Doğum İle Ölüm Arası
80 yaşında hayatın son dakikalarındaydım.
Ziyaretime gelen torunum Ali bir bir soruyor ben cevaplıyordum.sonra birden canımı acıtan o soruyu yöneltti.
"Hayatın nasıl geçti?"dedecim.
Yorgun yüreğimle tam ağzımı açacakken birden sustum.
çünkü;" hayat gerçekten su gibi akıp geçti "diyemezdim torunum Ali'ye.
"yaşamak istiyor musun"diye sorsaydı.
tabi yavrum "hayat su gibi akıp geçti"yaşamak her şeye rağmen yine de güzel diyebilirdim.
Ama o "hayatın nasıl geçti? "diye sormuştu.
Yani doğduğum günden ölüme yakın dakika arasını sormuştu.Cevaplayıp cevaplamamak arasında gelip giderken,dilimin çoktan çözüldüğünü farkettim.
Daha 3 yaşında annemi,7 yaşında babamı,10 yaşında dedemi, 12 yaşında ninemi kaybettim.
kısacası sonra kaybetmem gerekenleri önce kaybederek başladım hayata. maddi sıkıntılardan dolayı 10 yaşında okul hayatım sonlandı. Sokak sokak dolaşıp, oyun oynayan çocuklara simit satıyordum minnacık ellerimle. akşam eve geldiğimde kalan simidin yarısından fazlasını kardeşime yedirip ben de yarı aç yarı tok yaşıyordum.
"gece ile sabah arası"na gelince
sabah ile gece arasından daha kötüydü. Ürküyordum gecenin karanlığından belli de edemiyordum. çünkü;benden küçük olan kardeşime cesaret vermeliydim.
Anne diye haykırdığımda duvarlar yankılanıyordu gecenin sessizliğinde fakat,annem duymuyor gelmiyordu. Üşüyordum gecenin ayazında. Sobaya atacak odun yoktu. Uyursam unuturum diyordum her şeyi:açlığı, üşümeyi, korkuyu, yalnızlığı...Ama uyumak daha da felaketti. Uyku ile rüya arası kabuslarla doluydu.
Yani "gece ile sabah arasını "hiç sevmedim ben.
Yıllarca çalıştım. Kardeşimi okutup adam ettim. Abicim senin hakkını nasıl öderim diyen kardeş yüzümüze bakmaz oldu. On yıldır da ne arayıp ne soruyor.
Çok insanlarla karşılaştım. Hepsi bir parça götürdü kanayan yüreğimden.
Sonra bir gün babannenle tanıştım. İlk günlerde kanatlı kuş gibi uçuyordum. Sonra bu mutlulukta uzun sürmedi. Hanım başkasına aşık olup boşadı tek celsede. Sonrası malum, babanı da mahkeme kararı ile alıp buz gibi soğuttu benden. Derken sen geldin dünyaya. Adını Ali koymuşlardı. Yani öbür dedenin adını almıştı. Kırılmıştım ufaktan.
Küçücük evde yalnız kalmıştım. Bir yudum su verecek kimsem dahi yoktu. Tutunacak tek bir dalım dahi kalmamıştı hayatta. Baban yaptıklarıyla yetinmedi. O küçücük evi de aldı elimden. Sonrasını biliyorsun işte...
"Huzurevi"
bu kelimenin ne demek olduğunu bir kere bile düşünmedi,baban.
Huzurevinde gerçekten huzur var mıydı?
Ya da
huzur olsa bile buraya gelmeyi haketmiş miydim?
İşte böyle torun.
"Doğum ile ölüm arası"özetle bu kadar diyebildi yorgun yüreğiyle.
torunu dayanamayıp tekrar sordu. bunca şeyden sonra ölümü istemedin mi? dedi.
Mahir dede;
Hayır her zaman yaşamama bir neden çıktı.
Şimdi yaşama sebebin ney dedecim?dedi Ali.
Mahir dede;
Sen. yaşama sebebim sensin Ali.hayat seninle yine güzel oldu derken gözleri kapanmıştı Mahir dedenin
Canoooo tüylerim ürperti harika çok ama çokta hüzünlü bir öyküydü bu emeğine sağlık👍👍👍👍👍 çok etkiledi beni hani lafta diyoruz ya Hayat herşeye rağmen yaşamaya değerdir diye😊 işte bir nevi Dede de buna yakın... Bişeylere Umut bağlayıp sevinç bulup, yaşamayı herşeye rağmen hayatı yaşamaya değer görmüş pes etmeden.. Seni Sayğı Sevgi ile selamlıyorum bitanem
yüreğinr sağlık bitanem
bence çok güzel devamını beklerim
👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍
Kalemine sağlık..👍👍
muhteşem olmuş yüreğinize sağlık....
tek kelimeyle mükemmel başarılarının devamını dilerim👍👍