Çömlek
Son nefesinin kerametini Tanrı'dan gayrisi bilmezdi. Buğdayla dolu bir arazinin kıyısında dizlerinin üzerine çökmüştü genç adam. Elinde biçimsiz bir tırpan vardı. Tarlanın hasat zamanı gelmişti. Hemen ilerisindeki derenin şırıltısı kulaklarından içine aktı. Nefesini içinden çekmeye çalışan bir güç peydahlanmıştı sanki yanı başında. Kendini yavaşça bıraktı toprağa. Gözleri adını bile bilmediği bir Tanrı'ya yalvarır gibi açık kalmıştı. Tırpanı yanı başına düştü ve o sessizliğe gömüldü. Soluklar ciğerini terk etti. Şiddetlenen rüzgâr ağır bir toprak katmanıyla gizledi bedenini dünyadan.
* * *
Evinin kapısından yavaşça kafasını uzattı minik kız. Ela gözleriyle merak içinde süzdü etrafı. Dışarıdan gelen gürültülerin kaynağını anlamaya çalışıyordu. Karşıdan hızla evlerine yaklaşan tuhaf kıyafetli adamlara korkuyla baktı. Anne ve babası buğday tarlasına gitmişlerdi. Hasat zamanıydı... Onlara baktı dehşet içinde. Gözleri önünde mızraklara gerilmişti kafaları. Çığlık atmamak için elini ağzına sıkıca bastırdı. Hemen kapıyı kapayıp içeri koştu. Bulduğu ilk sofanın altına saklandı. Birkaç saniye sonra alnından terler dökülmeye başlamıştı. Evleri hiç bu kadar sıcak olmamıştı. Alev topları sofanın altına kadar uzattıklarında dehşetengiz parmaklarını küçük kız korkuyla çığlık attı. Bağırabildiği kadar bağırdı. Sonra sesi at kişnemeleri içinde kayboldu. Nefesi ciğerini terk etti.
* * *
Sarayın mazgalları buradan oldukça rahat görünüyordu. Delikanlı uzun parmaklarını kafasının üzerinde birleştirdi. Yeşil gözleriyle etrafı süzdü şöyle bir. Köy oldukça sakin bir akşam geçiriyordu. Pencereden gelen sesle irkildi. Yerinden fırladı. Pencerenin yanına koştu. Tahta çerçevenin arasından dışarıda kimin olduğuna baktı. Genç kız buğulu bakışlarını ona dikmişti. Koşar adım kapıya yürüdü ve kızın içeri girişini seyretti. Tutkuyla sarıldılar...
* * *
Boynundaki haçı çıkardı adam. Dizlerinin üzerine çökmüştü. Güneş bütün bedenini kavuruyordu. Aşkla dudaklarına götürdü. Dinini öper gibi... İsa'yı öper gibi. Nur dolu bir koku burun deliklerinden ciğerlerine aktı. Yere kapaklandığında gözlerinin önünde topraktan fırlamak için çaba gösteren bir buğday sapı gördü. Kendi kendine gülümsedi...
* * *
Aşkla götürdü alnını secdeye. Bacakları altında iki büklüm ellerini göğe çevirdi. Yüreği sızlıyordu ederken dualarını. Genç kız boynu bükük arkasından gelen sesleri işitti. Fısıldamalar hayra alamet değildi. Kuvvetli iki el kollarına sarıldı. Sertçe kaldırdı onu ayağa. Az ilerisinde şırıldayan ırmağın sesi yok oldu birden. Kızın çığlıkları dört yanı sardı. Kimsecikler yoktu etrafta. Herkes hasat zamanı diye tarlalara gitmişti. Kendini acımasızlığın ellerine bıraktı. Yüreği Allah'ın yanındayken...
* * *
İhtiyar kadın önünde duran kile biraz kum ekledi. Derisi buruşmuştu ama parmakları hala kuvvetliydi. Mavi gözleri umut akıtıyordu etrafa. Buruk bir tebessümle su kattı önündeki toprak yığınının içine. Tüm kuvvetiyle başladı yoğurmaya. Az ileride inatla akan ırmağın huzur verici sesi dolduruyordu kulaklarını.
Hamuru çarkın üzerine yerleştirdi. Kolları ve bacakları kutsal bir seremoniden çıkmış gibi uyumla hareket ediyordu. Karşısında uzanan toprak katmanının killi suretine baktı. Burada geçen hayatları düşündü kendini alamadan. Şu an bir insana şekil veriyordu belki de. Ya da bir savaşın kalıntılarına. Ya da bir genç kızın çarşaf kanına... Bir Hıristiyan'ın haçına, bir Müslüman'ın secdesine. Küçük bir kızın korkusuna.
* * *
Fırından yeni çıkmış bir çömlek alacak olmak onu sebepsiz bir şekilde heyecanlandırıyordu. Yaşlı kadının çömleğin üzerine yaptığı motiflere hayranlıkla bakakaldı. Elinden sıkıca tuttuğu oğlu birden yere eğilince korkuyla irkildi. Çocuk hırsızlığı son zamanlarda epey artmıştı. Minik çocuk yerden bir şeyler koparmıştı. Annesi onun elinden aldı hemen yeni keşfini. Bir buğday sapı rüzgârın içinde tekinsizce sarsıldı. Kadın onu kendisine uzatılan çömleğin içine attı. Gerekli ücreti ödedi ve ince belli ırmağın kenarından yürüyerek uzaklaştı.
* * *
Babaannesinden ona hatıra kalan çömlek şu zamanlarda bir antika değeri görüyordu. Parasızlık canına tak etmişti. Üniversite'nin son senesi bütün maddi yardımlar ondan çekilmiş ve dımdızlak kalmıştı ortada. Önüne koyduğu çömleği dikkatle incelerken onu satarsa ne kadar gelir elde eder onu düşünüyordu. Birden ayaklandı. Çömleği kucaklayıp kapıyı arkasından kapadı. Kedisi kapıyı tırmaladı muzırca.
* * *
Antika dükkânlarından hiçbir zaman haz etmemişti. Yaşlı adamın bet suratına iğretiyle baktı. Çömleği neredeyse yarım saattir inceliyordu.
'Değeri nedir?' diye sordu sabırsızca.
Adam gözlüklerinin üzerinden kıza baktı. 'Bir lira,' dedi çatallaşmış sesiyle.
Kız hayretle bakakaldı. Fakat başka seçeneği yoktu. Bir liraya bile razıydı. Kabul etti. Dükkandan tek bir bozuk para ile çıkması yüreğini burksa da hayat telaşı önde götürüyordu vicdan ile olan yarışını.
* * *
Dest bûsu arzûsuyla ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun ânınla yare su. (Su Kasidesi- Fuzuli)