Biz Küçükken

Merhaba gençler!

Şimdi anlatacaklarımı okuyup, dinlediğinizde "sakın kızmayın bana" yine mi
eskiler diye..

Ve "rahmetli Cem KARACA'nın" dediği gibi selam her zaman genç kalanlar.

Hatırlasanıza biz küçükken neler yaşadık. Siz düşüne durun önce ben biraz bir
şeyler anlatayım:

Biz küçükken hayat bahardı. Biz küçükken mutluluklar yaşandı. Akılların alamayacağı
çok şeyler vardı.

Belki imkanlar dardı. Ama ne kavgalar, ne isyanlar vardı. Yetinmesini bilirdi herkes.
Baba "sus" deyince çocuklar susardı. Anne şimdiki gibi şefkatli kollarıyla sarardı.

Biz küçükken kardeşimizi kıskandırmak için, elimizdeki yiyeceği önce onun bitirmesini
beklerdik. Sonrada "ya daha benim ki duruyor "diyerek kıskandırmaya çalışırdık.

O günlerde ailece dinlenen radyo tiyatroları vardı. Tüm aile radyonun etrafında
toplanıp, başlasın diye dakikalar sayardı.

Haluk KURDOĞLU, Işık YENERSU, Kerim AFŞAR, Tomris OĞUZALP sesleriyle
gönlümüze taht kurardı.

Radyo sahibi olmak öyle kolay iş değildi. Aslında radyonun bir de vergisi vardı.
Evdeki radyo adedine göre, insanlar PTT'de vergi öderlerdi.

Ah o radyolar! Şimdi hatıralarda kaldı.

Orhan BORAN, Halit KIVANÇ halen unutamadığımız sesler.
Hatırlar mısınız "Yuki' adlı Orhan BORAN programındaki o mekanik sesi.

Ya gönüllere taht kuran "Uğurlugil" ailesini. Yıldız KENTER, Şükran GÜNGÖR,
Müşfik KENTER ve diğerlerini unutmak mümkün mü? Hele bacı kalfanın güldüren sesini...

Biz küçükken çocuklar doğduğunda, büyüyünce telefonsuz kalmasın diye, telefon başvurusu
yapılırdı.Gazetelerde devren satılık telefon ilanlarına rastlanır. Çevirmeli telefonlar üzerindeki
dantel örtüsü ile salınırdı. Kıskanmasın diye radyolar da dantel örtülerle süslenir. O örtüler
kolalarla beslenip. İpek gibi yıkanırdı.

Yemek pişirmek için "İnhisar marka" kibritle yanan gaz ocaklarımız vardı.
Annem tıkanan gaz ocağını, ucunda kılcal bir tel olan aletle söylenerek açmaya çalışırdı.

Başaramayınca devreye babam girer. Genelde ocağı bozup okkalı bir küfürle fırlatıp atardı.
Yenisi gelinceye kadar yerine ispirto ocağı yanardı.

Biz küçükken banyoda tuhaf bir soba vardı. O soba sadece pazar günleri yanar. İnsanlar
bu günkü gibi her gün banyo yapamazdı. Tüm aile o gün yıkanır, çıkartılan kirli çamaşırlar
annemin ellerinden öper. Leğenler içinde emekle yıkanırdı.

Plastikler çıkmadan önce banyo ve tuvaletlerde takunyalar vardı.Herkesin ayağına olsun
diye en büyük numara alınırdı. Banyoda küçük bir kurnamız vardı. Annemiz bizi yıkarken
bazen kızar,hamam tası kafamızda patlardı.

O zamanlar şampuan yerine zeytinyağlı sabunlar kullanırdık. Eğer okulda başımız bitlendi
ise yerini kükürtlü sabun alırdı.

Okul önlerinde eli yağlı adamlar bir kutu içinde lahmacun satardı. Arasına yeşillik koyarak
sıcacık sarardı.

