Düşüş
Hafifçe sokak kapısını kapattı Fikri dayı. Gün yeni ağarıyordu gece yağmur atıştırmış olmalıydı,
toprak kokusunu içine çekti ağır ağır, küçük sefer tasını yerden aldı yavaşça. Kapının iyice kapandığını kontrol ettikten sonra.
Birkaç zeytin ve beyaz peynirden oluşan kahvaltısı vardı sefer tasında,
Ağır adımlarla ilerledi taş yol boyunca hergün biraz daha yorgun uyandığını iyice farkeder olmuştu.
Tam altmış dokuz sene olmuştu kolay değil ihtiyarlıkta gece uykuları yoruyor insanı dedi kendi kendine,
ama iş yerinde kimse yokken gizli gizli şekerleme yapınca daha çok dinleniyordu.
Kendi kendine gülümsedi.
Çarşı esnafının hepsi biliyordu onun gündüz vakti uyukladığını ama o hala esnaf gündüz gündüz uyurmuymuş,
uydurmayın derdi.
Küçük çay ocağına girdi yavaşça, kapıyı içerden kilitledi ocağın altını yaktı.
Duvarda asılı resimlere göz gezdirdi, çocuklarını ne kadar özlediğini düşündü. Bilindik birkaç kelime etti hayırlısı ya sabır gibi.
Bu küçük ilçede hiç genç kalmamıştı artık. Kızını evlendirdiğinden beri iki kere gelmişti ilçeye, on beş senede iki kez sadece.
Önceleri kızmıştı Fikri amca ama hak vermeye çalışmıştı, Hiç gitmedi kızına hanımı vefat ettikten sonra.
Beş senedir torunun yüzünü görmemişti kendi gibi sıpasınıda hayırsız etti dedi.
Oğlu ise askerden sonra hiç gelmedi. Çok aradı sordu gazetelere valilere kaymakamlara kadar çıktı ama yer yarılmış oğlanda
içine girmişti sanki, hanımıda çok dayanamadı oğlunun yokluğuna son nefesinde bile Serhatım diye ağladı.
Gözleri yaşardı Fikri amcanın her sabahki efkar törenini kaynayan kazanın çıngırağı bozdu. Usulca çayı demledi acelesi yoktu hiçbir şey için,
zaten üç beş esnaf kalmıştı çarşıda ondan çay içen. Hatırlı eski dostları, diğerleri çay gelmiyor geç geliyor diyerek karşıdaki kahve'den içer olmuşlardı çaylarını.
Camın tıkırdadığını duyar gibi oldu, bu saatte gelen giden olmazdı. Gene o kulağına gelen seslerden biridir diye düşündü,
Hayır cam tıklanıyordu buharın arkasına bir silüet gördü hayırdır inşallah dedi, kapıya doğru yöneldi ağır adımlarıyla.
Genç bir çocuktu kapıyı çalan kısa saçlı, olsun olsun yirmi beş yaşlarında buralardan olmadığı belli keskin bakışları olan temiz yüzlü,
kısa boylu tıknaz bir çocuktu. Kapıyı açtı.
- Günaydın amca, dedi çocuk yavaş ve sakin bir ses tonuyla.
- Günaydın evladım ama henüz çay olmadı on beş dakikayı bulur dedi.
- Çay içmek için gelmedim amca kapıda garson aranıyor yazmışsın ben iş arıyorum.
Birden aklına geldi beş sene önce yazmıştı yazıyı daha bir kişi gelip ben çalışırım dememişti arada bir
kasabın ilkokula giden oğlu gelip yardım ederdi sadece. Gerçi kim gelipte çalışsınki burada diye düşündü o kısacık bakışma sırasında
haftalık desen doğru düzgün veremezdi dükkan kendinin olmasa emekli maaşı olmasa kendisi bile çalışmazdı burada.
