Bir Yazarın Geçmişi
-Ben kitap yazmak istiyorum Nalan
-Ne yazacaksın abla? Hah hah hah!!!
Hülya bu kahkaha karşısında için için kırılsa da sesini çıkarmadı ve, "Yazarım bir şeyler!" diyerek, hızlıca konuyu kapatıp, başka konuya geçti. Onunla kimse alay etmesin istiyordu!
Sonra Hülya kimselere söylemeden ilk kitabını çıkardı. Yakın arkadaşlarının hiç biri ondan kitap almıyorlardı, hatta, kendi aralarında, "Hülya kitap yazmış, yazar olmuş" gibisinden, konuşup dalga geçiyorlardı. İlk zamanlar Hülya bu arkadaşlarının tavrina aldırmadı, onlara kitabını hediye etti. Dalga geçe geçe açtılar kitabı, okumaya başladılar. Okudukça, hayret içinde kaldılar. "Bütün bunları Hülya yazmış olamaz!" diyenler, inanmayanlar bile oldu. Daha sonra Hülya ikinci kitabını çıkardı. Arkadaşları yine."Aaaa İkinci kitabını çıkarmış, kadın baya baya yazar oldu. Bizim Hülya'ya bak yazar oldu!" diyerek şaşkınlıklarını onu gördüklerinde de gösteriyorlardı. Hülya onları sadece sessizce izliyor. İyi dilekte bulunanlara teşekkür ediyor, küçümseyen tavır içindekilere de gülüp geçiyordu. Arkadaşlarının tavırlarına aldırmamaya çalışıyor, "Ben yazmayı seviyorum. Kim ne düşünürse düşünsün!" diyerek kendi bildiğinden şaşmıyordu. Kitaplarının çok akıcı olduğunu söyleyenler olduğu gibi, "Konuşur gibi yazıyorsun, edebi dil diye bir dil vardır, sen bunu bilmiyorsun!" deyip eleştirenler de oluyordu.
Bir sene vekil öğretmenlik yapmıştı. O zaman da bazı arkadaşları, "Hülya öğretmen olmuş" diyerek onunla alay etmeye çalışmışlardı. Annesi ve babası "Böyle çocuk mu yetiştirilir!" diyerek onu çok eleştirmişlerdi. Şimdiler de ise, "Hülya'nın çocukları çok efendi, çok iyi çocuklar" diyorlardı. Hülya onu küçümsemeye çalışanları gördükçe, geçmişte yaşadığı bu olayları hatırlıyor ve kimseye aldırmadan, doğru bildiği yolunda devam ediyordu.
O böyle yazabiliyordu. Bildiği gibi yolundan gitmeye devam etti. Hatta bazı arkadaşları o kadar ileri gidip onu başkalarının yanında bile eleştirmeye, küçük düşürmeye çalıştılar. Bütün bunlar Hülya'yı çok üzse de o yine bildiği gibi yazmaya devam etti. Yapabileceği başka bir şey yoktu. O sadece öyle yazmayı biliyordu. Hem biliyordu ki, kimse, çok mükemmel olmadığı gibi, kimse çok kötü de değildir. Hayatında kimseyi küçümsemediği gibi, kimseyi de kendinden hiçbir zaman çok büyük görüp, el pençe durmamıştı bu güne kadar.
Sonra kafasına koydu. Bir kitap daha çıkarmak istiyordu. Uzun uğraş ve emeklerden sonra, bir kitap daha çıkardı. Son kitabı gerçekten çok ilgi gördü. Onu küçümseyenler, gelip kitabını aldılar, hatta diğer kitaplarını da alıp okudular, onu takdir ettiler. Biz sana inanmamıştık ama sen bu işi başardın, der gibi bakanları görüyordu Hülya. Yine de aldırmamaya çalışıyordu. Bu işi başarmış olmaktan memnundu ama daha kendisini bir yazar gibi görmüyordu. Gerçek bir yazar olabilmek için, daha bir fırın ekmek yemesi gerekiyordu. Bunu biliyordu. Çevresindeki arkadaşlarının ona olan tavırlarını hatırladıkça, o hiçbir zaman kimsenin hevesini kırmak istemiyor, onları teşvik edecek sözler söylemeye uğraşıyordu.
"Daha yolun başındayım. Kabiliyetli olduğumu gördüler ama daha iyilerini yapmalıyım, yine bildiğim yolda devam etmeliyim, kimseden etkilenmemeliyim." diyerek yoluna devam ediyordu. Kimsenin yazılarını alma, ya da çalma ihtiyacı duymadı hiçbir zaman. O kendi bildiği gibi, kendi yarattığı kişileri, konuları anlatıyordu kitaplarında.
En son da, kimsenin sevmediği, herkesi eleştiren, aksi bir kişinin, herkesin içinde onu takdir eden sözlerini duydu Hülya. Havalara uçtu. "Bu aksi insan bile kitabımı beğendiyse, ben bu işi başardım!" dedi kendi kendine.
Hülya'nın yaşadığı ülkede insanlar kitap okumayı sevmiyorlar. Kitap fiyatları çok yüksek. Kitap bastırmak, pahalı ve emek isteyen bir iş ama Hülya yazmayı çok sevdiği için, bütün bu zorluklara katlanarak, yazmaya devam ediyor hala.