Çakma Sigara
Hayat her nesneyi boy boy sıraya düzer. Ne uzun kısanın yanında kalır, nede kısa uzuna ayak uydurur. Yaşlarda böyledir. Her birey yaşıtını gezer dolanır sonunda bulur. Çocuklar çocuklarla oynaşmayı, geçler gençlerle perdah atmayı, güreş tutmayı, olgun kişilikler ise kendi arasında laf tantanası yapmayı daha çok arzu eder. Bu uyumu kim bozarsa karanlık gecede gün gibi sırtarır. Tüm sırları dışa vurur. İşte bu konuşulur, bu söylenir her mekânda. Lafın değeri ağızdan çıkmadan bilinmeli, şaka karşıdakinin canını değil içini yakmayacak bir boyutlarda tutulmalı.
Köyümüzden hafız dayının yolu nasıl olduysa bizim Bötçenimlerin köyüne düşer. Amacı işini kısa zamanda görüp dönmektir. Lakin köyün meydanında bekleyen gençler hafız dayıyı bırakmaz. O da ister istemez üç beş dostla has muhabbet eyler. Mukallitlik buya arkadaşına sigara diye yutturmak için gürgen yosunu ve eşek gübresinden hazırladıkları çakma sigarayı hafız dayıya sunarlar. O da ortamdır, ayıp olmasın diye yakar bir tane ama manzarayı da çakar, bir yandan yandaki gençlere bir şey de diyemez, büyükleri de yanlarında diye…
Gençler durur mu, bi tane daha iç Hafız dayı diye ısrar eder dururlar. Hafız dayı anlar ki ellerinden kurtuluş yok. İşi de yoğundur yoğun olmasına.
Hani bir laf vardır ya; Çocuk bağırıyormuş:
“Baba ben bir deli buldum” diye.
Babası:
“Oğlum al gel deliyi.”
“Ama baba deli gelmiyor.”
“O zaman bırak gel deliyi.”
“Ama baba beni deli bırakmıyor.”
Hafız dayı ne yapsın, delilerin arasına düşmüştür bir kere. Kurtuluşa ermek ve ısrarın sonunu getirmek isteyen dayı zor kötek bir sigara daha yakar. Onu da içtikten sonra gençler marifet gibi ayıplarını hafız dayının yüzüne vururlar.
Büyüklerinden biri “Lan oğlum yapmayın, bu şaka Hafız dayıya yapılır mı?” dese de hiç aldırmazlar.
Başlarlar alaya:
“Hafız dayı, nasıldı sigara?”
“Hafız dayı, nasıl içtin, tezekli sigarayı?”
“Hafız dayı, hoşuna gitti mi bir tane daha vereyim mi?”
Hafız dayı nerden bilsin sigaranın tezekli olduğunu. İçinde başka bir şey olduğunu anlamıştır ama bu kadar da fazlasını tahmin bile edemez. Artık olan olmuştur lakin gençlerde şakanın dozunu iyice kaçırmıştır. Çarşıda pazarda Hafız dayıyı görünce yanına gelip takılmaya başlarlar. Bir birlerine bakıp gülerler. Yanında kim var, kim yok demeden alaya başlarlar. Hafız dayının da bu olay canına tak etmiştir. Ben size sorarım der içinden. Bu tatsız şakanın intikamını almak için fırsat gözetlemeye başlar, içten içten.
Hafız dayıya sigara sunan bu gençler, bir gün Hafız dayının bulunduğu köyün arazisinde ekin biçmektedirler. Yazıda kan ter içinde çalışırken Cuma saati gelir çatar. İşi bırakırlar yakın olan köyün yolunu tutarlar.
Neyse hep birlikte, okunan salayla birlikte camiye koşarlar. Lakin ezan saati iyice yaklaşmıştır. Hemen abdest alıp ezan okunurken arka saflardan bir yerlere dururlar. Namazı birlikte huşu içinde kıldıktan sonra bir de bakarlar ki köyün ahalisinden namazını bitiren, bir tane halı kapıyor, rulo yapıp, omzuna alıp gidiyor. Bizim gençlerden biri hemen hızlıca namazını bitirip arkadaşını dürter. “La bunlar camiinin halılarını yeniliyor galiba, bak eskisini de alıp evlerine götürüyorlar” der. “Çabuk biz de birer tane kapalım.”
Ön saflarda namaz kılan yaşlıların önündeki iki yeni halıyı gözüne kestirir. Hemen selam verir vermez yaşlıları bir kenara iter, halıyı kapar, rulo yapar, omuzlarına atıp dışarı fırlarlar. Bir yandan da neşelenerek; “iyi lan uyanıklık ettik kim bilir bu güzel halıları kim kapacaktı” diye düşünürler.
