Çay Sohbetleri
Demleniyor mu çaylarımız?
Ah bu çaylar her memleket de her cümleye eşlik edebilen sıcak kara düzendir. Çay, olduğu ortamlara kendi kurallarını koyabilen tek içecektir, örneğin Erzurum da içine şeker sevmez tek başına dikilir yudumlayacak kişiye, iç Anadolu da bol şeker sever nargile yanına.
Farklı bir tadı vardır kimse çözmek istemez şifresini. Aslında çoğu kez toplu çay içilen ortamlarda kahvehane, okul kantini, kadın günü, iş yeri, toplantı gibi çayın katkısı sohbetin rengini oluşturur, kimi de bunun aşığıdır.
sabah namazına kalkan aç karna, kahvaltı ile beraber, yemekten sonra, sigara yanında ya da yatmadan önce son kez. O demlik hayatlarına öyle bir işler ki sonra zaten bırakmaya cesaret edemez, etse de demlik öyle bir eğilir bardağa, düşünceler de çaydan vazgeçme eğilimi kalmaz o 'çaykolik' insanlar da.
Rahmetli dedem çaya öyle bir düşkündü ki sanırım bende ona benzemiş olmalıyım, ee ne de olsa dedesinin torunu... sabah kalktığında babaannemin hazır ettiği koca semaver ben gelmesem dedemin tek solukta içmesiyle son bulacak. İyi ki dedem çaya düşkünmüş diyorum şimdiler de.
Çay öyle bir etki eder ki sohbete en içten gülüşler gelir ilk şekerin çayla buluştuğu anda, mesela dedem yemekten önce severdi çayı, hep garipsemiştim ama alıştım daha sonraları. Özellikle ikindi saati içilen çaylar da aileler bir araya gelirdi yani bunu sağlayan bütün unsur o saat de içilen çayın verdiğin sohbetin tadı. Zaten o çay saatinde amcam öyle bir kuru soğan ve domates getirir ki yanında yeme de yat. Zaten o tabloyu fırıncı görse bizim ürün sponsorumuz olabilirdi o sofraya. Gerçi şimdilerde dedem hayat da yok ama ikindi saatlerinde olan her çaya küçük bir çerçeve içinden katılır az demli sohbetlerimize.
Bu çay adamı başka kalıplara sokar arkadaş..!
Her mekanda farklı bir tat verir dedik ya aynen öyle işte. Çengelköy de biraz pahalı da olsa manzaradan kaynaklı, içtiğin çay seni bu manzarayı seyreden herkesle sohbete katar. Gerçi çay pahalı olduğu için ikinci çayı içmen için aradan uzun zaman geçiyor. Oda o kadarını hak ediyor. Erzurum'da bir kahvehane düşünün. Çaylar orada ki bardakları en fazla 30 saniye bilemedin 1 dakika yalnız bırakıyor. Dedik ya orada işler biraz farklı ama. Kıtlama şeker ile içilir çay, sonradan öğrendim ki kıtlama ile içme hikayesi çok eski bir olaya dayanıyormuş. Olay ne kadar doğrudur ama bize yine anlatmak düşer diyerek kıtlama ile şekerin geçmişinden de bahsedelim yeri gelmişken.
'- Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu. İngilizler İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular. İngilizler Mollaların vereceği fetva karşılığında kazancın % 10'nu teklif ettiler. Nitekim bir Cuma Namazı'nda (İran'da Cuma Namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor) Cuma Hutbesi'nde Mollalar şu vaazı verdi: "Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!" Bu vaazdan sonra İranlılar çaya şeker katmaya başladılar.'Hikaye bundan ibaret. Yani çayın tadı değişmiştir ama sohbetin tadı değişmiş midir o kadar molla değilim...!!
Ege yöresinde o kadar düşküne rastlamadım. Daha doğrusu sahil kenarlarında da. Bu istisnayı bazen Akdeniz'de Hatay bulunuyor, onlar için ne kadar öncelik kahvede de olsa çay onlarında sohbetlerini güzelleştiriyor. Zannediyorum ki orada içilen her hangi bir çay sohbetinde asi nehri ters akıyor muhabbeti bir çok kez dönmüştür. Kaç şeker atayım mı sorusu arasında neden bu nehir ters akar sorusu tamamlamıştır cümleleri.
Bunun yeri ve zamanı olmuyor, Erzurum, Hatay, Ankara, Çengelköy, Sincan, Karaman, Aydın...
Askerde genellikle erkeklerin çay sohbetleri arasına kafiyeli sözcükler kattığı demleme muhabbetler gecesinde klasik bir cümle.
Çay da dem,
Askerde kıdem..
Diye memleket hasretlerini vatan için bir araya gelmiş gençlerle gülüşerek tamamlar çay sohbetleri. Kimi zaman iki görümce arasında soğukluğu eritecek kadar sıcaklığa bile sahip olabilir, gerçi servis yapan kişinin suratında kaç parça eksik olmasına göre değişebilir de ya da kaynanaya sunulan çayın demi az konulmuş gözükebilir(!) ikinci anneye..
