Can Pazarı
Suat kapısının önünde çalan araba kornasını duyarak, perdeyi aralayıp dışarı baktı.
Zaten gözü saatte idi, ceketine uzanarak, evin kapısına doğru yöneldi, eşi Şükran hemen yanı başında ona kapıyı açtı, ayakkabılarını hızlıca giydi.
-Hadi Allahaısmarladık.
-Güle güle hayırlı işler olsun.
Şükran yıllardır artık alışmıştı, eşi taksi şoförüydü ve geceleri çalışıyordu.
Saat'e bakmasına gerek yoktu, şundan adı gibi emindi ki saat tam gecenin onikisi idi.
İki çocukları vardı, biri kız biri oğlan, ikisinin de okul çağı halen gelmemişti ve onlar çoktan uyumuşlardı.
Şükran çocukların odasına yöneldi ve aşağıya kaymış yorganı yeniden üzerlerine çekti,
Çünkü mevsim kıştı ve çok sert geçiyordu.
Yanaklarına da hafifçe buseyi konduruverdi, Suat'la evleneli sekiz sene olmuştu.
Şehir merkezine uzak bir semtte iki oda bir salon yer kiralamışlar ve halen orada oturuyorlardı.
Suat arabanın kapısını açarak, direksiyona geçti.
-Selamünaleyküm.
-Aleykümselâm.
-Mehmet nasıl idi bugün işler?
-Her zaman ki gibi kesattı, sütcü beygiri gibi boştan yere dolandım durdum.
Senin anlayacağın yine patronla benzine çalıştık.
-Tabi Ramazan ayındayız işler kesat olur, ben seni evine bırakıyım, sen yine şanslısın gündüz çalışıyorsun, iyi kötü her taraf aydınlık ve etrafı gözün görüyor.
Ya ben sabaha kadar hırlısı, hırsızı, sarhoşu, orospusu uğraş dur.
-Valla doğru söylüyorsun, senin ki daha zor, Allah kolaylık versin.
Tamam, tamam! Sen beni şurada indir, o daracık sokağa ben seni sokar mıyım?
Hadi sana hayırlı işler.
-Sana da iyi geceler.
Suat bir sigara yaktı, bu gece için de tarif edemediği bir sıkıntı vardı.
İnşallah hayırlısı olur diye geçirdi.
Karanlıkta bir ıslık sesi duyarak, hemen yavaşladı ve ıslık sesinin geldiği tarafa doğru baktı.
Islık çalanları karanlıktan kurtulup, arabaya doğru yaklaştıklarını görerek durdu, gelenler üç kişi idi.
Kapılar açıldı.
-Selamünaleyküm.
-Aleykümselâm.
-Usta çek bakalım Karagöz'e doğru.
Suat çaktırmadan dikiz aynasından, arka da oturan iki kişiye baktı, yirmibeş otuz yaşları arasın da tipi bozuk kişilerdi, birde yanındaki oturanı süzdü, onu hele hiç gözü tutmamıştı.
Hadi hayırlısı diye yavaşça gaza yüklen di.
Karagöz semti kent merkezinden epeyce uzaktı ve suç oranının yüksek olduğu, taksicilerin gündüz bile nazlanarak gittikleri bir yerdi.
Suat tedirgin olmuştu, binenlerin birbirleri ile konuşurken kullandığı laflar ve hitap şekilleri,
onu tedirgin yapmaya yetmişti.
Yılların taksi şoförüydü, artık insan sarrafı sayılırdı ve içinden kendi, kendi ile konuşmaya başlamıştı.
"Suat oğlum belayı satın aldın aman çok dikkatli ol, sakın postu şu zibidilere deldirme ve korktuğunu da belli etme."
Bozuk yollarda araba kasislere girip çıktıkça bir sağa yatıyor du bir sola.
Suat bu ıssız yolda karşıdan gelen arabaların, farları yüzüne çarptıkça rahatlıyor du.
Birden yanın da oturanın elini beline yavaşça attığını gördü ve pırıl pırıl bir tabancanın namlusu
Şakağına dayandı!
-Arabayı şu tarlaya doğru sür.
-Bakın ben bu arabada şoförüm, sizin anlayacağınız ekmek parası için çalışıyorum, üzerimde ki parayı alın ve beni bırakın, çoluk çocuğum var.
-Yok! Öğle yağma, konuşma da sür hadi.
Suat gaz pedalına ayağını basarken bacağının titrediğini hissetti ve içinden buraya kadarmış diye geçir di.
Gözlerinin önüne birden karısı Şükran, oğlu Önder ve kızı Elif geldi, beni bu puştlar vurursa onlara kim bakar?
Kendini düşünmeyi artık bırakmış, aklı ailesinin perişan olacağına takılmıştı.
