokulda banyo ettikten sonra hemen onun yatağına koşardık, o da bizi yorganının altına alır ısıtırdı. Orası bizim, en çokta benim güvenli alanımdır. Çünkü ben biliyorum ki babaannem en çok beni sever, yani diğerlerini de sever de beni bir başka sever. Bu yüzden babam da beni bir farklı sever, diğerlerinden de.
2 KASIM 2007
Kapı çalınınca yerim kalkıp kapıya bakıyorum, malum bu evde bu işler bana bakar. Ortanca çocuk olup rahata erebilen var mı bilemem, ben isyan ediyorum ama dinleyen yok. Tıpış tıpış gidip kapıyı açıyorum. Babam gelmiş. Aslında her zaman erken gelmez ama bugün gelmiş işte. Bazen annemin evi otel gibi kullanıyor lafını seviyorum, çünkü babam öyle yapıyor. Beraber akşam yemeği yemeyiz biz, beraber kahvaltı da etmeyiz. Bir gün işte, sonra da bizim olduğu için kahvede. İşte akşamları da eve geliyor, bazen geceleri geliyor biz uyurken. Yani babamı görmediğim günler oluyor, e böyle olunca babamın erken gelmesi beni mutlu ediyor. Çünkü babamı seviyorum. Kocaman bir adam babam, yıkılmaz gibi duruyor. Gerçi kapıyı açtığımdan beri yukarı çıkmadı ama... eğilip baktığımda babamı merdivenin ilk basamağına oturmuş görüyorum, anlamadığım şeyler söylüyor. Baba diyorum geliyor musun? Gel kızım elimden tut diyor. Tabii ki tutarım elinden baba diyorum içinden, koşarak iniyorum merdivenleri ve babamın elinden tutuyorum. Biraz kötü bir halde bugün, bazen babalar da kötü olabilir sanırım. Merdivenleri zor çıkıyor, dedikleri de çok anlaşılmıyor. Ama beni elinden tutmam için çağırdı ve ben mutluyum. Nasılsa içeri girince odaya girer ve uyur. Sabah yine aynı dağ gibi uyanır ve işe gider. Çünkü babalar böyledir, benim babam da öyle.
2 KASIM 2010 – 14
Aileler bazen kavga eder, değil mi? Bizimki gibi kalabalık aileler eder yani bence. Gerçi şuan sadece babam bağırıyor ama olsun, bazen aileler kavga eder. Babam geldiğinde sinirliydi eve, o yüzden hiç sesimi çıkarmadım. Çok iyi bir öğrenci olduğum için sabahtan ödevlerimi yapmıştım ve akşam annemlerle oturuyorduk. Ablam, kardeşim, halam ve ben sevdiğimiz diziyi izliyorduk ama babam gelince halam kapattı televizyonu. Hepimiz oturmuş babamı dinliyoruz, ama dizideki yakışıklı çocuğu şuan bütün kızlar izliyor ve yarın bunu konuşacaklar. Bense konuşamayacağım, aman ne hoş. Aklımı diziden ayırıp eve döndüğümde halamın babama bir şeyler anlatırken buldum. Ne olacak yahu, aileler bazen kavga eder. Babamsa onu dinlemiyor ve anneme habire bir şey söylüyordu. Gerçekten neden anneme bir şey söylüyordu, annem ne yapmıştı ki? Biraz dinlemeye çalıştığımda babamın her dediğini anlamadığımı fark ettim. Yani bazen kötü olduğu günler gibi de değil ama yine de her şey anlaşılmıyordu işte. Yüzü kıpkırmızıydı, eve nefes alamayarak geldiği gün gibi. Annemse sessizce oturuyordu. O ne kadar kızgınsa annemde sakindi. Sonra babam evden gitmeye kalktı ve halam babamı durdurdu. Kapıyı kilitledi ve babamı içeri geri getirdi. Hala bir neden göremiyordum ve aklım izleyemediğim dizideydi. Sonra bir şey oldu. Beni diziden koparan bir şey, babam bir şey yaptı. Sobanın üstündeki çaydanlığın kapağını aldı ve anneme fırlattı. Algılayamadım nedenini ancak diğer aileler de böyle kavgalar eder mi merak ettim. Yani her aile kavga eder ama diğer ailelerde kavgalar nasıl olur?
2 KASIM 2014 17
Gitmek istemiyordum ama mecbur gidecektim işte. Kaç kişi yolda kalan babasınu almaya gider acaba? Arabası arızalanan babalardan bahsetmiyorum burada, alkol aldığı ancak alkolün derecesini ayarlayamayarak sarhoş olacak kadar yolda kaldığı ve eve gelemediği için babasını almaya kaç kişi gider? Ben ve ablam gidiyoruz, kaçıncı kere bilmiyorum. Son zamanlarda alışkanlığı bu babamın. İkimiz de eşofmanlarla ve sinirli bir şekilde evden çıkıyoruz. Mahallenin sağından dümdüz ilerleyip, yokuş aşağı sallanıyoruz. İleri bakınca babamı gördük bile, bir yerde oturmuş. Belki de doğru kelime yığılmış, bilmiyorum. Ablamla koluna girip, ayağa kaldırıyoruz. O kadar da kocaman bir insan ki tekrar düşse birimiz eziliriz o kesin. Tabii yanına onu almaya gidince en sevdiği kızları oluyoruz, ki zaten ben hep öyleydim! Sallana sallana nihayet eve varıyoruz, son aşama merdivenler. Elini tutup babamı merdivenlerden çıkarıyorum. Ablam da arkasında duruyor, bir basamak aşağıda. Olur da ben tutamazsam hani, olur da devrilirse tutabilsin diye. Kendimizce çözümümüz bu, ama ben elini bırakmam. Düşmesine izin vermem biliyorum. Eve girince yine başlıyoruz annemle kavgalarına. Her zaman açlışkan bir öğrenci olarak ödevlerimi gelir gelmez hallederim ama artık buna mecburum. Akşama ödev bırakırsam gürültüden yapamam zaten içim de rahat etmez. Annem susarken, babam bağırırken orada olmalıyım. Başka türlüsü olmaz.
