Çiğ

Kuyunun dibindeki bir kurbağa kadar yalnızım denizin ortasında. Öyle lüks gemilerde falan değilim. Bir sandalda yalnızım. Akşamüstü, güneş ışınlı ellerini mehtaptan bana uzattığı vakit yola çıkarım. Gecenin karanlık yanağında, denizin gamzesine kürek çekerim bir yay misali.

Yaz aylarında, çinekoplar tam bu vakitlerde suyun yüzeyine bir karış kalacak kadar yaklaşır. Evden aldığım bir lokma ekmeğin yarısını oltama takar, diğer yarısını da kendim çok aç olursam yerim. Bu akşam denize biraz erken açılmak istedim. Öyle özlüyorum ki onu. Gün bitsin de kavuşalım diye, bazen ayakkabılarımı bile yarım boyuyorum.

Evden ceketimi hızla aldım ve sandalıma ulaştım. Onun adı Narenciye. Eskidir filan ama vefalıdır da. Sahile baglayıp gidiyorum. Kimsenin aklından çalmak bile geçmiyor. 

Denizin havası bugün biraz kuru. Gün boyu kaynayan ve akşama durulmus bir kazan gibi hafif hafif titriyor. Baba okyanus denizi kıskanmasın diye onu da övüyorum arada. Gün batımını izleme seansım bugün iki martının kavgasıyla bölündü. Tüm gün beklediğim bu anı izlemek yerine, gergin bir halde martıların kavgasını izledim. Gagalarını kanatmışlar, bir damlası ahşaba damladı gökyüzünden. Polis çağırdım sonra gökyüzünden... Tanrı gökgürültüsü ile karşılık verdi. Fırtına Tanrısı'nı da kızdırıp hayatımdan olmak istemiyorum. 

Biri bir yöne diğeri ise tam aksi yöne giden martılar beni yalnızlığımla başbaşa bıraktı. Bu ikiliyi gören düşünce ordusu da hemen zihnimi istila etmeye kalktı. Yemezler, gerçekle birlikte balık tutacağım. 

Yaklaşık bir deniz saati kadar olta kurulu şekilde, balık bekledim. Sonra sırtüstü uzanıp gökyüzünü izlemeye başladım. Bu sırada bir gün mü geçti yoksa bir hafta mı hatırlamıyorum. 

Yıldızlar şehirden uzaklaştıkça, binlerce ciklet balığı kadar hızlı çoğalıyorlar. Arada Pegasus marka uçaklar yıldız manzaramın önünü kesiyor. Uçakların ardında bıraktığı gazlar ne garip... Buluta dönüşen osuruklar... Bi önceki cümlenin arkasından şiirler bile yazilabilirdi. Fakat benim, romantik olamama hastalığım var galiba. Bu saçmalıkları neden düşünüyorum? Uzuyor saatsiz zaman, geriliyor vücudum. Karnım bir devinki gibi gurulduyor. 

Uykuyla karışık umudumu iki balığa bağlamış geceyi süzüyorum. On metre ileride balinalar yukarı su fırlatmaya başladı. Onları karada yeşil bir parktaki fıskiyeler olarak hayal ediyorum. Bu fıskiyeler karaya en az 3 mil uzakliktayız, demektir. Yani şuraya meteor düşse ve ölsem, aşağıdaki vatozlar bile duymaz. 

Azıcık doğruluğumda sandalım sallanmaya başlıyor. Deniz sakin fakat fırtınaya gebe olma durumu da ihtimale dahil. Günler geçtikçe hep geceye uyanıyorum. Yüzümde güneş yanıkları var. Açlığı düşündüğüm kadar eski sevgilim Mary'i bile düşünmüyorum. Balık tutma ihtimalim dün yada geçen hafta, yemin bitmesi ile sulara gömüldü.

Çok uzakta ufukta beliren kıpırtılar yunuslar olmalı. Fakat onlar bana doğru yaklaşmazlardı. Bu gelenin benimki boylarında bir kayık olduğunu farketmem çok sürmedi. Gariptir ki kayıkta kürek çeken birisi yoktu. Bu duruma hem sevindim hem de korktum.

İçimdeki belirsiz ürkek hisle beraber yanına doğru kürek çekmeye başladım. Kollarım eskisi kadar kuvvetli değil. Otuz beş dakika sürdü varmam, yani sanırım. Yaklaştıkça ayağa kalkıp içine bakıyorum. Kimseler yok. En sonunda gördüm...

Acele ile kayıkları birbirine bağlayarak zar zor birleştirdim. Devrilmek pahasına zayıf vücudumu diğer kayığa attım. 

Sanki bi ölü gibi yatıyordu. Kafasına iki tokat vurdum. Hiç bir tepki yok. Zaten yavaştan kokmaya da başlamıştı. Hayatta olup olmadığını iyice anladıktan sonra onu denize doğru bırakmak zorunda kaldım. Bu olayı evrenin Tanrı'sından başka kimsecikler görmedi, diye düşünüyorum.

Onun arkasından yağmacılar gibi kayığın dolabını kurcalamak istemedim. En azından bir gün yas tutmalı, dedim kendi kendime. Siyah gömleğimin sol köşesinden bir tutam yırtıp, onun kayığının küreğine astım. Gömleğin diğer tarafı da koparılmış. Bunu ne zaman yaptım bilmiyorum. Ardından bir puro yakıp (dünden kalan yarım puromu). onun ışıltılı gözlerini düşündüm. 

Bir gün daha erken bulsaydım onu. Zamanın belirsizleştiği bu sonsuz denizde onu yiyip, bir kaç gün daha yaşayabilirdim. Martılar kanatlarının avantajını kullanarak benden hızlı davranmışlar belli ki. 

Küçük parmağımın yerinde olmadığını görünce gömleğimdeki eksik parçayı da neden kopardığımı anımsadım...

Kayık dolabında bir kıpırtı var. Burnuma taze et kokuları geliyor. Fakat bu defa çiğ!

 Çünkü purom sönmüş...

21 Ağustos 2021 4-5 dakika 7 öyküsü var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (2)
  • 3 yıl önce

    Hem şiirde hem yazıda başarılı bir kalemi okumak keyifli. İmgelerin ve tasvirlerin kurgusunu tebrik etmek gerek. Kutlarım kaleminizi.

  • 3 yıl önce

    Yunus Aslan okumak bir ayrıcalık bize kutlamak kalıyor