-Tamam! Burada dur ve arabanın farlarını söndürüp aşağıya in.
Suat son defa şansını denemeye karar verdi.
Bakın abilerim, ben garip bir şoförüm üstümde ki parayı ve arabayı alın, ne olursunuz beni bırakın, size yalvarıyorum, çoluk çocuğumun başı için.
-Sus lan konuşma, bırak ağlamayı sızlanmayı, şimdi sıkacam beynine, hadi hadi in dedim sana aşağıya...
Suat çaresizlik için de arabadan indi, üç kişi de arabadan inip yanına geldiler.
-Bagajı aç...
-Memo oğlum vur şunu çekip gidelim.
-Bagaja kilitleyeceğim, nasılsa öylede ölecek, böyle de mermime yazık değil mi?
Hem sonra, silah sesini duyan olur, sen şunun üzerini iyice ara ne varsa al.
-Yaa bundan yirmibeş lira çıktı...
-İyi aradın mı üstünü?
Bak oğlum bunlar taksici parayı zulalarlar, soyun lan!
-Abi valla işe yeni çıktım bundan başka param yok, ilk müşterim de sizdiniz.
-Konuşmayı bırakta çabuk soyun, zaten kafam bozuk...
-Memo bunda başka para yok lan.
--Hadi gir bakalım şu bagaja, sizde atın şunun elbiselerini yanına.
-Memo şimdi ne yapıyoruz?
-Oğlum ne yapacağız, tabii ki şu kafalarımızı iyice dumanlayacağız, gidip içki alalım, zaten yarım kalmıştık.
Hadi sende geç direksiyona atıp duruyordun, şöyle şoförüm, böyle şoförüm diye, Cemil öyle değil mi?
-He valla öyle.
-Bizi fazla sarsıpta içmeden kafayı buldurma sonra bozuşuruz tamam mı!
-Tamam da, bu paraya bir şişe bile alamayız.
-Ya sen adamı zıvanadan çıkarırsın, ulan sen beni tanımıyor musun?
Şu belimdekini boşuna mı taşıyorum, sen açık bir yer bul, gerisine karışma.
-Bak şura da açık bir yer var, sen araba da dur, Cemil sen benle gel.
-usta al şu parayı oradan dört tane büyük rakı altı tane de yabancı cığara ver biraz da mezelik kuruyemişti falan doldur.
-Cemil hadi gidelim, bak adam akıllı imiş belimdekini görünce, manzarayı çaktı. kuzu kuzu istediklerimizi verdi, vermese başına gelecekleri tahmin etti.
-Bas gaza, bizi şöyle zula bir yere götür de, kafalarımızı dumanlayalım, şu tayibi de sonuna kadar aç...
Suat bagajda korku için de iki büklüm yatıyor du iyice üşümeye başlamıştı, içinden şu elbiselere bir uzanabilsem diye geçirdi ama nerede parmağını kımıldatacak durumu yoktu.
Arabanın durduğunu fark etti, teyibin sesini halen duyuyordu.
Saatler geçtikçe umudunu kaybetmeye başlamıştı soğuktan ve hareketsizlikten artık vücudunun hiçbir yerini hissedemez olmuştu.
Arabanın içindekiler, sonun da gitmeye karar vermişler di.
-Hadi! Arabayı burada bırakıp gidelim, birazdan hava aydınlanacak, bir gören olmasın.
-Bagajdakini ne yapacağız?
-Ulan o şimdiye soğuktan donmuştur bee...
Eğer ölmedi ise onun da şansı varmış diyelim, hadi hadi toz olalım.
Suat bir süre soluğunu tutarak seslerin uzaklaşmasını bekledi,"Allahım sana şükürler olsun, beni çocuklarıma bağışladın, şuradan bir sağ kurtulursam, ilk işim bir kurban kesmek olacak."
Bir süre daha nefesini tutarak etrafı dinledi, etrafta hiç ses yoktu.
Bagajın içi yavaşça aydınlanmaya başlamıştı.
Sabah oluyor diye düşündü ve bütün gücünü toplayarak bağırmaya başladı.
Sesini birilerine duyurmaktan başka şansı olmadığının farkın da idi.
Bir süre bağırdıktan sonra susuyor ve etrafı dinliyordu, bu belki de saatlerce sürmüştü ve umudunu kaybetmeye başlamıştı, artık bağıracak gücüde kalmadığını anlamış, Azrail'e direnmeye çalışıyordu.
-Şevki abi karşıdaki tarladaki taksiyi görüyor musun?
-Beni de dikkatimi çekti, hem de taksi, Allah, Allah bu işte bir gariplik var, bu adam sabahın körün de orada ne yapıyor?
Hadi yanına gidip bir bakalım, neyin nesi?
