Çam Sakızı Çoban Armağanı
güneşli bir kalabalıktan söz ediyordum
ve meydanlardan
bahçe çitlerinin aralıklı bakış uzunluğundan seyredilen
hızlı ve akıcı ayakların yön bulma çabası mı desem
veya kuşların ansızın tedirgin oldukları gibi
kanatlarını bir insan boyuna kadar çırpıp
tekrar yere kavuşması mı desem
hayır hayır kaybolmuşuz besbelli
ağaçlar inat güzelliklerinin farkında ve sükut içinde panayırları gözlüyor
yapraklar ve kuşlar arasında gidip gelen kokuların
geçmişten geldiğine dair iddiaya giren kubbelerin
zamanın tanıklığını yapmışcasına çekişmelerine restorasyon karşı çıkıyor
demir iskeleli bir ameliyathanede korkunçluklarını sıvayan sıvacılar
ıslıklı bir anadolu türküsünü duvara yamayarak
çam sakızı çoban armağanı renklerini hediye ediyordu eski minarelere
kitap kokusunu ilk duyduğumda mezar taşlarını okumaya kalkışan bir çocuk gibi
doğum ve ölüm arasında geçirdiği senelere kafayı takıp
bir de bunu meslek edinip neyi ne kadar anladığımı bir tarafa bırakıyor
sade bir acıma duygusuyla
vah vah bu az yaşamış
vay be bu çok yaşamış deyip
uzun olanla kısa olanın arasında
yaşamın canlılara daha fazla sevinç acı mutluluk ve yağmur olarak geri dönmesine aldırmadan
yüzeysel muhakemeler yapmaya devam ediyordum
oysa bir kelebek baharın ortasında ölmekle mutlu olmuş sayılıyordu
zamanı kendi yörüngesinde tutabilen için doğru
fakat akışkanlığın hızında eriyen için bu olan biten hiç bir şey ifade etmiyordu
sırt üstü uyumayı düşündü
yeşilliklerin varlığını saran mutluluk verici teskini ne karşılık
derin bir rüyaya dalmak nerede uyuya kaldığınla alakalı bir durum değildi
arada sırada bir sinek ısırması ile kendinize geldiğinizde
tatlı ama acı sevinçli ve hüzünlü bu iki kuşatma arasında kalıp
hayata ilişmemek için pozisyon değiştiriyor olmak
tekrar uyumak için iyi bir hamle sayılabilirdi.
nedense o renkler ve sesin dalgalanan büyüsü kulaklarınıza takılır sizi terk etmezdi
üstüne üstlük daha da rahatsız edici bir boyuta ulaşarak
karıncaların ve hareket eden bütün canlıların varlığını üstünüze atıp
hayata karışmanızı isterlerdi.
güneş parlak ve saydam dokunuşlarını sunmaya devam ediyor
açılıp kapanan pencerelerin ışığı yüzüme çarpıp kaçıyor
uzaklarda olan biten tarih ve yaşamın durmak bilmez koşusu
damarlarımızı arşınlayıp duruyor
bu heyecana kayıtsız kalmak nefes almayı istememek kadar zordu
sevimli ihtiyarın sattığı buğdaylardan epeyce satın aldım
kuşlara yem verdim
çocukların koşuşturmalarını dinledim
siyah ve boğucu bulutlar biraz moralimi bozsa da
yinede kendimi üzmemek için bahaneler bulmayı beceri yordum
ve anlıyordum
yağmur yüklü bulutlar
yeşermeyi bekleyen sevinçli ağaçlara bakıyordu.