Genelde bu iş yaşı 50 yi aşmış kişilerde çayın bir sanat dalına dönüştüğü görülür, giriş cümlesinin bile zamanlamasını gelişigüzel değil zamanında yapar.
Kimi zaman şarkılara bile giren çay, güneşte bile demlenecek seraba ulaşır, seraba samimiyet bu olsa gerek. Cem Karaca öyle demiyor mu işte? Güneşte demlerim senin çayını...
Bu işin farklı kuralları var tabi ki. Odun ateşinde içilen çay, semaverde içilen, yada piknik tüpünde kaynatılan 2 katlı araç gereç olabiliyor kimine göre.
Kimi zamanlarda ideolojik kahvelerde simgeleştirilebiliyor. Çünkü çayın yanına bir de ufak türkü istenebiliyor, gerçi son zamanlarda buna sahip bile çıkamıyorlar. Renklendirici katılan oraletler var artık içini ısıttıklarını sandıkları. Yeşil çay tipinde boyası fazla kaçmış kivi oraletleri gibi yani.Düşünün bir ne sohbetler duymuştur kahvelerde o çaylar.
Bir gün güzel Anadolu insanın sıcak bir kahvehanesine yolum düştü. Otobüs bekliyordum ve hayli zaman vardı gelmesine, bayağı bir vakit geçirecektim durum bu. Gidip 'dıptıstak' sesli mekanlarda beklemektense çayı hem ucuza içerim mantığı hem de iki insan yüzü görürüm diye tercih etmiştim.!
Sohbet o kadar renkli bir seyri yoktu, tahminimce ortalama yaşları 60 idi. 4 kişi 2 şer karşılıklı oturmuşlardı. Oynadıkları basit bir iskambil kağıt oyunu. Sesler karışık gelmeye başladı bir anda. O kadar samimiler ki el şakaları bile yapıyorlar. Samimiyet tadında hatta özenilecek konumda. O yaşta bu enerji süper valla, her neyse çaylar söylendikten sonra oyuna başladılar. Çok geçmedi daha ilk el bitmeden 'çaylaaaaaaaaaaaar ağabeylerim ' diyerek yanlarına sokulan kahveci ayaküstü takıldı onlara ve çaylarını bırakıp işine devam etti. Ama muhabbet için mazot alıyorlardı amcalarım, önce sıradan olan konuşma başladı.
-haberleri izledin mi?
-durum kötü?
- Ülke kötüye gidiyor.
- Ne diyorsun sen 68 i hatırlasana ne kötüsü buna şükür.
-Sen 68 de kaç yaşındaydın.?
- Ne bileyim ben hesapla işte 27 doğumluyum.
-ya fener maçını izlemedim şuradan açsalar da özetlere baksak.
- Yahu Süleyman kaç yaşına geldin maç izliyorsun.
-Kur'an okusana biraz namaza git.
-Bana diyene bak namaza git diyorsun elinde 52lik deste var.
-sende haklısın.
-yaauuu her sabah yürüyüş mü yapsak?
-Ben yapamam ?
-yapamazsın tabi cebinde 2 paket sigara var bu ağırlıkla nereye yürüyorsun.?
-Ambülans çağıralım mı?
- Hadi bea işine git karo düş karo sen.
- Ee bu çaylar bitti.
-oğlum 4 çay daha.
-ne diyorduk?
-senin torunlar kaça gidiyor söyle hele pala bıyık.
-aman bea ne bilem ben anasına sorsak oda bilmez.
-valla doğru diyorsun eski köy meydanı gibi mi burası herkes ettiğin bokun rengini bilsin..
-ya o değil de emekli maaşına yine zam yok bea gardaşım.
Diye devam ediyordu. Azıcık odaklanabildiysen yazıya samimiyeti hissedersin.o yaştakilerin çay adabından.
Arkadaşlarınla dışarıda oturacaksındır birinin parası olmazsa söz konusu çay ise ben her zaman üstlenirim ödemeyi, mesela tamamen kıtlık dönemleri de olur. On iki yıllık dostum bahtiyarla çay içtiğimiz zaman para bir bardak çaya yetiyorsa alıp beraber içtiğimiz günlerde oldu. Her neyse oldu sadece devamı gelmiyor bu hayat da güzel olan anıların, adı üstünde ona anı olmak yakışıyor. Bu aşklar içinde devam eder. Çok paranda olsa az paranda olsa sevdalılar mutlaka bir yerlerde çay içerler ilk anlarında. Daha sonraları çayı zaten kendileri beslerler sevdalarıyla, kimi parkta seyyar gezen çaycıdan kimisi sahilde bir büfeden, mutlaka bulur ama çayını.
Benim de öyle oldu hep. Çay sohbetleri beni takip etti, ama o eski günlerde olan çay sohbetlerinin tadını bulamadım kimi yerde. Bir dedem gibi, bir Serkan abim gibi, bir bahtiyar gibi çay sohbetim olamıyor eskisi gibi. Siz siz olun bir bardak çay içecek olursanız etrafınıza bakın ya da birine çay ısmarlayın.