Bir Yastıkta Aşk
Mevsim kış, bugün güneş altın sarısı saçlarını nasılda savuruyordu yeryüzüne. Camın önüne oturmuş bu muhteşem doğuma tanıklık ediyordu Fatma. Hayat serüveninin son mevsimini yaşarken sevdiğiyle...
Karşısında altmışbeş yıldır aşkla baktığı gözler, yarı açık, hasta yatağında onu seyrediyordu.
-Yıllar seninle nasılda çabuk geçti
dedi Fatma, vedanın yakınlığını bilmenin acısıyla.
Artık birlikteliklerinin vazgeçilmezi yürüyüşler yoktu, en büyük zevklerinden biriydi, her akşam ve sabah el ele atılan ağır adımlar. Damat gibi süslenirdi yürüyüş öncesi Ensar, sevgilisinin elinden tutup yürürken bilindik sokaklarda, bilindik insanların hayran bakışları arasında. Dünyada sadece o ve Fatma varmış gibi hisseder, mutlu olurdu yüreği.
Tek bir özlem yaşadılar, onlara bahşedilen muhteşem yılların arasında. Hiç anne-baba olamadılar, oysa nasıl da mutlu olurdu bir çocuk bu aşk yuvasında. Olmadı... vardı ya her faninin bir derdi, onların payına düşende bu idi. İki kişilik hayatlarına gölge düşüremedi hiçbir şey, onlar her halûkârda mutluydu ve her sabah birlikte uyanmanın şükrünü eda ediyorlardı bıkmadan usanmadan.
Bunları düşünürken Fatma, cama yansıyan renklerin ışığında, Ensar'ın zar zor çıkan sesiyle geldi kendine
-Fatmam bugün de birlikteyiz, sabah oldu değil mi?
-Evet
dedi Fatma pil takılı kalbinin yorgun teklemeleri arasında.
-Evet sevdiğim...sensiz hiç doğmasın güneş benim üzerime.
Tüm gün geçmişi yad ettiler birlikte. Zaman aşklarının rüzgarıyla nasılda akmıştı su gibi ellerinden. Teşekkürler yağdı birbirlerine, verilen her mutlu an adına gülen gözleriyle. Akşam olmuştu yine hiç anlamadan, gökyüzünü hüzün kaplamıştı. Gün veda ederken, gözyaşlarını döküyordu ani çıkan siyahi bulutlar.
-Yemek hazır bitanem, sevdiğin çorbayı yaptım
dedi Fatma.
Ensar kısık gözlerin arasından bakıyordu sevgilisine fakat hiç tepki vermiyordu. Uzun uzun baktı sadece -Hoşça kal- dercesine.
Ve çok geçmedi aradan yaşlı kalbi son tik tak la durdu, vakti dolan saat gibi. Fatma suskun ve Ensar'dan sonra tek kelime çıkmadı dudaklarından. Ensar'ın cenazesi için gelen araç Fatma'yı da aynı hastanenin yoğun bakım ünitesine taşımıştı.
Ertesi gün güneş yine cılız haliyle merhaba dedi fakat ne Ensar vardı artık ne de Fatma duyabildi sesini. Fatma son bir dilekte bulunmuştu saatler önce
'Sensiz hiç güneş doğmasın benim üzerime'
Akrep ve yelkovan Ensar'ın gidiş saatini vururken Fatma da çıktı yola, birlikte başlayan yolu birlikte tamamlamak adına.
Ertesi sabah güneş burukda olsa doğdu yine, topraklarına ekilen sarı güller üzerine.
12.07.2009
böyle hayatlar kaldı mı dünyamızda? ne de çabık tüketiyoruz her şeyi.. tükenmeyen kalemine sağlık...
bu arada cenaze arabası nasıl haSTA taşır haSTANEYE. yada iki yatalak hasta nasıl taşınır bir ambulansla... ud83eudd20
evet kaldı sn öztürk, onlar birer örnekti..ve ben buna şahit olduğum için inancımı hiç yitirmeyeceğim 🙂 öyküdeki takıldığınız nokta da haklısınız yazıdaki eksik öyle bir imaj bırakmış fakat açıklama şu; ikisinide taşıyan aynı hastanenin ambulansıydı...🙂
Böyle bir şeyi bizzat görmüş olan birisi olarak, inanıyorum, böyle şeyler olur. Komşularımız vardı. Aynen böyle ikisi beraber vefat ettiler. Kadın hastaydı, ama adamın hiçbir şeyi yoktu. Demek ki, aşk samimi olursa, ecel bile ayıramıyor... Bir yönüyle bu hikâye bana ne kadar kirlendiğimizi hatırlatıyor. Bu kadar şiddetli ve samimi bir şekilde kalbi atan kaç insan kaldı?
'Sensiz hiç güneş doğmasın benim üzerime' İçinde acıyı da barındırsa seven bir yürek için ne güzel bir dilek... Umutlarımız, düşlerimiz gibi sevgilerimizde kirleniyor ne yazı ki... Bu kadar yürek dolusu sevmek herkese nasip olamaz herhalde... Çevremde örneklerini bire bir yaşadığım için her satır, her kelimesi ayrı dokundu yüreğime... Kaleminize sağlık :)