Çocuğa doğru bakıp garsona ihtiyacım yok oğlum demek istedi ama birden yanlız hissetti kendini,
kendi yanlızlığından korktu, el hareketiyle içeri davet etti çocuğu.
Yarım saate yakın ikiside konuşmadı,zeytin ve peynirden ikram etti, çay ve ekmeğin sıcaklığı ısıttı bu küçük dükkanı ve aralarını.
Çocuğun konuşmasını bekledi ama çocuk anlatacak hiçbirşeyi olmayan yaşlı bir adamdan farksızdı,
merakına yenik düştü Fikri amca;
- Kimsin evladım sen buralardan değilsin, bu ilçeye çalışmaya gelen olmaz anca anca giden olur dedi...
Sakinliğinden birşey bozmadı şekerin birini ikiye kırarken ve çayına atıncaya kadar cevap vermedi.
- Adım Koray. Buralı değilim uzak bir şehirden geldim dedi. Yalan söyleyen insanların heyecanlı hareketleri yoktu, hala garip bir rahatlık vardı.
- Neden burası evladım dedi Fikri amca, Geldiğin yerde iş kalmadımı burası senin gibi genç bir adam için çok uygun değil
ben seni burada çay ocağında çalıştırsam bile çok para veremem burada kalman için bile yeterli olmaz ama istersen karşıdaki
kahvede iş bulabilirsin işleri çok iyi ve daha iyi para verebilirler sana dedi.
- Param var benim dedi Koray,
- Delimisin oğlum sen dedi ekmekten bir parça koparırken yaşlı adam, paran var genç adamsın ne işin var burada dedi.
- Dinlenmeye geldim amca sadece dinlenmeye geldim dedi, eğer garson lazımsa sana burada yardım ederim ama kalacak yere
ihtiyacım var, dün gece biraz dolaştım ama otel veya pansiyon gibi bir yere rastlamadım.
- Bir yer var ama bu mevsimde pek açılmıyor eskiden burada öğretmen okuluna gelen genç çocuklar falan kalırdı ama okul kapanınca
pansiyonda kapandı haliyle anca yazın avrupalılardan atasını ziyarete gelen veya düğüne gelenler olduğu için açılıyor
ama bu mevsimde buraya gelen giden olmaz dedi.
Aslında Fikri amcanın evinde kalabilirdi rahat rahat, zaten yanlız yaşıyordu ama sonuçta yaşlı bir adamdı ve kapıdan içeri girenide evine alamazdı,
içinden bir ses ise çocuğu gönderme diyordu, o anda aklına birşey geldi dükkana göz gezdirirken burada çalınabilecek birşey yoktu. Herşey çok eski ve
yüzüne bakılmaz haldeydi en kötü hırsız bile tenezzül etmezdi Fikri amca için bir servet değerindeki bu eşyaların maddi olarak hiçbir değeri yoktu,
iki sene önce taşlı yolda düşüp ayağını kırdığında dükkanı devretmek istemişti ama dükkanı almak isteyen kimse olmadığı gibi boş dükkan olarak bile kiracı bulamamıştı,
buradan neyi alabilirki dedi. Bir yıl önce şehire gittiğinde bana arkadaş olsun güzel güzel ötsün diye aldığı muhabbet kuşu bile hiç ses çıkarmıyordu,
çay içmeye gelen ahretlik dostları bile senin kuşunun bile muhabbeti kalmamış der gülerlerdi Fikri amcaya bunu
kendine söylemek biraz zor geldi o an ama doğru olanda buydu kimsenin Fikri amcadan çalabileceği birşey yoktu işte
hiç birikim falanda yapmamıştı emekli olduktan sonra anca bir evi bir dükkanı vardı onlar bile çok değerli sayılmazdı hiç kimsenin gelmediği
gecesi uzun süren karlar buzlar ülkesinde. Bu son cümle bir şiirden aklında kalan tek cümleydi ama kendine nede güzel yakıştırmıştı buraya ne güzel yakışmıştı.
