Böğürtlen Yası (Harmanlanmış Hayranlık)
Kapıyı nazik bir şekilde bir kaç kez çaldı. Başkan geceden tembihlemişti sabah hoca hanımı bekliyorum kendisine haber ver demişti. Fakat hoca hanımdan ses yoktu. Biraz daha yüksek bir ses çıkaracak şekilde denedi yine olmadı. Nafile hem kapıya vuruyor hem sesleniyordu fakat içeriden bir ses yoktu. Biraz daha beklese belki hoca hanımın uykusu ağırdır belki başka bir işi vardır. Ama başkanda bekliyordu. Bir kaç dakika sonra yine kapıyı vurdu seslendi içeriden bir ses yoktu. Misafirhanenin tek görevlisi misafir olduğu zamanlar girişteki odasında uyur, misafirler ayrılacağı gün onlar gidene kadar bekler odaları düzenler ve giderdi. Hoca hanım birkaç gün daha burda olacağından görevli sabah olunca gitmişti. Aşağı indi sağa sola iyice bir göz attı yanından geçen bir kaç kişiye de sordu fakat hoca hanımı gören olmamıştı. Endişeli bir şekilde meydana doğru hızlı adımlarla yürüdü. Merdivenleri hızlıca çıkıp kapıyı vurdu gel sesini beklemeden içeri girdi. Başkan şaşırmış bir ifadeyle kendine baktı. Hoca hanım hoca hanımı gören yok dedi. Endişesi başkanı hem sevindirmiş hemde güldürmüştü. -Ben gördüm, meraklanma hoca hanım iyi. -Rahatlamış hali de başkanı güldürmüştü. Hadi işine dön dedi başkan. Az önce telaşlı ve endişeli bir şekilde çıktığı merdivenleri yavaş yavaş indi bu defa. Öyle ya hoca hanımın başına bir iş gelse bunun sorumlusu kendisi olacaktı, böyle hissediyordu onun ilk günden beri her işine koşmuştu. Bir kaç gün önce hoca hanım kasabanın uzak köşelerine gitmek istediğinde yine kendisi gitmişti beraberinde ve kendi evini de gösterme şansı olmuştu. Hoca hanım ikiz kızlarına bir hayli sevgi göstermiş onların bir sürü fotoğrafını çekmiş, bunlardan bir tanesini dergiye koyacağını söylemişti. Oda herkes gibi hoca hanım keşke hep burda olsa diye içinden düşünenlerdendi. Başkanın hoca hanım iyi demesi onu Rahatlamış yinede kendi gözüyle görmeden olmazdı...
Hoca hanım sabah ışıklarıyla uyanmış, sarmaşıkların kapladığı penceresinden dışarıya bir bakmış güneş yoktu hala ama aydınlık kasabaya gelmişti bile. Saatine baktı neredeyse altı olacaktı. O sırada meydanın kendisine olan tarafından başkanın geçtiğini gördü. Hazırlandı ve başkanın evine doğru yürüdü. İki katlı eski yapı olan evin kasabanın diğer evleri gibi küçük tamiratlar gördüğü ve boyasının sonradan yapıldığı belliydi. Boyu yarım metreyi bulmayan bir duvarla çevrili evin küçük nerdeyse iki kişinin yanyana geçemeyeceği demir mavi bir kapısı vardı. Kapıda duvar gibi küçücüktü. Kapıya vardığında başkanda bahçe kapısına bakan evin giriş kapısında elinde bir tepsiyle göründü. Güneş ışıkları yeni yeni kendini gösteriyordu. Hoca hanımı görünce önce bir şaşkınlık oldu sonra buyur hoca hanım bugün ekmeği fazla almıştım dedi. Bu samimi davet hoca hanımın hoşuna gitmişti. Başkan her sabah erkenden uyanır meydanın az ilerisindeki fırına gider bir ekmek alır ve her zaman