Biraz Deprem
gözlerini annenden almıştın..
gözlerin ki iki ufak, iki yeşil su birikintisi gibi hep çukura kaçardı.. yaşadığın ve gizlemeye çalıştığın tüm acılar beyaz, saydam teninin ardından yardım istercesine bana bakardı.. sen görmezdin senin acılarınla konuştuğumu.. bense en az ortak sevinçlerimiz kadar benimsemiştim ortak acılarımızı..
babanın anneni dövdüğü akşamlar hiç çıkmadı aklımdan.. onun gök gürültüsünü andıran sesi ve annenin tiz çığlıkları apartmanın boşluğunda yankılanırdı.. gündüzleri oturup sohbet ettiğimiz merdiven basamaklarından ağlayarak, koşarak inerdi hırpalanmış bedeniyle annen.. çığlıkları kulağımda kurşun gibi patlardı.. ve bütün daireler gecenin bir vaktinde, aynı mahşer yerine öfke ve isyanla kapılarını açardı.. eminim ki herkesin aklından geçen şey benimkiyle aynıydı.. 'git canını kurtar, bırak artık bu ayyaş, bu iflah olmaz adamı' ve fakat her seferinde can havliyle kaçtığı yuvasına geri dönerdi annen, çaresiz bir teslimiyet içinde.. ta o zamanlarda bile aklım eriyordu.. biliyordum ki bunu sadece ve sadece sizin için yapıyordu..
çocuk aklı işte.. seni ve anneni bu cehennemden korumak için babanın apartmana girişini yasaklamak gibi anarşist fikirlerim de olmuştu.. sana hiç itiraf etmedim ama o akşamlar bütün iyi niyetlerimin infazı olurdu.. dedim ya; çocuktuk henüz ve her şeyin güzel olacağına inandırılmıştık bir kez.. heyhat, ne dünya güzelleşti, ne sancılar yitti.. sadece biz büyüdük; ayrı coğrafyalarda, öyle can hıraş, öyle tez..
şimdi düşünüyorum da sandığımdan daha derine kazınmış izlerin.. acısı eskimemiş gözlerini yeniden görmek işte böyle bir duygu karmaşası.. çocukluğumun kaldığı o apartman, biraz deprem, biraz vicdan hesaplaşması..
şimdi selam olsun sana; büyümüş ama hala çocuk kalmış böğrümden ve gülüşlerimizin çalındığı bir Pendik gecesinden..