Duraksadı biraz karşısındaki çocuğa dikkatlice tekrar baktı;
- Eğer istersen dükkanda yatabilirsin burada üst katta küçük bir oda var oraya bir yatak ve küçük bir televizyon koyabiliriz dedi.
Koray olumlu biçimde başına salladı,
- Çok iyi olur dedi televizyona gerek yok ben televizyon izlemeyi sevmem dedi gülümseyerek,
Nasıl bir adam televizyon izlemezki dedi kendi kendine Fikri amca hiç olmazsa haberleri takip etmek gerekirdi dünyada olup biteni getirirdi evin içine kadar
güzel filmlerde çıkıyordu sürekli insan sıkıntıdan ölürdü tek başına,
- Tamam nasıl istersen Koray, ama bak kadın kız laf söz istemem dedi, sonra bu söylediğine güldü burada olmayan
şeyleri söylediği için mahçup oldu kabul etti saçmalamıştı.
Gün boyu Koray'a esnafları tanıttı, Sazcı Hüseyini, eski eşyalar ve kitaplar alıp satan Emekli öğretmen Ahmet hocayı, Çevre köylerden
yün alıp şehirde satan Halis'i ve diğerlerini, Kimin nasıl çay içtiğini tek şekerli ve açık çay içen Ahmet hocanın eskiden koyu bir solcu olduğundan
birkaç kez bahsetti, uzun zamandır bu kadar çok konuşmamıştı gerçi bu kadar dinleyende olmamıştı Fikri amcayı.
Tüm esnafları anlattı huylarını sularını sazcı hüseyinin biraz deli olduğundan çok içki içtiğinden karısının ve üç kızının
onu nasıl bırakıp gittiklerinden bazen küfürlü kelimeler kullanarak ince ince bahsetti.
Koray sadece dinledi, gülümsedi bazen başını salladı onun için hiç anlamı olmayan bu gereksiz bilgileri bir bir aklına yazdı, gülümsedi.
Çay ocağında diyafon kullanılmıyordu herkes, ustaaaa diye bağırıp üç çay diyordu veya el hareketiyle çay karıştırma işareti yapıyordu.
Sadece Ahmet hoca dükkana kadar gelip bir çay rica edebilirmiyim derdi.
Öğleden sonra Fikri amca Koray için, biraz eski ama temiz bir yatak battaniye ve bir yatak getirdi,
Korayın yukardaki odayı temizleyip sermesi yarım saatini bile almamıştı. Becerikli ve iş bilen bir çocuk olduğu belli oluyordu ama biraz garip bir çocuktu işyerinde
sigara içmiyor arada bir on dakika kayboluyordu sadece. Zamane gençleri gibide değildi cep telefonu bile yoktu örneğin. Eşyasıda yok denilecek kadar azdı
birkaç parça giyecek ve birkaç kitabı vardı sadece.
O gün birden akşam oldu, sessizlik çöktü çarşıya. Koray'ı iyice tembihleyip ağır ağır evin yolunu tuttu.
Uyandığında saat sekiz olmuştu, nasıl bu saate kadar uyumuştu. Uzun zamandır gün ağarmadan uyanırdı geç bile yattığı zamanlar erkenden uyanırdı,
Bu sabah uyanamamıştı işte sinirlendi ama uzun sürmedi siniri, aceleci hareketlerle her sabah yaptığı rutin ev işlerini halledip dışarı attı kendini.
Dükkandan içeri girdiğinde korayı bardakları kurularken gördü, Küçük bir gülümseme ile baktılar birbirlerine,
- Hoşgeldin usta dedi koray içten bir ses tonuyla.
Memnun olmuştu Fikri dayı dükkan tertemiz, saksılar sulanmış ve en önemlisi koray buradaydı yaşlı adam geldiğinde korayı
orada göremeyeceğinden çok emindi aslında ama dün sabah gibi çocuk bugünde onu şaşırtmıştı. Yavaşça küçük iskemleye oturdu.Uzaklara doğru bakıp daldı.