fazladan en az on ekmek parası bırakırdı. Başkana bir gün olsun sormamıştı neden fazla para verdiğini, kasabanın ihtiyaç sahibi özellikle bir kaç yaşlısına idi bu. Fırıncıda hergün başkanın verdiği fazla para kadar ve kendisininde eklediği ekmekleri sabah erkenden kapılara bıraktırırdı. Başkan bu sabah iki ekmek almıştı. İçine mi doğmuştu... kapıdan girdiğinde sağlı sollu küçük sebze alanlarını görmüş başkan oradan geçerken hoca hanım topla biraz öyle gel demişti. Başkanın evin giriş kapısına bir kaç metre uzakta ağaçların altında diğer evlerde de daha önceden gördüğü bir oturma alanı vardı. Tepsi içerisinde küçük tabaklara hazırlanan kahvaltılıklar ve hoca hanımın topladıklarıyla her şey hazırdı... Başkan çayını alıp sırtını her zaman ki gibi yaslamış sigarasını yakmıştı. Buyur hoca hanım dedi. -Başkanım biliyorsunuz son bir kaç günüm kaldı. Çok güzel günler geçirdim burada sayenizde teşekkür ederim dedi. Çalışmamı epeyce toparladım ama benim görmediğim herhangi bir yer veya başka şeyler anlatabilecek kimseler varsa görmek konuşmak isterim dedi. Başkan elbette hoca hanım bir kaç yer daha gezeceğiz, kasabanın bir kaç yaşlısına daha götürelim sizi dedi. Bugün öğlene kadar işlerim var öğlen her zaman yemek yediğimiz yerde bekliyorum sizi dedi. Birer sigara daha yakıldı saat sekize geliyordu. Başkan masayı toparlar gibi olacaktıki müsadenizle ben toplamak isterim dedi hoca hanım. Tepsi elinde eve doğru giderken başkan mutfağın girişte hemen karşıda olduğunu söyledi oda dönüp evi gezmek isterim demişti. Tabi anlamında bir baş ve el işareti gelmişti başkandan. Büyükçe bir ahşap kapıyı hafifçe iterek girdi içeri geniş bir giriş ve karşıda mutfak tezgahı görünüyordu. Mutfağın hemen sağ tarafında ikinci kata çıkılan merdivenin altında geniş bir salon vardı. Şehirlerde gittiği restore edilmiş yerlere benziyordu. Hızlı hızlı gezmişti evi. En çok yüzlerce kitabın olduğu içinde kendisininde misafirhanede yattığı gibi ahşap bir yatağın olduğu odayı sevmişti. Başkan kitaplar arasında uyuyordu. Yatağın hemen yanında elektirik düğmesi ve küçük bir sehpa üzerinde bir kitap aldı kitabı ayraç kitabın ilk sayfasına konmuştu, kitap okunmuşmuydu, kitabın adı babalar ve oğullar'dı.
Kitabı alıp aşağı indi başkan elinde kitabı görünce son bir kaç sayfasını da bu sabah okudum hoca hanım dedi. Başkanın kendinden önce bunu söylemesi sevindirmişti. Başkandan özür dileyerek kitabı okumak isteyeceğini söyleyecekti. Başkan saatine baktı sekizi geçiyordu. Bu sırada hoca hanımı çağırması için gönderdiği görevli uzak evinden çıkmış meydana doğru yürüyordu. Başkan gel hoca hanım bir sigara daha içelim gidelim sonra dedi. Başkanım çok fazla kitap var hepsini okudunuz mu. -Hayır hoca hanım bunlar okumadıklarım okuduklarımı kütüphaneye bırakırım dedi başkan. -Başkanım ne zamandır burdayım kütüphaneyi görmedim ben görmek isterim dedi. -Öğleden sonra gidelim hoca hanım o halde dedi başkan...
