Cesur Rüzgar
Ailelerinden habersiz aşk uğruna terketmişlerdi evlerini. Tek istedikleri beraber ömrü geçirmek, mutlu olmak ve aile olmaktı. Geleceğe dönük güzel hayaller beslediler içlerinde. Herşeyin güzel ve istedikleri gibi olacağını düşündüler. Acaba çok mu şey istiyorlardı hayattan? Yoksa minik bir dilek miydi onlar için? Bunu malesef zamana bırakmışlardı. O vicdanı olmayan sessiz zamana.
Evlenmek istiyorlardı. Çoluk çocuğa karışmak ve sadece biraz mutlu olmak. Şehre kaçıp gizlice bir yere sığınmışlardı. Evlilik planları gerçekleşmeden Fatmanın hamile olduğunu öğrendiler. Fatmanın yaşı küçük olduğundan yani reşit olmadığından evlilikleri gerçekleşemedi. O sırada Bulut, küçükte olsa bir iş bulmuş ev tutmuş ve yaşamına bir yol sunmuştu. Elinden geldiğince Fatmayı ve minik oğlu Rüzgarı iyi geçindirmeye çalışıyor asla onları üzecek birşey yapmamaya gayret ediyordu. Sevgisi denizlere sığmıyor, göğe taşıyor, sokaklarda yankılanıyordu. Ne olursa olsun onları bırakmayacaktı tek başına, asla aşkını terkedip gitmeyecekti. Şimdilik planları buydu. Yıllar geçene dek.
Çok zaman geçmeden ikinci çocukları Cesur dünyaya geldi. O da henüz evlenmeden dünyaya gelmişti. Fatma Cesuru doğurduktan sonra reşit olmuş. Artık evlenmeleri için hiçbir engel kalmamıştı.
Bir gün Bulutla Fatma evlilik dairesine gitmeye karar verdiler. Yola çıktılar. Ve fakat köydeki aileleri onları bulmuş, karşılarına çıkmışlardı. Ellerinde silah daha onları dinlemeden ateş etmişlerdi. İkisi de oracıkta can verdiler. Aile bile denemez o kişilerden ateş atan hapse girdi. Cezasını elbetteki çekecekti. Ardından Cesurla Rüzgar yetiştirme yurduna verildiler. Biri üç diğeri bir yaşında iki küçük çocuk yalnız kalmışlardı işte. Bir hiç uğruna hayatları karartılmıştı. Cahilce düşüncelerin sonucunu yine minikler çekmişti. Olan yine aynı şekilde onlara olmuştu.
Fakat iki yıl sonra ikisine de farklı aileler sahip çıkmak istemişlerdi. Rüzgar zengin bir aileye evlatlık verilmiş. Cesur da orta halli bir aileye verilmişti. Ayrı düşmüştü artık iki kardeş. Masum aşkın iki çocuğu, şarkının ayrı düşen notaları gibi ayrı düşlere sarılmışlardı artık. İkisini de yeni bir hayat bekliyordu bir zaman sonra. Hiçbir şeyin farkına varmadan göz göre göre olacaklara karşı konulamamıştı. Herşey yine olacağına varmıştı. Engel yoktu. Olamazdı.
Rüzgar yirmibeş yaşına geldiğinde en iyi avukatlardan biriydi. Her türlü davada insanlar ondan yardım bekliyorlardı. Güven duygusu onda fazlaca vardı. Birçok kalbi kazanmış, işinde muvaffak olmayı başarmıştı. Önü çok açıktı. Böyle giderse de çok yakında hakim bile olacaktı. Bunu da çok istiyordu.
Cesur ise yirmiüçüne basmış. Öğretmen olmuştu. Fakat biraz yeni ailesinin zoruyla bu mesleği seçmişti. Yine okulunu bitirmek için emek vermiş, kendine bir yol bulmuştu. Ama fazlaca para harcamayı seven bir yapısı vardı. Etrafa şuna buna kısacası uçan kuşa borcu vardı. Nasıl olmuştu da bu kadar fazla olmuştu borcu, anlayamamıştı. Annesi babası bu duruma üzülüyorlar, iç geçiriyorlar, nerede yanlış yaptıklarını anlamaya çalışıyorlardı. Ama bulmak imkansızdı. Belki de evlatlık olduğunu bildiğinden dolayı hayata karşı isyan içinde geçmişti günleri. İçtikçe rahatlıyor, kendini daha serbestlemiş hissediyordu. Kendince bu yolu uydurmuştu içmesinin amacı olarak. Öğretmen maaşını olduğu gibi orada burada harcıyor, bir haftaya kalmadan yitirip bitiriyordu. Okulun müdürü de onun içki içtiğinin farkındaydı ve onu okuldan atmaya çalışıyordu. Belki de başaracaktı. Eğer Cesur böyle giderse o çok güzel mesleğini de kaybedecekti. Farkında değildi ki tehlikenin. Görebilseydi şayet böyle tutum sergilemezdi belki. Ama uçuruma artık çok yaklaşmıştı. Önü kapkaranlıktı.
Bir gün mahkeme Cesura bir mektup göndermişti. Davalı olduğunu öğrenince fellik fellik avukat aramıştı. Annesi babası da uzaktaki bir tanıdıklarına haber salmışlar, onlarda hemen yardımcı olup Cesura iyi bir avukat yollamışlardı. Mahkeme günü gelip çatmıştı. Rüzgar artık Cesurun avukatı olmuştu. İlk gördüğü an içine bir sıcaklık oturmuştu ikisinin de. Kalplerine sanki sıcacık bir el dokunmuştu. Nasıl da tanıdıktı bu yüz. Nasılda yıllardır tanıyormuş gibi olmuşlardı. Hemen kaynaşmışlardı. Rüzgar, Cesur için davayı canla başla yürütmüştü. Cezayı sadece para olarak ödemesine hakimi ikna etmişti. Zaten bu borçlar yüzünden açılmıştı dava. Yine paraya çevrildi cezada. Sonra Rüzgar küçük bir araştırma yaptı müvekkili hakkında. Onun evlatlık verildiğini ve verilmeden öncede hangi yetiştirme yurdunda kaldığını ve önceki ailesinin durumunu öğrendi. Çünkü kendi de evlatlıktı ve Cesurdan işkillenmiş, ne olur olmaz diye araştırmak istemişti. Acaba demişti, acaba o benim...
Kısa süre sonra Cesur hakkında herşeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti. Ve birbirine bu kadar benzer iki insan hikayesine sahip olduklarını öğrendi. Ve artık kardeşini bulmuştu Rüzgar. O an ki sevinci dünyayı elde etse bile bu kadar gerçekçi olamazdı. Hemen onun borçlarını ödedi. Ve Cesura da herşeyi anlattı. O da kat kat fazlaca sevindi. Artık dertlenip içkiye el sürmeyeceğine yemin etti. Sözünü tuttu. Ve bir daha içkiyi asla ağzına sürmedi.
Yıllar sonra ikisi de evlendiler, çocukları oldu. Hep beraber geçirdiler zamanlarını. Çünkü yeterince vakit kaybetmişlerdi. Boşa geçirecek tek bir dakikaları bile yoktu. Ömürlerinin sonuna kadar birbirlerinin yoldaşı, sırdaşı, biricikleri olmuşlardı. Bundan sonra onlara kimse dokunmazdı...
15.08.12