Korayın sesi ile irkildi birden;
- Kahveni soğutma amca.
- Sağol dedi.
Bir yudum çekti kahveden oldu olası kahveyi çok severdi Fikri amca, ama illa kendisi yapacak başkalarına mutlaka bir sebeb bulurdu,
ya şekerini beğenmezdi ya kıvamını. Yudum daha ağzında iken çocuğa doğru baktı.
- Koray sen çaycılık yaptınmı daha önce dedi.
- Hayır amca ilk kez çay ocağında çalışıyorum.
- Maşallah çok güzel olmuş ama kıvamıda şekeride çok güzel olmuş bak ben kolay kolay kahve beğenmem dedi,
Kısa bir gülümseme geçti aralarında;
- Babam çok severdi amca onun için öğrenmiştim kahve yapmayı. Akşamları bir fincan olsun içerdi dedi.
Kısa bir durgunluk oldu.
- Hayırlıda evlatsın yani nerde baban ne iş tutar dedi, uzatacaktı ama,
- Geçen kış kaybettik babamı dedi.
- Başın sağolsun dedi yaşlı adam mahcup oldu biraz, ne olacak benim bu gereksiz çenemin sonu diye geçiriyordu içinden,
- Üzülme amca dedi birden koray hepimizin gideceği yer orası Allah yattığı yeri nur etsin dedi.
Adam cevap vermek istedi ama o sırada, süpürgeci bedri geldi. Ne diyeceğinide unuttu, kapandı gitti. Koray bardaklarına sarıldı Fikri amca Bedriyle koyu bir
siyaset tartışmasına sarıldı unutuldu herşey.
Ustaaa sazcıya dört çay namuslusundan olsun diye Hüseyin çınlattı çarşıyı ve Hüseyin her çay söylediğinde olduğu gibi çarşıda gülüşme koptu, Koray dört tane demli çay götürdü.
İkindiye doğru koray elinde bir kağıtla oturdu Fikri amcanın yanına;
- Amca şehire gidilmesi gerekiyor dedi.
- Hayırmı dedi.
- Bardak, çay kaşığı, tepsi, masa örtüsü ve bir tane muhabbet kuş gerekiyor dedi gülümseyerek Koray.
Muhabbet kuşunu anlayamasada memnun olmuştu Fikri amca çocuğun birşeyler yapmaya çalışıyor olmasına,
- Muhabbet kuşumu ? dedi.
- Evet dedi koray diğerlerinden dahada önemli olan bu dedi diğer kuşu gösterek, gülüştüler.
- Olur dedi Fikri amca, her saat bir dolmuş gidiyor şehire gider ne lazımsa alırım, ama istersen sen git şimdi kuş peşine düşürme beni dedi.
Aynı rahat kafa sallamasıyla
- Ben hallederim o zaman dedi.
Korayın geri dönmesi yatsı ezanını buldu, bekledi Fikri amca gidemedi evine merak etti çocuğu. Elleri poşetlerle dolu olarak geldi çocuk koltuk altında minik bir kutu.
Anlaşılan kuşuda unutmamıştı. Gelir gelmez önce kuştan başlayarak tüm eşyaları yerine yerleştirmeye başladı koray.
Biraz izledi Fikri amca ama yorgun hissetti kendini hiç olmazsa akşam haberlerini izleyim diyerek evine gitti.
Koray hızlı bir şekilde bardakları yerleştirmeye çay kaşıklarını yıkayıp yerlerine dizmeye başladı birşeylerden sinirini
alır gibi temizlik yapıyordu. Onu izleyen sazcı Hüseyini farketmedi bile.
- Kolay gelsin dedi Hüseyin.
- Sağol usta hoşgeldin dedi Koray.
