Çatıdaki Kahverengi ve Tırnaksız Kedi
-//
Yine her zaman olduğu gibi muhasebe örfisinde patronuyla beraber en son volkan kalmıştı. Bir akrabasının tavsiyesiyle Elazığ’dan Denizli’ye gelmiş burda muhasebe ofisinde çalışmaya başlamıştı.
Zaman ne çabuk geçiyordu. Daha dün gibiydi sanki Sivas’ta meslek yüksek okulu işletme bölümünden mezun olalı. Her gün bu ofisten patrondan hariç tüm personelden sonra çıkardı. Özverili ve dikkatli çalışması patronun taktirini kazandırmıştı.
Patronu: Haydi volkan yine geç kaldın, yeter evladım eve git artık.
-Tamam Mustafa bey, çıkıyorum hayırlı akşamlar. Deyip çıktı.
Mahalle minibüslerinin durağına geldi, tam minibüse bineceği sırada aklına ekmek almadığı aklına geldi. Yan taraftaki markete girdi bir paket çay, bir ekmek ve her nedense hiç sevmediği halde bir de süt aldı. Bu hareketine neden diye akından geçirirken, kasaya ücreti ödeyip minibüse bindi.
Minibüs şöförüne;
-Hayırlı akşamlar Bahri abi , nasılsın.
-Aleyküm selam Volkan’ım, hamdolsun iyiyim, sen nasılsın
-Sağol abim, iyiyim..
Dedikten sonra yol ücretini uzattı.
O arada omuzuna bir el dokundu
-Şunu iletir misiniz, bir kişi.
Başını geri çevirip, parayı almak için elini uzattığında siyah saçlı, orta boylu, kahverengi gözlü, narin yapılı bir kızla göz göze geldi. Parayı aldı şoföre uzatıp, para üstünü geri kıza vermek isterken, Volkan’ın elleri kızın dikkatini çekti. Volkan’ın iki elininde doğuştan işaret parmağı ile baş parmağı vardı. kızın yüzündeki gülümsemenin yerini birden üzüntü ve şaşkınlık bir ifade aldı.
-Teşekkür ederim
Deyip arka koltuğa geçti kız.
Volkan kızın bu hareketine hiç şaşırmamıştı. Çünkü sık sık yaşıyordu bu durumları. Ellerinin böyle oluşu hayatında asla yapmak istediğine engel olmamıştı bunca zaman. Uzun boyu, yüzünün ve yeşil gözlerinin güzelliğine ruhunun güzelliğinide yansıtmıştı. Volkan güzel şiir yazıyor, çok güzel bağlama çalıp türkü söylüyordu. Hayatın zorluklarına rağmen ailesinden uzakta ayakları üzerinde durmayı çok güzel başarıyordu. Tek üzüldüğü şey o kadar istemesine rağmen askerlik yapamamıştı ellerinin bu durumundan dolayı.
Oturduğu mahallenin durağına minibüs geldiğinde volkan inecek var demeden şoför minibüsü durdurdu;
-İyi akşamlar Volkan’ım, haydi Allah’a emanetsin.
-Allah razı olsun Bahri abim, hayırlı akşamlar deyip minibüsten indi.
Mutfağı ve odası aynı yerde olan, çatıda küçük bir merdivenle bir bölmeye çıkılan eski bir evde kiracı olarak kalıyordu Volkan. Elli-altmış metre gittikten sonra, ufak bir omuz darbesiyle kırılacak gibi duran evin kapısını açıp içeri girdi.
Elindeki ekmek ve süt poşetini küçük tahta masaya bırakıp, üzerini değişti. Kahvaltı gibi şeyler yapayım düşüncesiyle çay için çaydanlığa su koyup ocağın üzerine bıraktı. Sonra banyoya yönelip ellerini, ayaklarını yıkadı. Okumayı çok severdi bu mutfak, salon ve yatak odası olarak kullandığı tek bölümlü evin bir köşesine kitaplık yapmıştı. Kitaplıktan bir defter aldı. Volkan bu defteri her gece yatarken yastığın kenarına koyar, gece aklına bi şeyler gelirse karanlıkta yazar, sonra gündüz gözüyle onu temize çekerdi. İşte eline aldığı o defter gece karalama defteriydi.
-Dün gece ne yazmışım acaba. Deyip defteri incelemeye aldı.
O arada çay suyunun kaynadığını farkedip gidip çayı demledi.
Çay dem aldıktan sonra, oturup kahvaltı şeklinde bi şey yedikten sonra yatağına uzanıp eline bir kitap aldı okumaya başladı. Volkan bu teknoloji çağında herkes akıllı telefon kullanırken o tuşlu telefon kullanırdı. Ona göre telefon sadece konuşmak için olmalıydı. Televizyonu da yoktu. Küçük bir radyosu vardı sadece. Kitap okurken aklına geldi sütü sevmezdi ya eh aldım nasılsa bir bardak süt içip yatayım dedi. Sütü bardağa koydu bir yudum aldı,
-Iıh içemeyeceğim
Deyip süt dolu bardağı masaya bıraktı ışığı söndürüp yatağına girdi. Bir zaman sonra çatıda bir şeylerin yuvarlanma sesiyle uyandı. Işığı yaktı her zaman yatağın başucunda duran beyzbol sopasını alıp çatıya çıkan merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. Dikkatlice baktı çatıda kullanmadığı eşyalardan başka bir şey yoktu. Tam aşağı inerken bir kedi sesi duydu. İyice bakındı göremedi. Sonra sesin geldiği yere yöneldi eski bir tencere devrilmiş ve kedinin sesi oradan geliyordu. Tencereyi az kaldırıp elini altına soktu ve altındaki bembeyaz kedi yavrusunu alıp aşağıya indi.
Kedi beyazdı ama dört ayağıda kahverengiydi. Şefkatle kendiyi okşadı, sonra
-Sen acıkmışsındır kedicik, deyip
masanın üzerinde duran sütü bir tabağa boşalttı. Kediyi masaya koyup onun ürkerek süt içmesini gülen gözleriyle seyretmeye başladı. Dikkati bakarken kedinin ön ayaklarında bir gariplik sezinledi. Ön ayaklarını kaldırıp baktığında, tırnaklarının olmadığını gördü. Yüzündeki gülümseme anlamlaştı daha da,
-Ah kedicik senle ben kardeşiz sanki ha
senin ön ayaklarının tırnakları yok, benim her iki elimin üçer parmağı. Rabbim sen ne büyüksün.
Bir süre sonra kediyi yatağının üstüne koyup uyumaya başladı. Fakat kapıyı kilitlenmeyi unutmuştu. Uykunun bir deminde kedinin o tırnaksız patilerini yüzünde hissetmeye başladı,
-Uyan, tehlike var
Der gibi sürekli ön ayaklarını Volkan’ın yüzünde gezdiriyordu. Volkan gözlerini açtı, evin içinde bir silüetin gezdiğini, bir şeyler bulmaya çalıştığını gördü. Yanında duran beyzbol sopasını aldı, ayağa kalınca odanın içinde gezen silüet hızla kapıdan çıkıp kaçtı. Volkan peşinden gittiyse de yakalatmadı. Geri dönüp işığı yaktı. Askıda duran pantolonun ceplerine baktı, yok giden bir şey yoktu. Kapıyı kilitleyip kediyi kucağına aldı
-Rabbim sen ne büyüksün, bazen bir kedinin tırnaklarını yaratmamanın belki de güzelliğini yaşattın bu gece. Sana şükürler olsun..