Bugün Bir Ölünün Yüzünü Gördüm

Evden çıktım, derneğe gidiyordum. Yolumun üzerinde bir kalabalık fark ettim. Yaklaştım. 'Hayırdır?' dedim kalabalıktan birine.
"Mustafa Hacı'nın cenazesini kaldırmaya geldik"
'Mustafa ağbi mi ölmüş. Hiç duymadım.' dedim hayıflanarak. Üstelik bugün balkona da çıkmamıştım. Kalabalığı da o yüzden görmemişim demek ki!'
Mustafa ağbi yıllardır rahatsızdı. Şeker hastasıydı. Kilo veremiyordu. Bir ara ayak parmaklarını kestiler. Sürekli ayaklarında, bacaklarında yaralar çıkıyordu. Ayağını da kesecek olmuştu doktorlar da, son anda başka bir tedaviyi denemeye niyetlenip vazgeçmişlerdi. Karısı:
"Ben yalnız bir kadınım, onu ne kaldırabilirim, ne tuvalete götürebilirim. Ayağını keserseniz ben ona nasıl bakarım" diye ısrar edince vazgeçmişlerdi ayağını kesmekten doktorlar.
Mustafa ağbi de bıkmıştı hastalığından. Eşi de ona bakmaktan. Hani derler ya "Bakana da zor, yatana da zor."
Aynen öyle...
Çok çekti Mustafa agbi gerçekten. Yaşı da bayağı vardı aslında. Benim annemle babam öleli 12 yıl oldu. O annemle babamın arkadaşıydı. Onların en yakın komşularıydı. Aslında 74 yaşındaymış. Çok da yaşlı değilmiş. Benim annem ve babam da altmışlı, yetmişli yaşlarda öldüler. Bakıyorum çevreme bazı 85 yaşında yaşlılar turp gibi geziyorlar.
Derneğe gitmekten vazgeçtim. Evine gittim. Mustafa ağbiyi boylu boyunca salona yatırmışlar. Üzerine bir çarşaf örtmüşler. Karısı başında ağıt yakıyor. Salon tıklım tıklım... ‘Nedense o an içimden sevin, o da sen de kurtuldun işte!' diye geçirdim. Sonra da utandım.
Herkese baş sağlığı dileyip bir kenara iliştim. Oturacak yer de yok zaten.
Ölünün yüzünü açtılar. Mustafa ağbinin soğuk yüzünü gördüm. Gördüğüme de sevindim aslında. Onu son yolculuğuna uğurlamadan görmek nasip oldu.
Sonra çıkıp tekrar derneğe gittim. Duramadım, o kalabalık içinde içim daraldı.
Morgda görevli kişiler bu durumlara nasıl dayanırlar, sürekli ölülerle aynı ortamda nasıl bulunurlar, ya da Adli Tıpta çalışanlar nasıl katlanırlar... Bilemedim.
Parçalanmış cesetler. Her gün, her gün bir başkasının cesediyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Ben kendi anne ve babamdan başka ölü görmedim hayatımda. Bir de çok küçükken dedem yanımda ölmüştü. Şimdi hatırladım. Annem de yanımda benimle konuşurken ölmüştü. Ne acıydı. Her seferinde yazıyorum. Hayatımın en acı anıydı.
Mustafa ağbi, ölmeden bir kaç saat önce gözlerini dikmiş duvara öylece bakıyormuş.
Eşi sormuş "Hayrola, ne düşünüyorsun öyle? Ne var o duvarda diktin gözlerini?"
"Kalabalıklar var görüyorum. Geliyor herkes' demiş. Sonra başlamış salavat getirmeye. Bir daha da hiç konuşmamış. O olmuş. Öylece de ölüp gitmiş zavallı adamcağız.
Bugün dernektekiler de Atatürk'ün ölüm anını anlattılar. Azrail gelmiş:
'Selamünaleyküm' demiş.
Atatürk "Aleykümselam" demiş. Son sözü bu olmuş ve ölmüş. Yanındaki yardımcısı da Azrail'i görmüş, çok korkmuş diye anlattılar. Azrail neye benziyordu acaba?
Annem de babam ölmeden önce, "odada dolaşan beyaz elbiseli birini gördüm" demişti. Birkaç gün sonra babam ölmüştü. Annem sürekli, "Bir kaç gün önce Azrail geldi yokladı babanı" dedi durdu her zaman.
Bu tür hikâyeler anlatanlar oluyor ara ara. Birisi ölünce o gece evine kelebek olur gelirmiş derler bir de.
Annem ölünce salonda kocaman bir kelebek görmüştüm. İçim ürpermişti. Sonra kayboldu kelebek.
Neyse Allah Rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun sevgili komşumun. Hepimiz bir gün öleceğiz nasılsa. Ölüsünü görmek bana da nasip oldu.
Hayırdır inşallah... Oturup bu akşam Kuran okuyayım komşumuza. Ruhuna bağışlayayım. Komşuluk görevimi yapayım.
Ben okuyunca birileri de bana okur belki, ben ölünce. İsteyen okusun, istemeyen okumasın. Çok da önemsediğim yok aslında. Cenazeme hiç kimse gelmesin isterse. Ben öldükten sonra çok mu önemli sanki de?

01 Temmuz 2015 3-4 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 9 yıl önce

    👍güzel bir paylaşım tebrikler...