Ayrıca; Şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker gariban çocukların vazgeçilmezi iken.
İsimleri SAİNT ile başlayan kalantor ecnebi okullarda, on beş kuruşa açma, yirmi beş
kuruşa gofret bulunurdu.

İlkokulda Amerikan yardımı sandviçler ve süt tozundan sütlerle, balık yağı hapları dağıtılır.
Sağlıksız koşullarda beslenme saatleri yapılırdı. Kızlar başına sepet kadar kurdele takar,
oğlanlar kurdelelerinden çekip sonra kaçardı.

Aşı olunacağı zaman tek bir iğne koldan kola mikrop dağıtırken. Can havliyle aşıdan kaçılırdı.
Kaçamayanın kolu şişer, günlerce ağrır, kaşınırdı.

Biz İlkokulda okuma bayramı bilmezdik. Herkes sırayla okur ama bayram etmezdik.
Renkli patiskadan dikilme, beli lastikli donlarımız vardı.Yırtılan çoraplar yamanır.
Büyüyen çocuklara küçülen elbiseler, küçüklere göre ayarlanırdı.

Biz küçükken bayramlarda alınan bayramlık elbise ve kunduralar baş ucunda saklanırdı.
Bayram geceleri sabahı zor ederdik. Babamız bayram namazından döndüğünde elbiselerimizi
giyer önce evdekilerin elini öper, sonra komşuların elini öpmeye çıkardık.

Bizim evde komşudan bayram harçlığı almak yasak, şeker almak serbestti.

Sokaklara minyatür salıncaklar kurulur. Bayram yerlerine ailece gidilirdi.
Daha zengin mahallelerde atlı karıncalara binilirdi.

Biz küçükken Türk Sanat Müziğini Kentliler, Türk Halk Müziğini Köylüler dinler.
Yabancı müzik dinleyen bir kaç kişiye "alafranga" denirdi.

Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi bilmezdik.
Hepimiz el ele kol kolaydık.

Köşe başında Rum bakkal. Bir sokak ötede Ermeni terzimiz vardı. Biz onları, onlar da
bizi sayardı.

Evlerde güzel eşyalarla donanmış, sadece misafir gelince açılan misafir odaları vardı.
Getirilen hediyeyi açmak ayıp sayılır. Getiren ayrıldıktan sonra merakla açılırdı.
Anneler vapurlarda, trenlerde rahatlıkla bebek emzirir, kimse dönüp bakmazdı.

Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek; üzerine şeker dökülmüş yağlı ekmek.
Bazen de üzerine salça sürülen ekmekti.

Her gencin en kıymetli eşyası DUAL pikaptı. Sinemalar da gazoz, sonra ki yıllarda firigo
ve alaska satılırdı.

Dondurma mayıs ayında çıkar. Ama aileden izin temmuz ayında çıkardı.
"sadece kaymaklısı, kakaolusu ve vişnelisi" vardı.

Yoğurt bir adamın sırtında asılı büyük kaplar içinde satılır. Mahalleler yoğurtçunun zil sesiyle
çınlardı. Şimdiki poşetler yerine gazete kağıtlarından kese kağıdı yapılır. Unla yapılmış tutkalla
yapıştırılırdı.

Biz küçükken "bir maniniz yoksa Annem ve babam size gelecekler' sözü asla geri çevrilmez.
Çevrilirse yapılan ayıp sayılırdı.

Uyduruk oyuncaklarımız vardı.

Oğlan çocuklara plastik araba alınmamışsa, makaradan araba yapılır. Kızlara ise bezden
bebekler yapılırdı.

Biz küçükken hayat bahardı.
Biz küçükken mutluluklar yaşandı.
Büyüdük hem de çok büyüdük.
Ama o günlerin tadı yok artık...

Ne dersiniz ? Dünya mı çok değişti? Bizler mi çok yaşlandık?

25 Şubat 2013 5-6 dakika 21 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar