Çiçekçi Kız
Mevsimlerden ilkbahardı. Tabiat yeniden tüm renk ve çekiciliğiyle doğuyordu. Baharlar uğramazdı hiç hastane önlerine. Belliydi ki yürüyüşünden bu genç adamın baharları tükenmiş sisli bir kıştaydı, ömrünün en güzel günleri. Sabahın erken saatleriydi, birden gözüne takıldı bir sahne. Sanki çiçekçi dükkânının camlarını silen güzel zarif kız, kendi içindeki karakışında sislerini, buzlarını siliyordu. Sanki bahar güneşi yıllar sonra gözlerinde doğuyordu yeniden. Ama nasıl olurdu, bunu hayat nasıl yapardı, bu kadar zamansız olmamalıydı, hayat bu kadar acımasız olmamalıydı. Bir umut ışığı çok ağırdı artık bu genç adam için. İstemiyordu ama ne gönlüne nede ayaklarına hükmedebiliyordu. Biçare yürüdü çiçekçiye. Adeta hayallerinde yaşatıp da hiç karşılaşmağı prensesti bu genç kız. Ne var ki imkânsız denecek kadar vakitsizdi hayatın bu lutfu. Genç kızla göz göze geldiğinde adeta donmuş ve tutulmuştu aklı, fikri ve hisleri. Sadece zar zor ağzından 'bana tek bir gül verebilir misiniz' döküldü gayrı ihtiyari. Evet, yanılmamıştı genç adam, hayallerini bir anlığına yaşamıştı, ama hayat yanılmıştı bu kadar geç kalmamalıydı. Evet, şüphe yoktu ki bu hissiyatın adı aşktı. Fakat asla gönlünden dışarı çıkamayacak mahkûm bir aşktı. Genç kızda, genç adamla aynı dili konuşuyor ve aynı duyguları paylaşıyordu bakışlarında.
Genç adam yine ertesi gün aynı çiçekçiden aynı duygularla aynı anları yaşayarak tekrar aynı gülden aldı. Belli ki artık olaylar kontrolünden çıkmıştı. Artık mecburdu her gün bir dal gül almaya ve ömrünün sonuna kadarda alacaktı. Ertesi ve yine ertesi gün ve yine ertesi gün bir dal gül daha. Açılamıyordu açılamazdı. Yapamazdı bunu, paylaşamazdı bu kaçınılmaz acıyı. Bu ateşte sadece kendisi yanmalıydı. Adını bile bilmiyordu ama biliyordu ki âşıktı. Öyle ki en imkânsız olan bir aşktı bu. Çiçekçi kızda gözlerinde bu aşkın karşılığı vardı ama genç adamdan bekliyordu ömrünü aydınlatacak ışığı. Ama nerden bilebilirdi ki genç adamın kendine yetecek kadar bile hayat ışığının kalmadığını.
Sonunda artık çiçekçi kız, birbirlerine gözlerle anlattıklarını sözlerle de anlatmaya karar verdi. Verdi ama nasıl söyleyebilirdi gözlerindeki sevdayı. Yine hastane çıkışı genç adamda çiçekçiye uğrayıp bir dal kırmızı gül daha aldı. Genç kız çiçekle beraber kartvizitini de verdi genç adama. Genç adam kartvizite hiç bakmadan cebine attı, gülünü eline aldı ve 'sağlıcakla kalın' diyerek çıktı çiçekçiden. Günler, haftalar böyle geçti. Çiçekçi kız her kırmızı gülle birde kartvizitini de verdi genç adama. Genç adamda aynı çaresizlik ve tükenmişlikle kartviziti bakmadan cebine atıp gülü de eline alıp 'sağlıcakla kalın' diyerek çıktı çiçekçiden, ama yüreğini her seferinde çiçekçide bırakarak.
Bugün üçüncü gündü, büyü bozulmuştu adeta, genç adam gelmiyordu artık. Çiçekçi kız tanıdığı bir hastane personelinden genç adamın amansız bir hastalığı olduğunu ve ev adresini öğrendi. Beşinci gündü artık dayanamıyordu evine gidip haber almayı düşündü. Bir öğlen vakti idi bir dal kırmızı gül ve bir sürü ümit ile kapının önünde durup kapıyı çaldı. Kapıyı açan bayan anneydi. Çiçekçi kız durumunu tüm ayrıntısıyla anneye anlattı. Gözleri dolan kadıncağız nasıl söyleyecekti bir türlü kelimeleri bir araya getiremedi. Kızcağızı tutup elinden genç adamın odasına çıkardı.
Odaya girince genç kız düzenli ve tertemiz bir odada bütün çiçekleri çalışma masasında su dolu bardakların içinde, çoğu kurumuş olarak gördü. Kartvizitlerini ararken gözü duvardaki genç adamın resmine takıldı, fotoğrafta 'seni unutmayacağız' yazısını gözünde yaşlarla yüreğinde ateş ve kahırla okudu. Gözyaşlarıyla beraber elindeki gülde parkenin üzerine düşmüştü. Anneye kartvizitleri sordu ve beraber aradılar odada. Sonunda her zaman giydiği iki yırtmaçlı lacivert ceketinin iç cebinde buldular. Belliydi ki cebine attıktan sonra hiç bakmamıştı kartvizitlere. Çiçekçi kız kartvizitin arkasını çevirip kısık bir sesle kendi el yazısını okudu 'biliyorum çok uçuk ama sizinle tanışmak istiyorum, sanırım size âşık oldum'. Sanki damarları boşalmış, ruhu bedenini terk etmişti 'hiçbir şey ertelenmeyecekmiş meğer söyleyebilmeliydim sana hislerimi... Sana geç kaldım, aşka geç kaldım' sözleri çıkarken sessizce genç kızın dudaklarından, artık her şey bitmişti...