Biri Beni Durdursun

Ne zaman bir kırtasiye, kitapçı görsem, birşey almaya niyetim olmasa bile girip şöyle bir göz atarım. Sevdiğim yazarlardan birinin yeni bir kitabı basılmış mı, sinemalarda kaçırdığım bir filmin DVD'si çıkmış mı diye bakarım. Kitap ve filmlere bakarken bir yandan da kendi içimde müthiş bir mücadele veririm. Bir yanım kırtasiye bölümüne gitmek isterken diğer yanım direnir, "Halt etme, gidersen yine boş çıkamazsın buradan" şeklinde.

Sonunda her zamanki gibi gitmemi isteyen yanım galip geler ve kendimi kalemlerin, defterlerin arasında bulurum. O gün eve giderken yanımda yine çeşitli boy ve sayfalarda üç dört bloknot ve defter vardır.

Bunların hepsini aynı anda kullanmam mümkün olmadığından evdeki "Hazine Odası"nda yerlerini alırlar. Benim için en değerli eşyalarım olan defter, bloknot ve ajandalarımı koymuş olduğum küçük odamın benim gözümde gerçekten bir Hazine Odasından farkı yoktur. Orta halli bir kırtasiye dükkanında bile bendeki kadar çeşidi bulamazsınız.

Kağıda yazı yazmanın zevkini bilgisayarlardan hiç bir zaman alamadım. Eğer bir yerlere yazı göndereceksem önce bloknota ya da deftere yazarım, sonra bilgisayara geçerim. Kalemin kağıtla temasını hissetmezsem kendimi yazı yazmış saymıyorum.

Elbette bu defterlere herhangi, sıradan bir kalemle de yazamazsınız. Her defterin kağıt cinsine göre kalem kullanmak gerekir. Kimi tükenmez, kimi dolmakalem kimi de kurşun veya plot kalem ister. O deftere en uygun kalemi seçtiğiniz taktirde yazı da hiç bir zorluk çıkarmadan kayar gider sayfaların üzerinde.

Geçenlerde yine hazineye iki üç parça nadide eser eklediğim sırada içime bir hüzün çöktü. Bu güzelliklere bakarken ömrümün sonuna kadar hergün birşeyler yazsam yine de bu defterleri dolduramayacağımı farkettim. Ben öldükten sonra yakınlarım kimbilir ne yapacaklardı hazinemi. İlk önce "Sıkı manyakmış bizimki, bu kadar defteri ne halt etmeye almış ki?" derler sanırım. Sonra da okul çocuklarına dağıtırlar inşallah. Yoldan geçen hurdacıya mandal almak için vermesinler de!...

Kat kat elbiselerim, lüks bir evim ya da arabam yok. Mal varlığımın en önemli bölümü benim için defterlerim. Zevkle kullanamadan onlardan ayrılma düşüncesi beni sarstı. Bir gün alt tarafı defter ve bloknotlarımdan ayrılacak olma düşüncesinin bile beni hüzünlendirdiğini düşününce pek çok malı mülkü, parası olan insanların haline acımadan edemedim. Onların işi ne kadar zor(!).

Neyse... Bu selülopatlığımın (Böyle bir hastalık var mı psikiyatride bilmiyorum ama olsaydı böyle bir şey derlerdi ona herhalde) bana o gün bir yararı oldu; sigarayı bıraktım. Ne yapayım, hazinemden ayrılacağım günü kendi ellerimle kısaltmak istemiyorum.

19 Ocak 2013 2-3 dakika 13 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Yazmayı ve okumayı tutku haline getirmiş bir insan için tabi ki elinde ki kağıtları, defterleri, kitapları en önemli hazinesidir. Çocukken ben de babamdan aldığım haftalığın yarıdan fazlasını dergilere ve kitaplara verirdim, hala da öyle devam eder gider. Defterleri, kağıtları doldururuz veya dolduramayız ama dolduramasak da ölene kadar, dilimiz dönene, gözlerimiz görene, elimiz ayağımız tutana kadar okumaya ve yazmaya devam Mehmet bey. Güzeldi tebrikler diyelim içtenlikle...😙