Çölde Yeşeren Gül
Gün, bu köyde her yerden daha erken başlardı. Sabahın karanlığında omzuna yükünü alan, tarlalarına doğru yola koyulurdu. Buranın insanları her zaman şükretmesini bilir ve alın teriyle para kazanmak için canla başla mücadele ederlerdi. Her birinin yaşama tutunma dalları aynı ağaçtaydı.
Ayşe, yedi yaşındaki kızını erkenden kaldırmış, karnını doyurmuştu. Omzuna bir yığın yükünü de alarak tarlaya doğru yola çıkmıştı. Yasemin'in ise ayakta duracak hali yoktu. Gözlerinden uyku akıyordu. Okuluna gidebilmesi için de bir saat erkenden yola çıkması gerekiyordu. Ovacık köyünün tepelerini aşarak okuluna gitmesi büyük güçlüktü. Okul yolunda, Yasemin için en büyük mutluluk diğer köylerden gelen arkadaşlarıyla birlikte gitmesiydi. Ayakkabısının eskimemesi için de bir yıldır lastik pabuçlarını eline alır okulun yanında ki dereye kadar bu şekilde toprağa ve ayaklarına batan çakıl taşlarına meydan okuyarak gider dereye vardığında ayaklarını yıkar, böylelikle okula ilk adımını atardı. Okul çıkışında ise tarlaya gider annesine ve diğer köylülere yardım ederdi. Hava kararmaya yüz tutunca da dönerlerdi. Almanya'ya çalışmak bahanesiyle giden babasının ise hala yolunu gözlüyordu.
Ovacık köyünün kahvehanesinde, gençlerin Almanya sevgisi her zaman konuşulurdu. Kimileri yakınır, kimileri öğütler yağdırırdı. Her genç oraya büyük umutlarla, hayallerle gider ve bitkin, yorulmuş bir şekilde dönerdi. İki yıldır gurbet acısı çekmesine rağmen, Ayşe' de Ali Efendinin bu şekilde eve dönmesinden tedirgindi. Oysa eşi Ali baba memleketinden ne sözler vererek ayrılmıştı. Şimdi ise o sözler unutulmuş hiçbir önemi kalmamıştı. Yasemin'in annesini çağırmasıyla Ayşe bu düşüncelerden sıyrılmış, kızının yanına gitmişti. Birlikte sobanın bulunduğu odada ekmekleri ıslatarak yemeye başlamışlardı. Her yemeğin sonunda olduğu gibi Yasemin sobanın yanında ki sıcacık köşesine geçmiş ödevlerini yapıyor. Ayşe ise sedirde örgüsünü örüyordu. Bu alışılmış sıradan bir günü daha bitirmişlerdi. Yasemin yatağını yaptı ve annesine dönerek:
?Anneciğim biz fakiriz fakat temiz kalpliyiz, herkesin yardımına koşuyoruz. Mehmet Ağanın kızı Ayça ise oldukça şımarık, kendini beğenmiş ve herkesi küçümsüyor. Böyle olmasına rağmen arkadaşlarım neden onunla iyi geçiniyorlar da beni hor görüyorlar...
Ayşe'nin kızına verecek mantıklı bir cevabı yoktu. Bunun sebebini kendisi bile zor biliyordu. Bildiği tek şey yaşamış olduğu toplumun insanları bozulmuş olan değer yargılarıydı.
Bu değer yargısı, sadece zengin insanlara merhametli, açık fakat fakir ama temiz kalpli insanlara ise her zaman kapalı ve acımasızdı. Bunu kızına anlatması oldukça güçtü.Bunun içinde kızını birkaç söz ile geçiştirmeye çalışmıştı.Yasemin,bunu öğrenmeyi ve düzeltmeyi planlarken küçük bedenini uykuya teslim etmişti.
Yasemin, gözlerini açmış güneşi selamlamıştı. Etrafına bakındığında annesini görememişti. Kendisinin de okula geç kaldığını düşünerek acele ile önlüğünü giymiş yola düşmüştü. Telaş içinde okuluna varabilmişti. Kırk dakikalık ders hemen bitmiş zil çalar çalmaz söz atışmaları başlamıştı. Mehmet Ağanın kızı Ayça her zaman olduğu gibi yine kendisine alınanları sayıp duruyordu. Yasemin onun bu haline acımıştı. Çünkü onun için yaşamanın bir önemi yoktu. Arzuladıklarına kavuşması oldukça basitti. Derse girmişlerdi ki birden kapı çalınmış içeriye Müdür Ahmet Bey girmişti.Yasemine bakınmış ve onu çağırmıştı.Yasemin'in kalbi duracak gibiydi Ahmet Bey'in onu ilk çağırdığı zaman annesi hastalanmıştı. Büyük bir korku ile odasına gitmişlerdi. Ahmet Bey :
?Kızım yine haberler annenden; annen tarlada çalışırken arkasında ki traktörü görememiş...
Yasemin olduğu yerde buz kesilmişti. Birden bir elini masaya koymuş olduğu yere yığılıvermişti. Ahmet Bey telaş içinde Yasemin'i arabasına bindirmiş çareyi annesinin yanına götürmekte bulmuştu. Yasemin, hastaneye geldiklerinde ayılabilmişti. Annesini, Acil Polikliniğe almışlar, fakat acilen bir dahiliyecinin gelmesi gerektiği halde ortada doktor yoktu. Koca hastanede bir doktor bulanamamıştı. Ancak annesi gözlerini sonsuza denk kapadıklarında gelebilmişlerdi. Yasemin, bundan sonra yapayalnız ve çaresizdi. O an doktorlara karşı içinde kin ve büyük bir hırs oluşmuştu. O, doktor olmalı ve ne olursa olsun insanlara yardım etmeliydi.
Dört yıllık Fen Lisesi eğitimi ve Altı yıllık üniversite eğitimi aldıktan sonra evlenmiş ve Tunceli ?de özel bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Babasından ise hala bir haber alamamıştı. Köylüler:'Ali evlendi 'demişlerdi. Yasemin ise bunlara inanmamış ve babasını bulmak için araştırmalarını sürdürüyordu. Yasemin, hastanede doktor arkadaşlarıyla oldukça çok iyi anlaşıyor ve güzel vakit geçiriyordu. Bir sabah kahvesini almış hastanenin bahçesinde arkadaşlarıyla dolaşırken acil bir hasta gelmişti. Hastanın durumu çok kötüydü. O an gözünün önüne annesinin hali gelmişti. O da bu şekilde hastaneye getirilmiş fakat bir ihmalin sonucunda hayata gözlerini yummuştu. Bu hastayı da annesi gibi ölümün pençesine bırakmak istemiyordu. Acilen ameliyata girmiş elinden geldiğince titiz davranmaya özen gösteriyordu. Ameliyat, sonunda bitmiş hasta hayati tehlikeyi atlatmıştı. Buna sevinecek ortalıkta hiçbir hasta yakını yoktu.Bir kaç gün sonra hasta Ayça taburcu olurken Yasemin bu hastayı tanıyabilmişti. Okul yıllarında ki Mehmet Ağanın kızı şımarık Ayçaydı bu. Şu an ise sokakta kimsesiz ve yalnız yaşıyordu. Yasemin onun bu haline acımış. Ve onun evine davet etmişti. Arkadaşları Yasemin'e karşı çıksa da, o bir iyiliğe iyilikle karşılık vermektense kötülüklere iyilik vermeyi yeğli-yordu.
Yasemin'in bu vefalı davranışı Ayça'yı gözyaşlarına boğmuş ve utandığından yüzüne dahi bakamamıştı.