Suat kendine doğru yaklaşan konuşma seslerini tam kendinden geçmek üzereyken duymuştu, son bir gayretle, tekrar tekrar bağırdı.
-Şevki abi arabadan birisi bağırıyor duydun mu?
-Duydum duydum da dikkatli olalım.
- Allahınızı severseniz, cankurtaran yok mu?
-Yaa bu ses arabadan geliyor da arabanın içinde kimse yok.
-Şevki abi bagajdan geliyor ses, adam içer de oraya kitlemişler.
-Eee ses şimdi de kesil di, arkadaşım orada mısın?
Herhalde bayıldı, peki nasıl açacağız bu kapağı*
-Şevki abi ben eve bir koşu gidip keseri alıp geleyim onunla açarız.
-Tamam! Çabuk ol, adam ölür de başımıza bela olur.
- Abi geldim, hiç adamdan ses geldi mi?
-Yok sen gittiğinden beri çıt çıkmadı, hadi oyalanmayalım.
-Şevki abi ha gayret açılıyor...
-Ya bu adam çıplak ve her tarafı soğuktan morarmış ve donmak üzere çabuk şunu oradan aşağıya alalım elbiselerini giydirip, bizim eve götürelim, nefes alıyor mu?
-Alıyor abi...
-Hanım hemen çay koyun ocağa
-Şevki bu kim?
Bizde bilmiyoruz, garibi arabanın bagajına kitlemişler hala baygın ama verilmiş sadakası varmış, hadi çabuk sobayı da kuvvetlendirin, ben de kollarını ve bacaklarını ovacağım kan gitsin.
Bak kendine gelmeye başladı, çayı da içti mi hiç bir şeyi kalmaz, bir de karnını doyurdu mu?
Oh gel keyfim gel.
-Hemşerim geçmiş olsun.
-Abi sagol size can borcum var, bunu biliyorum ama nasıl öderim bilmiyorum?
-Hemşerim biz insanlık vazifemizi yaptık, çıkar aklından şu can borcunu filan, şimdi biraz kendine gel de Jandarmaya gidip olayı anlatalım.
-Burada Polis karakolu yok mu?
-Yok burası köy ve Jandarma bakıyor bu tarafa.
-Gidelim abi gidelim, onların millete yaptıkları yanlarına kar kalmasın...
Suat yanında ki köylülerle, jandarma karakolunun yolunu tutmuştu, devamlı içinden dua ediyordu.
-Komutanım durum böyle, böyle oldu, garibi bagaja kilitlemişler, bulduğumuz da çıplaktı ve
Ölmek üzereydi...
-Kaç kişilerdi?
-Üç kişilerdi ve birinde de silah vardı.
-Öbürlerinde de var mıydı?
-Onlar da var mıydı bilmiyorum, yalnız yanıma oturan, başıma silahını dayadı ve üzerimde ki yirmibeş lirayı aldılar.
-Şimdi biz, tutanaklarımızı tuttuk ve polise de bildireceğiz, yalnız sen bunların arabana ilk bindikleri semtte ki karakola git oraya da bir şikâyetçi olduğuna dair dilekçe ver.
-Komutanım sagol.
-Tamam gidebilirsiniz, biz gerekeni yapacağız.
-Tekrar sizden Allah razı olsun, canımı kurtardınız...
-Boş ver hemşerim sen bu şerefsizleri yakalatmaya bak.
-O zaman hakkınızı helal edin.
-Helal olsun.
Suat hemen o semt karakoluna giderek şikâyetçi oldu.
-Patron ben bir süre gündüz çalışayım, valla hiç kendim de değilim, puştlar gözümün önünden gitmiyorlar, ha birde ben evdekilere bir şey söylemedim duyulmasın.
-Tamam, tamam! sen meraklanma.
Aradan ongün falan geçmişti ki, Suat'ı emniyetten çağırdılar.
-Bak bakalım seni gasp yapan bunlar mı?
-Bunlar efendim...
-Silahta bu muydu?
-Evet buydu, parlaklığı halen aklım da.
-Evlat şanslıymışsın.
-Komiserim niye?
Boş ver, ben sana o kadar diyorum, anla işte.
Bir süre sonra Suat'ı mahkemeye çağırdılar ve Adalet yerini bulmuştu yalnız kadının birisi, şöyle bağırıyordu:
Ulan şerefsiz, ben şimdi millete ne diyeceğim, tuu! beni ve ailemizi rezil ettin, keşke bu iti öldürse idin, kardeşimiz adam öldürdü derdik.
Şimdi başımızı önümüzde gezdireceksin.
Sana hakkımı helal etmiyorum, beni duydun mu?
CENGİZ DAMAR
abi eline sağlık ya süper👍