2 KASIM 2017 20
Bu evden imkanım varken gitmeliydim. Daha fazla bu bağırış çağırışta ne kadar kalabilirim bilmiyorum. Bir insan, bir baba her gün bağırabilir mi? Yıllardır annemle ne derdi var bilmiyorum ama artık sıkıldım. Çünkü babam kocaman bir insan, annemse narin. O bağırıyor ama annem bağırmıyor. O bağırıp, yakıp yıkıyor annemse ertesi gün ona kahvaltı hazırlıyor. Ben çaresiz bir insan değilim. İkisi de benim ailem ama bir arada olmak zorunda değiller. Babamı durduramıyorum. Konuşuyorum, sakinleştiriyorum ama yoruluyorum. Bir evlat babasına kaç kere babalık yapar? Yaşamam gereken kendi hayatım dışarda akıp gidiyor ama akşamları eve dönmem gerek, dönmezsem içim rahat etmez. Babama güvenmiyorum çünkü dağ gibi bir adam. Annemse o dağa dayanamaz. Ben ne mi yapabilirim, araya girer kalkan olurum. Annem konuşmaz ama ben çığlığı olurum. nihayet saat ilerledikçe sesler azalıyor, alkol etkisini gösterdi ve babam uyudu. İşte sessizlik, işte huzur. Göz ucuyla babama bakıyorum şimdi, yüzü kıpkırmızı soluk alışverişi düzenli ve sesi yok. Bazen düşünüyorum ki ne zaman bitecek, sesinin çıkmayacağı günler gelecek mi? Ben o kadar dayanabilecek miyim bu eve, yoksa ilk fırsatta kaçacak mıyım?
2 KASIM 2019
Taksiler hep böyle yavaş mı gider yoksa acil anlarda bize mi yavaş geliyor. Eve varmam gerekiyordu bir an önce, zaten bugün içim hiç huzurlu değildi. Bir şey olacağını biliyordum ama daha fazla kafamda canlandırmak istemiyordum. Annemi görmem gerekiyordu hemen, annemi canlı görmem gerekiyordu. Taksiciye durmasını söylediğimi ve kendimi betona attığımı biliyorum ve sonrada yerleri döven ayakkabımın çıkardığı sesleri. Bizim evin oraya geldiğimde karşı yolda akrabaları görüyorum ki bu çok saçma. Haberlerde olur böyle manzaralar, televizyonda falan görürüz hani annem gibi talihsiz kadınları. Ama annem bize sahip, yani biz varız neden bu akrabalar orada ki şimdi? Kafamı korkarak balkona kaldırıyorum, bir sürü tanıdığım ama görmek istemediğim insan balkonda. Bu insanlar bir düğünlerde bir araya gelir birde... Biri kapıyı açtı, merdivenleri koşarak çıktım ve eşyalarımı atıp balkona koştum. O iki saniye dilimindeyse odadakileri gördüm. Bir sürü erkek akrabam ve yüzü kıpkırmızı, kendinde olmadığı her halinden belli babam. balkona kendimi atıp annemi sordum ve annemi gördüm. Yere çökmüş ağlıyordu. Annem ağlıyordu ama canlıydı. Canlıydı çünkü annemin üç tane kızı vardı, biz vardık. Annemle birlikte ağladım. Çok ağladım. Bitsin istedim, dua ettim, isyan ettim. Yere çöktüm ve çokça ağladım. Anneme iyi misin dedim, annemin sesini duydum ve içerden onun da sesini duydum. Onun, babamın. Hiç susmayan sesini duydum, anlaşılmayan kelimelerini, suçmalarını... Bitmesini her şeyden çok şimdi istiyorum. Bitmesini yada gitmesini. Babam ne zaman ölecek acaba? Biz ölmeden o ne zaman ölecek? Zaman kişiler algılarımıza, yaşantılarımıza bağlı akar ya hani, babamın ölmesi de taksideki yavaşlıkta mı olur, yoksa kardeşimin elinden geldiğince çabuk eve gel derken ki konuşma hızında mı?
2 KASIM 2020
Bu hayatta en çok seni sevmiyorum baba. Ben zamanla seni sevmemeyi öğrendim, senden nefret edecek kadar sevmemeyi. Nasıl biliyor musun? Dağ kadar olup bir tek bize güven vermezken öğrendim. Hayatında bizden vazgeçip, içtiğin o sıvı şeyden vazgeçmediğinde öğrendim. Ayakta durabildikçe bizi ezerken, sana seslendiğimizde duymamanla öğrendim. Artık biliyorum. Bu hayatta en çok seni severken, en çok seni nasıl sevmediğimi. İplerimizin koptuğunu, belki de hiç bağlanmadığını. Sen küçükken ki çocuklar sanıyorken bizi, biz büyüdük. Bundan sonra elini kime uzatırsın bilmem ama o eli ben tutmayacağım baba, düştüğünde de seni ben kaldırmayacağım. Çünkü kendi elimden tutmam gerek. Ben düşerken sen olmadığın için kendi elimi tutup kalkmayı öğrenmem gerek. Hayat bizi ortak bir noktadan başlattı ancak sanırım bu yolun ayrılması gerek. En çok seni seviyordum bu hayatta, şimdi en çok senden uzağa gitmek istiyorum baba.