Dilara ve Ali
Yirmi yaşındaydı Dilara. Çok alımlı ve gösterişliydi. Makyajsız dışarı çıkamazdı. Saçlarının rengini durmadan değiştirir, modayı yakından takip eder, bir giydiğini bir daha giymeyi istemezdi. O derece kendine bakar, dış görünüşüne önem verirdi.
Küçüklüğünden beri böyleydi. İçinden geliyordu. Güzel giyinmeyi, gösterişli ve alımlı olmayı çok severdi. Herkesin ilgisinin onun üzerinde olmasından çok mutlu olurdu. Annesi ve babası ara sıra onu uyarırlardı.
-Kızım o kadar çok makyaj yapma, sen zaten güzelsin. Cildini harap ediyorsun.
-Tamam anne.
-Tamam baba. Dikkat ederim, der o yine bildiğini okurdu.
-Kızım bir sürü kıyafetin var. Yazık değil mi bunlara bir sürü para veriyorsun. Giymiyorsun da.
-Giyiyorum anneciğim. Çok seviyorum kıyafetlerimin hepsini. Olsun, hepsini giyeceğim, sen elleme
Kızım bak o eteğinin boyu çok kısa. Millet laf eder. Dedikodu yaparlar. Dikkat et biraz giydiklerine...gibisinden ailesi sürekli onu uyarsa da o aldırmaz, "Tamam" der ama bildiğinden saşmazdı. Annesi babası sürekli uyarır, zaman zaman aralarında tartışmalar yaşanır, birbirlerine kırılırlar, bazen odasına kapanır, evdekilerle görüşmez olur ama yine bildiği gibi davranmaya devam ederdi.
Yirminci yaşını kutladığı yaş gününde birisiyle tanıştı. Bu genç İran'dan gelmişti. Onun düşüncelerine uymayan görüşleri vardı. Onun ülkesinde kadınların başı kapalıydı. Mini etek de giymezlerdi. Tanıştığı gence göre kadının yeri eviydi. Evlendiği kadının çalışmasını istemiyor şiddetle karşı çıkıyordu. Dilara böyle biriyle hayatta anlaşamazdı. Ama Ali de onu çeken bir şey vardı. Her ne kadar düşünceleri uyuşmasa da, ondan etkilenmeye başladı. Onun yanında huzur buluyordu. Onunla sık sık görüşmek istiyordu. İlk zamanlar arkadaşlarıyla birlikte görüşüyorlardı, sonra, ikisi baş başa görüşmeye başladılar. Ali burada okuyordu. Okulunun bitmesine bir yıl kalmıştı ve okulu bitince ülkesine dönüp, ülkesinde mesleğini yapmak istiyordu. Burada Hukuk Fakültesinde okuyordu. Çok da güzel şiirler yazıyordu ve Dilara'ya bu şiirlerinden okuyordu. Bu şiirlerden Dilara çok etkilenmeye başladı. Öncelikle, Arap ve Fars dilini öğrenmeye heveslendi. Anne ve babasına bu isteğini söylediğinde çok şaşırdılar. Ama Dilara çok azimli ve istekliydi. "Mutlaka öğreneceğim" diye tutturdu. Aslında kendisi İngiliz dili ve Edebiyatı okuyordu. Ama illaki Arap ve Fars alfabesini de öğrenmek istedi.
Daha sonra Dilara okula makyaj yapmadan gitmeye başladı. Anne ve babası bu duruma da çok şaşırdılar. Onunla bu yüzden ne çok kavgalar etmişlerdi oysa. Şimdi Dilara kendi isteğiyle makyaj yapmayı bırakmıştı. Artık mini etekte giymez olmuş. Normal uzunlukta etekler ve koyu renk çoraplar giymeye başlamıştı. Annesiyle babası iyice şaşırdılar. Ona neden böyle davrandığını bilmiyorlardı. "Sendeki bu değişimin sebebi nedir?" diye sorduklarında Dilara sinirleniyor "Siz böyle istemiyor muydunuz? Neden soruyorsunuz? İstediğiniz oldu işte!.." gibisinden asabi cevaplar veriyor ve anne babasıyla bu konuda fazlaca konuşmak istemiyor, hemen konuyu kapatıyordu.
Aradan bir yıla yakın bir zaman geçti. Dilara artık makyaj da yapmıyor, mini etek de giymiyor, saçını da boyamıyordu. Çok sade giyiniyordu. Arkadaşlarından da kopmuştu. Sadece Ali'yle görüşüyordu. Ali'yle çok mutluydu. Bulutların üzerinde geziyordu. Ali ne derse, onun sözünden çıkmıyordu. Ali de Dilara'daki bu değişimden çok memnundu ve ona sürekli iltifatlar ediyordu. İkisi de gayet mutlulardı. Birbirlerini seviyorlar ve geleceğe dair planlar yapıyorlardı. Ali'nin planları hep ülkesine yönelikti, Dilara da hiç itiraz etmeden Ali'nin her söylediğini onaylıyor, kabul ediyordu. O dik kafalı Dilara gitmiş, her şeye "Tamam" diyen uysal bir kız gelmişti. Kendi durumuna kendi de ara sıra hayret ediyor, kendindeki bu değişime şaşırıyordu. Hiç rahatsız değildi; kendinde gördüğü bu değişimden mutluydu.
