Dahi mi Deli mi Veli mi
Mükemmel bir hafızası vardı. Ben ve benim gibi düşünenlere göre o Tarihçi Süleymandı. O bütün sayısal işlemleri en hızlı en gelişmiş hesap makinalarından bilgisayarlardan daha hızlı yapan geçmişten gelecekten haber veren edebiyatı zirve yapmış belki de keşfedilmemiş bir Dahiydi. Hiç elinden düşürmediği bastona benzeyen sopasını bir kılıç gibi kullanarak köyün çocuklarıyla bazen Kara Murat bazen Battal Gaziliğe soyunup köyün altını üstüne getirdiğinden çocuklara ve bazı cahil yaşlılara göre ise tam bir deli idi.
Bizim köyde kaç kere gittiğini unuttuğunu hacılığı ile övünen bazı kendini bilmez hacı ve hocalara din yobazlarına öyle güzel din bilgileri dersleri verdiği oluyordu ki ben Süleyman'ın işte o zaman bir Veli olabileceğini düşünmeye başlardım. Bu kadar dini bilgiyi Süleyman nereden ne zamanda öğrenmişti şaşılacak şeydi. Süleyman'ın söyledikleri karşısında bizim köyün ulemaları hacıları hocaları sus pus olurlar tek bir karşı söz dahi söyleyemezlerdi. Ama Süleyman gittikten sonra o kendini beğenmiş din yobazları hemen atmaya tutmaya başlarlardı...
---Süleyman işte Deli Süleyman yine saçmaladı ve gitti. Allah verdiği aklı almasın. Çocuklarla misket çelik çomak oynayan birisinden aklı başında şeyler duyacak değildik ya...
Deyip yüzleri kızarmadan arkasından gülüp akıllarınca eğleniyorlardı. Onun gıybetini yapıp zavallının günahını aldıklarının farkına bile varmıyorlardı. Oysa Süleyman'ın söylediklerinde gram yalan ve yanlış yoktu. O evelemeden gevelemeden kıvırmadan kitabın tam ortasından dosdoğru konuşan özü sözü bir mert bir adamdı. Bizim köyün sözde akil insanlarına ne söylersem söyleyeyim yine onlar Süleyman gittikten sonra her seferinde onun dedikodusunu yapmaya devam ederlerdi...
---Vakit nakittir dostlar. Zamanınızı boş şeylerle dedikodu üreterek harcamayın. Dünya fani ölüm ani. En büyük müsrif kimdir biliyor musunuz malını evini arabasını parasını kaybeden değil, zamanını boş yere harcayan kimsedir. Şu mal biriktirme sevdasından da vazgeçin artık. Ölümlerden hiç mi hiç ders almazsınız. Mezarlıklar vazgeçilmez sanılan zenginlerle güzellerle ağalarla beylerle hacılarla hocalarla dolu. Hiç mi görmezsiniz hiç mi ders almazsınız. Hepimiz bu dünyada kiracıyız her şey bize emanet mallarımız evlatlarımız karılarımız canımız hepsi emanet...Bu emanetleri ama bugün ama yarın mutlaka teslim edeceğiz. Azrail geldiği zaman gidemem yok. Biraz zaman ver yanıma evimi arabamı alıp ta geleyim demekte yok. Üç beş günlük dünya için bu kadar gaflete düşüp mal biriktirmeye kalp kırmaya değer mi dostlar değer mi...
Süleyman'ın her söylediği söz aslında bizlerin suratına atılmış tokat gibi gerçeklerdi. Ama ders alan kim. O gittikten sonra yine dedikodu yine alamadım satamadım. Yine gaflet...Yine kalpler kırmaya devam. Onunla yalnız kaldığımızda bana öyle güzel şeyler anlatırdı ki onu nefes almadan dinler zamanın durmasını isterdim. Onun dağarcığında sanattan siyasetten spordan dünyadan ahiretten uzaydan teknolojiden her şey bolca vardı. Onun bilmediği bir Şair ve Şiirde yoktu. Normal bir adam bu kadar şairi ve şiiri nasıl aklında tutabiliyordu şaşılacak şeydi. Ona herhangi bir şairin adını ver o sana o şairin künyesini çıkarsın istediğini şiirini eksiksiz mükemmel bir şekilde yorumlasın. Bazı zamanlar bana sürpriz yapar benim yıllar önce yazdığım bir şiirimi kusursuz yorumlar benim gönlümü alırdı.
Onun sohbetlerine o denli çok alışmıştım ki ayda en az bir kere kilometrelerce uzaklıktaki köyümüze ona aldığım hediyelerle gider onun bilgisinden ufkundan yararlanmaya çalışırdım. Yine günlerden bir gün köye gittiğimde onun öldüğünü duydum.
' TARİHÇİ SÜLEYMAN TARİH OLDU DOSTUM. GEÇ KALDIN...'
Bu sözler beynim kalbime bir kurşun gibi girmişti sanki. Onun ölüm haberi yıkmıştı beni. Günlerce haftalarca kendime gelemedim. Kendimi kolu kanadı kırılmış çaresiz birine benzetir olmuştum. Şimdi ben ne yapacaktım bu köyde kiminle sohbet edecektim. Şiire sanata edebiyata olan açlığımı kimlerle giderecektim...Köye her gittiğimde ilk onun kabrini ziyaret edip bildiğim tüm duaları unun ruhuna hediye ediyorum. Saçı sakalı ağarmış eski yırtık ceketini hediye ettiğim onca cekete rağmen sırtından asla çıkarmayan kendi yaşından en az on beş yirmi yaş daha yaşlı gösteren Süleyman'ın mimiklerini konuşmasını gülmesini şiir yorumlamasını Kara Murat lığını bir Çocuk gibi kılıç sallamasını her şeyden önemlisi de bilgeliğini özledim çok özledim...
Tarihçi Süleyman öleli yıllar oldu ama ben hala beynimi kemiren soruların yanıtını alabilmiş değilim Geçmişten gelecekten haberler veren bu dünyaya hiç değer vermeyen dini konulara çok çok hakim olan bizim köyün deliliğe layık görüp değer vermediği benim için ise yerinin doldurulması mümkün olmayan bir büyük değer olan TARİHÇİ SÜLEYMAN BİR DAHİ Mİ DELİ Mİ YOKSA VELİ MİYDİ ?
Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20