Kapıda diğer hemşerileriyle karşılaşırlar. O henüz iyi bir halı bulamamıştır. Ona “git la öndeki halılar yeni” diye çıkışır birisi. “Yanındaki ayıp olur ya” der çekinerek iyi kötü bir kilim kapar. Omzuna atar. Camiden alenen çıkarlar. Bir de bahçe kapısının önünde, caminin olduğu köyden birileri bakar ki komşu köylü gençler halıları götürüyor. “La siz nereye götürüyonuz bu halıları, biz bunları eve götürüyoruz, yıkatıp geri getireceğiz” der. “Nasıl ya der bizim gençler, Halılar millete dağıtılmıyor mu?” Utana bezene aldıkları halıları kapıya bırakırlar.
Meğer köyün hocası hutbede, caminin temizliğinden bahsetmiş. Hutbe sonunda herkes bir tane halı alıp, yıkatıp, kurutup getirecek, yerine serecek diye tembihlemiş milleti.
Bizimkiler bir kızarır, bir bozarır birbirlerine suç atıp dururlar. Biri der ki: “la sen dedin ya halılar değişiyormuş diye.” Diğeri: “yok sen dediydin.” Derken etraflarında köylüler toplanmıştır. Gülüşmelerin arkası kesilmez.
Bu arada bizim Hafız dayı belirir. “Boş verin geçler” der “olur böyle şeyler.” “Gelin sizi yemeğe götüreyim”
Gençler mahcup içlerinden böylesi iyi adama biz nasıl kötü şaka yaptık diye hayıflanmaya başlarlar.
Birisi: “Yahu Hafız dayı biz sana nasıl eşek şakası yaptık. Şimdi çok utandım bak” der.
Hafız dayı olgunlukla karşılar yeğenini, alır evine götürür gençleri. Bir yandan da “Bizde genç olduk yeğenim” diye söylenir.
Öğle yemeğinde kuru fasulye, pilav ve salata vardır. Sofra kurulur. Ortaya koca bir kazan pilav yanında ise
bir plastik leğen salata, kenarlarda ise koca taslarla fasulye.
Bizim çakma sigaracı gençler salataya bir dalar, bir dalar ki sormayın.
Hem yer, hem de “bu köyün sebzesinin de farklı bir tadı var” diye söylenirler.
Hafız dayı yeğen salata dokunur, bak şişkinlik yapar dese de gençlerin gözü hala salata leğenindedir.
Nerden bilsin Hafız dayı gençlerin bu kadar fazla salata yiyeceğini. Bilse kaşla göz arasında o kadar fazla doğramazdı, içine maydanoz diye bahçedeki taze filizlenmiş yoncayı.
Yemek bittikten sonra gençler Hafız dayıya teşekkür ederek ayrılırlar. Amaçları bir an önce işlerinin başına dönmektir.
Neyse gençleri yolda karınlarından bir sancı tutar, öylede bir şişkinlik var ki deme gitsin. Birisi traktörü durdurur, yere yatar yuvalanır bir türlü geçmez sancısı.
Öteki de al benden de o kadar, nefesi kesilecek gibi olur. Bulgur mu dokundu acep diye söylenir. “Çok yedik yav ondan mı yoksa?”
Acı içinde birisi cepten hafız dayıyı arar. “Dayı” der “bize bir haller oldu, sende ağrı var mı?” “Yok yeğenlerim bende bir şey yok, salatanın içinde yonca vardı ondan sizde şişkinlik oldu. Geçen seferki bana verdiğiniz sigaradan yemeğin üstüne içseydiniz bir şeyiniz olmayacaktı. Merak etme geçer birkaç dakika sonra”
Yüzünde tebessümle kendini rahatlamış hisseden Hafız dayı, “oğlum” der. Cin olmadan adam çarpmayın bu size ders olsun.”
“Fena oyuna geldik lan” der biri. Öteki: “bu adamın bize bu kadar iyi davranmasında vardı bir şey. Bir daha büyüğe şaka yapmak mı? Bulduk belamızı, Tövbe ettik, affet yarabbi.”
“İnşallah bizim gibi, her gördüğü yerde bu salatadan bahsetmez, bizi rezil rüsva etmez”
Arazide biraz yatarlar. Ta ki sancı geçene kadar. Sonra kalkıp işlerine kaldığı yerden devam ederler.
Yayın No: 10
Kaynak: Bötcenim Hikayeleri
Yazan: Ahmet ÖZTEK