Evin küçük mavi dış kapısını çekti başkan, hoca hanım siz ne tarafa gideceksiniz bugün dedi. Eliyle göstermişti o halde görüşürüz öğlen dedi ve meydana doğru yürümeye başladı başkan. Elinde kitabı başkanın evinin önündeki sokağı döndü kasabanın bu tarafını çok az gezmişti son bir kaç gün bu tarafta çalışmasını yürütecekti. Birkaç sokak geçince yolun ortasına sıralanmış çocukların oyununu gördü uzaktan. Yanlarına doğru yürürken çocuklar sağa sola kaçışmaya başladılar. Yaklaştıkça bir çocuğun birşeyler söylediğini duydu diğerlerinin de kaçışı devam ediyordu. Çocuk herkes yerinde diye bitirdi yüksek sesle diğer çocuklar olduğu yerde kaldılar. Sokak ortasında iki büyük taşın üzerine konmuş bir odun parçası ileride yine üst üste sıralanmış bir kaç taş daha. Ebe çocuk başka bir sopayla iri taşların üzerindeki parçayı vurarak havaya kaldırıyor sonra tekrar vurarak üst üste dizili taşların ilerisine atmaya çalışıyordu. Birinci seferde sopa çocuklardan uzak bir yere düşerse büyük taşlara en yakın çocuk yeni ebe oluyordu. Eğer sopa ilk seferde hiçbir çocuğu geçmezse herkesin istediği yöne üç adım ilerleme hakkı oluyordu. Ayrıca ebe üst üste konulmuş taş kümelerinin en az birini ilk seferde geçmek zorundaydı. Geçmezse herkesin on adım istediği yönde ilerleme hakkı oluyordu. Ebe hiç bir çocuğu geçmediğinden yerdeki parçayı elindeki sopayla vurarak kaldıracak yine çocuklara doğru göndermeye çalışacaktı. Oyun bu şekilde sokak başına kadar devam ediyor, ebenin gönderdiği sopa hiçbirini geçmezse oyun yeniden aynı ebeyle eski yerinden başlıyordu.
Çocukların oyununu izlemiş birkaç fotoğraf çekmiş sokağın sonundan dönmüş öylece yürüyordu. Aslında bir kaç evin kapısını çalmak istemiş ama yürümek ve görmek daha cazip gelmişti. Bahçeden yükselen duman ilişti gözüne oraya doğru yönelmişti daha varmadan ocak başındaki kadınlar onu farketmiş seslenmişlerdi. Bu ince sac ekmeğini daha önce de bir çok yerde görmüştü. Bir süre konuştuktan ve ekmeğin tadına baktıktan sonra yürümeye devam etti. Hiç bir ev diğerinin güneşini engellemiyor ne birbirine çok yakın nede çok uzaktı. Şehirde böyle bahçe içinde bir ev sahibi olmam için yüz sene çalışmam gerekir diye söylendi kendi kendine. Saat on olmuştu. Öyle gelişigüzel yürüyordu. Aslında fotoğraf çekip daha sonra uzun uzun konuşacağı birilerini bulsa daha iyi olurdu böyle düşünmüştü. Tertemiz sokaklar bakımlı bahçeler rengarenk evler büyüleyici bir manzara sunuyordu. İleride birkaç katlı önünde bahçesi olmayan bir evin önünde durdu. Kapısının yanında yüzyıllardır burada olduğunu belirten yazıyı okudu. Daha önce duymuştu burada Cumhuriyet öncesi bir toplantı yapıldığını, bu toplantının doğruluğundan yüzde yüz emin olmasada kasaba halkı yapılsa yapılsa burada yapılmıştır demişlerdi. Böylece evin öyküsünün içine bu toplantıda eklenmişti. Epey yürümüştü güneşin duruşundan neredeyse öğle olacağı belli oluyordu. Geldiği yönde değilde batı yönünde ilerledi buradan şehirler arası yola çıktı biraz daha yürüdükten sonra yemek yedikleri girişi küçük arkada bahçesi olan yere geldi. İçeriye doğru baktı başkan yoktu. Her zaman oturdukları masaya geçti. Gelen çalışandan su istedi. Az sonra başkan kapıda belirdi saatine baktığında onikiyi epey geçmişti... Yemekler yenilmiş çaylar içilmişn sigaralar artarda yakılmış koyu bir kitap sohbeti başlamıştı. Başkanın hoca hanım okumak özgürlüktür ve yaşamaktır sözü çok etkilemişti. Okuduğu yüzlerce kitabı onu etkileyen yönlerini ve onlardan esinlenerek burada yapmaya çalıştıklarını anlattıkça başkana duyduğu hayranlık biraz daha artmıştı. O zaman kütüphaneyi gezelim sözüyle kalktılar. Her zaman ki gibi yürüyeceklerdi öyle ya başkanın bir makam arabası yoktu. Gittiği diğer yerlerde hiç böyle olmazdı gideceği her yere lüks arabalarla gönderilir, en iyi yerlerde ağırlanır ama yöneticiler kendisini ya ilk yada son gün sadece bir kaç dakika görürlerdi. Burada ise her şey çok farklı idi.
