Çilli Teyze
On bir yaşına yeni basmıştı.Okullar kapanmış ve o yaşlardaki çocukların en çok sevdiği dönem olan yaz tatili başlamıştı.Ama bu yaz tatili onun için diğerlerinden biraz farklı olacaktı.Herkes gibi O da tatile gidebilir,Edremit'in serin sularına kendini bırakabilir ya da İstanbul daki çiftlik evine gidebilirdi.Ama hesapta olmayan birisi onun için yaza yönelik farklı bir şey düşünmüştü.Onbir yaşındaki bu çocuk tatile gitmeyip yazın çalışacaktı,yaşamın zorluklarını hayatının erken dönemlerinde öğrenip,alınteri ile para kazanmanın külfetini belki de lezzetini yaşayacaktı.Bu hesapta olmayan kişi babasıydı.Aslında maddi durumları kötü değildi aksine gayet iyi denebilirdi ama babası çocuklarının daha erken yaşlarındayken yaşamın zorluklarıyla tanışmasını, hayatın sadece oyun oynamaktan ibaret olmadığını anlamalarını istemişti.Hani derler ya ' ağaç yaşken eğilir ' aynen onun gibi evlatlarının o yaşlarda bazı özellikleri kazanmalarını istemişti ki gelecekte esen rüzgarlar karşısında savrulmayıp , güçlü kalabilsinler.
Onbir yaşındaki bu çocuk Beşyol durağındaki bir minibüste kendine iş buldu, muavin olacaktı.Akran grupları tatil yaparken O ise yaz sıcağında ' iskele ,kale,çarşı ' diye saatlerce bağıracak,yol boyunca titizlikle para toplamaya çalışacak, salı günleri ise nöbete kalıp ancak gece on ikide evine gidebilecekti.Her sabah annesinin ay gibi parlak olan ,emek kokan,hasret kokan ellerini doyasıya öpüp sanki on bir yaşında değil de otuzlu yaşlardaki bir insanın olgunluğuyla ' Anacığım,akşam gelirken benden bir isteğin var mı ? ' diye sorar ve sonra da durağın yolunu tutardı.
Birgün durağa gelirken yaşlı bir teyze dikkatini çekti.İnsanların onunla dalga geçtiklerini,adını söylemeyip bir lakapla hitap ederek hakir davrandıklarını gördü.Malesef insanlar bu yaşlı kadının kim olduğunu,derdinin ne olduğunu,O'nu mecnun edecek kadar yüreğinin taa derinliklerinde nasıl bir kırgınlık olduğunu bilmeden ' Çilli Çilli ' diyerek bu insanı hakir görüyorlardı.Yaşlı kadının bu halini görünce kalbinin sanki bamtelinde çok inceden sızlayan bir acıyı hissetti ve dayanamayıp kadının yanına gitti.Bu yaşlı kadın gelen çocuğun diğer insanlar gibi kendisiyle alay edeceğini düşünerek yanına gelen küçük misafiri uzaklaştırmaya çaılştı.
Gel zaman git zaman kadın yanına gelen bu çocuğun diğerleri gibi olmadığını anlayacaktı.Artık bu küçük misafiri ile sırdaş olmuşlardı,küçük dostu hemen hergün kazandığı paranın bir kısmı ile kendisine yemek getiriyor,dertlerine yardımcı olmaya çalışıyordu.Yaşlı kadın birgün kalbinin derinliklerinde olan,her geçen gün içini kemiren,hatırladıkça hüzünlendiren,hüzünlendirdikçe gözkapaklarında yaşlar biriktiren olayını anlatmaya başladı.
Eşini yıllar önce kaybetmişti,eşinden ona kalan tek yadigarsa kızıydı.Kızı da evlenince ,kendisini bu yaşa getiren,elleri öpülesi bu emek abidesi anneye sahip çıkmamış,sokaklarda bir mecnun gibi dolaşmasına göz yummuştu.Yani ' Çilli Teyzenin ' gerçek adıyla ' Hatice Tezyenin ' mecnunluğu kendinden değil;vefasızlığın,hayırsızlığın,had bilmezliğin evladında birleşmesinden kaynaklanıyor. Bütün bunları dinleyen küçük dostunun gözleri dolmuş ve kalbi bir ok misali yerinden
fırlayacak gibi olmuştu.Bu yaşlı dostu için birşeyler yapmak istiyordu daha onbir
yaşındaydı ama kalbi,ruhu sanki ezelden beri vardı ve yaşıyordu.Kadının kızını buldu,bu yaşlı dostuna sahip çıkılması için çocuk yaşında valiliği bastı ve bir volkan gibi ,koltuğuna yapışmış memleketten bihaber olan insanlara haykırdı.Daha neler neler...
Neyse bu kısımlar belki başka bir yazının konusu ancak şu kadarını belirtelim ki bu küçük dostunun da uğraşlarıyla ' Çilli Teyzesine ' Valilikçe bir ev yapıldığını sene içerisinde duyacaktı.
Aradan hayli zaman geçmiş, on bir yaşındaki çocuk yirmibeşine yaklaşmıştır.Hasbelkader uzun bir aradan sonra yolu tekrar memleketine düşmüş,beşyol durağına çocukluk yıllarının geçtiği her köşesinde anılarının olduğu topraklara gitmiştir.Durağa gelince gözleri her yerde yaşlı dostunu arıyordu ancak acı haberi kendisinden önce gelmiştir malesef.Yüreğini yakan bu haberin üzerine derin bir iç çeker ve şöyle der : ' Ah yaşlı dostum ah ! Son bir vefam kaldı sana.Vefa;bizim yamaçların gülüdür,çiçeğidir.Seni hep hatırlatacak ve arada birde olsa gelip elimi süreceğim,dertleşeceğim bir mezartaşı.Bu mezartaşı sadece senin adına dikilmeyecek,vefanın bir nişanesi olarak da maziye terkedilecek... '
O çocukluk yıllarından öğrendiği ve tüm yaşamına da tatbik edeceği çok kıymetli bir şey yüreğinde kalmıştır.Mühim olan yaşamak değil,mühim olan yaşatmak için yaşamakmış.Mutluluğu bir garibin gözlerinde görebilmekmiş....
yazdığım bu yaşanmış öykü tadındaki yazıyı ,günün yazısı olarak seçen kurula teşekkürlerimi sunarım.
Çok ufak kelime hatalarını söylemek istemiyorum. Konu iyi seçilmiş, gerçekçi bir perdeyle anlatılmış. Aynı benim -Sakal Delim- gibi -Çilli Teyze- de sokak insanları kisvesi altına itilmiş ve ne tesadüf ki iki öyküde de onlardaki cevheri küçük bir çocuk keşfetmiş. Büyüdükçe kirleniyoruz sanırım. Tüm sokak insanları adına, Hatice Teyze ve Mehmet Öğretmen [sakal delisi] adına teşekkürlerim kalem sahibinedir...