Ali artık mezun olacaktı. Ülkesine dönmek istiyordu. Dilara'ya "Sen de benimle gelir misin?" diye sordu. Dilara hiç terettüd etmeden "Evet" dedi. Ailesine sormadan hemen kabul etti. Ali "Ben önce gideyim, aileme konuyu açayım, daha sonra gelip seni de götüreceğim Dilara." demişti ve gitmişti. Dilara Ali'nin gidişine çok üzülmüş çok ağlamıştı. Ali ona "Merak etme seni sürekli arayacağım, en yakın zamanda da gelip seni alacağım, İran'a götüreceğim." diyordu.
İlk gittiği zaman birkaç kez Dilara'yı aradı, konuştular ama daha sonra arayıp sormaz olmuştu. Dilara da birkaç kez aradı onu, o da nedense Ali'nin ülkesine gittikten sonra, ona karşı soğuk davrandığını hissetmeye başlamıştı.
Dilara bir yıl bekledi ama Ali'den ses soluk çıkmamıştı.
Artık Ali'yi aramak istemiyordu. Onun gidişiyle içinde bir şeyler kopmuştu. Demek ki Ali gidince onu unutmuştu.
Artık Dilara da eski Dilara değildi. Ali'ye şirirn görünmek için kendi zevklerinden vazgeçmiş, hatta onun dilini bile öğrenmeye çalışmıştı. Artık Ali yoktu ama o eskisi gibi makyaj yapmayı, gösterişli kıyafetler giymeyi sevmez olmuştu. Artık mini etek bile giymez olmuştu. Saçını kısacık kestiriyor ve hiç boyamıyordu. Vaktinin çoğunu evde kitap okuyarak geçiriyor bir an önce İngilizce öğretmeni olarak atanabilmek için sınavlara giriyordu. Ali'nin kendisinde yaptığı bu değişime kendisi de inanamıyordu.
"Bu Ali denen çocuk bana neler etti, sonra da çekip gitti" diyerek içleniyor, içinde bir yerlerde sızılar hissediyor ama fazlaca üzerinde durmamaya çalışıyor, kendini işine veriyordu. Bu durumdan da, en çok Dilara'nın ailesi memnundu. Dilara'daki bu değişimin sebebini bilmeseler de sonuçtan memnundular.
Eleştirilerim sert olduğu için öyküleri okuyup yorum yapmaktan çoğunlukla kaçınırım; bu sefer beni öyküye iten şey öyküdeki esas kızın adının Dilara oluşu oldu. Açıkçası ismine aldanarak, merak ederek okumaya başladım. Yalnız, alınmayacağınızı umarak eleştirilerde bulunmak istiyorum. Öncelikle, zaman kipleri arasında hiçbir uyuşmazlık yok. Aynı anda hem miş'li geçmiş zaman, hem di'li geçmiş zaman kullanmışsınız. Cümlelerde kopukluk var, öykü bir sonuca bağlanmamış. Bu adam neden gitti; öldü mü, kızı sevmediğini mi anladı? Hani birbirlerini çok seviyorlardı? Konuşma dili de bir hayli zayıf, diyalogları bağlamamışsınız. Üstelik, anne babasının bunca emek verdiği genç kız aileye karşı gelip elin oğluna bu kadar bağlanıyorsa o adam gittikten sonra bunun kaybını daha ağır yaşar olmalı. Halbuki biz öyküde bunu göremiyoruz. Yıkılmıyor, sanki bir adamla kendisini dünyasını değiştiren o değilmiş gibi yaşayıp gidiyor... Affınıza sığınarak eleştirilerimi sunmak istedim. Kırdıysam hoş görünüz; saygılar...
Merhaba Dilara Hanım Ali'nin gidişini okuyucu merak etsin diye özellikle açıklamadım. Hocalarım böyle öneriyor. Şimdi öyküler böyle artık. Dilara Ali giderken çok ağladı. Bunu anlatan bölüm var.Dilara onu bırakıp giden birisi için kendini yıpratmak istemiyor, kendini işine veriyor. Dik kafalı ve gururlu. Zaman dilimlerinde sorun olduğunu sanmıyorum. Öykü anlaşılıyor. Yorumunuz için teşekkür ederim. Çok zor şartlarda çalışıyorum. Yazarken kedimiz,, bilgisayarın önüne yatıyor. Engelli kardeşim durmadan konuşuyor. Ben yazmayı sevdiğim için, yine de yazıyorum. Hatalar olabilir ama akıcı ve samimi anlatım olduğu için okunuyor. Sevgilerâ¤ï¸