Kapıdan çıkınca sağa doğru yürümeye başladıklarında kütüphaneyi neden daha önce gitmediğini anladı, bu yöne hiç gelmemişti. Belki bugün kitap konusu olmasa burayı görmeden gidecekti. Bir kaç yüz metre yürüdükten sonra yolun karşına geçtiler. Ara bir sokağa girdiler. Kütüphane işte karşılarında idi. Başkana dönüp başkanım hayli uzak gittiğiniz yerlere hep yürüyorsunuz bir makam otonuz olsa iyi olurdu dedi- başkan gülümsedi ve makam otosu tam karşımızda dedi. Ne demek istediğini anlamadığı hoca hanımın yüzünden okunuyordu. Hoca hanım ilk yaptığım iştir bu kütüphane diye başladı konuşmasına ve devam etti. Okullarımızın fiziki şartları kötüydü ancak dahada kötüsü çocukların ve kasabalının ulaşabileceği bir tek kitap bile yoktu. Olulardaki bir kaç küçük dolaba sıkıştırılmış bir kaç düzine kitaptan başka. İlk önce kütüphane yapmaya kalkışınca epey bir tepki almıştım dedi. Yaptığım işin bir kaç yıl içinde kıymetinin anlaşılacağını bildiğim için kimseye bir şey demedim. Nitekim de öyle oldu başarılı çocuklar çıkmaya başlayınca herkes ilk işimizin ne kadar kıymetli olduğunu anlamış oldu. Başkan makam otosunu sattırmış kendi birikimini üzerine koymuş bu iki katlı binayı belediye adına satın almıştı. Teknoloji merkezini kurarken yardım istediği dostlarıda binlerce kitap göndermişti. Öğretmenlerin de desteği ile ders kitaplarıda eklenmiş hayli kitapları olmuştu. İlerleyen bir kaç yılda Kütüphane çevresindeki iki küçük bahçe de alınıp kütüphaneye eklenmişti. Bahçeye ağaçların altına okuma alanları yapılmış, insanlarda gürültü yapmama konusunda bir hayli hassaslaşmıştı. Daha önce ev olarak kullanılan yapının oda duvarları kaldırılmış yuvarlak bir alan ortaya çıkarılmış ve raflar yerleştirilmişti. Raflar çocukların yaşı ve sınıflarına göre ulaşılabilir yükseklikte yapılmış kitaplar özenle yerleştirilmişti. Girişin sağındaki raflar çocuklar için solundaki raflar diğer kitaplar için ayrılmıştı. Kütüphanenin üst katı ise tamamen çalışma alanı olarak tertip edilmişti. Şehirlerde bile olmayan bir organizasyon hayli etkileyici idi. Bir hayli fotoğraf çekmişti. Kütüphanenin bir çalışanının olmaması sadece sabah açılıp akşam kapatılmasından sorumlu bir kişinin olmasını duyması şaşırtmadı bu defa hoca hanımı... Bu kasabadaki herşey bir çok şeyin harmanlanmış hali demiyordu boşuna...
Seri oldukça başarılı bir şekilde devam ediyor
Kutlarım Hüseyin beyud83eudd20