- Çayın varmı abim.
- Yok abi bu saatte içen olmaz diye yapmadım, saat gerçekten geç sayılırdı.
- Tamam abim kolay gelsin iyi gecelerin olsun.
- Hüseyin abi kahve ikram edeyim sana abi beraber içelim dedi koray gülümseyerek.
Korayın gülümsemesi ve bu dostane rahat hali hoşuna gitmişti Hüseyinin iyice sayrelmiş saçlarında elini gezdirip, güldü.
- Yapta içelim be abim ama benim dükkanda içelim misafirim ol olmazmı,
- Olur abi hemen dedi.
On dakika geçmemişti aradan koray yeni tepsisi ve fincanlarıyla sazcının kapısında belirdi. Ağır bir polyester kokusu
sinmiş ahşap tozuyla baştan sona bezenmiş bu küçük dükkanın duvarlarında Hüseyin ile birlikte çektirilmiş ünlü
bağlama üstadlarının fotoğrafları doluydu. Hüseyin ustanın kendi eliyle yapılmış olduğu belli altın suyuyla boyanmış
ahşaptan görkemli harflerle Tutku Müzik yazısını gördü, zanaatkarlık böyle birşey olmalı dedi koray.
- Hoşgeldin abim dedi.
- Hoşbulduk abi dedi Koray, kibarca Hüseyin ustanın önüne bıraktı kahvesini.
Elindeki kısa bağlamanın son telini ustalıkla burguya sarıyordu Hüseyin, Çift başlı bir kartal kolyesi dikkat çekiyordu boynunda, hızlı bir hareketle bir sigara yaktı Hüseyin
sonra paketi Korayın önüne bıraktı,
- Yak abim kahve senden meret bizden dedi.
- Eyvallah dedi koray sadece.
Hüseyin akort yaparken derin bir sessizlik oldu küçük dükkanda sadece tellerin tınlaması geliyordu, akort bitince sazı yerine astı kibarca yeni sazının işçiliğinin
emeğinin çizilmesini istemiyordu.
- Abi iyi yaptın bitirdin ama çalmayacakmısın dedi Koray.
Hüseyin biraz gülümseme biraz şaşkınlıkla,
-Yapması beni verem etti kardeşim çalması öldürürdü herhalde dedi. Hiç çalmadım heveste etmedim diye ekledi anca buraya kadar ben taşırım sazı
sonrasında kim nereye taşırsa taşısın dedi. Gülüştüler.
- Ben çalsam olurmu abi dedi.
- Sen saz çalmayı biliyormusun,
- Biraz çalmıştım eskiden çok eskiden.
- E hadi o zaman bakalım ikimizden bir türküye sebeb olurmu görelim dedi Sazcı hüseyin.
O akşam bu küçük ilçe Mahzuniyi bir kez daha andı, sazcı Hüseyin ve çaycı çırağı Koray ile, Hüseyin bir bardak fazla rakı doldurdu gizli hareketlerle.
O gece iki küçük adam büyük bir dostluk kurdular, Hüseyin anlattı anlattı. Yükünü Korayın önüne boşalttı. Saz susunca Hüseyin, Hüseyin susunca Koray, Koray susunca
saz konuştu iki adamın gözyaşları yüreklerine aktı. Sonra herkes sustu.
Küçük çay ocağına gelmesinin daha birinci haftasında koray herkes tarafından kabul edilmiş, sevilmişti hiç kimse selamsız geçmiyordu. Birgün Ahmet hocaya yardım ederken,
birgün Sazcı Hüseyine saz satışında yardım ederken görmek mümkündü. Dükkandan dışarı hiç susmayan muhabbet kuşu sesleri geliyordu.Fikri amca olanları şaşkınlık ve keyif içinde izliyordu sadece.
Korayın orada olması sadece iş olarak değil yanlızlığına ortak olması bakımından bile Fikri amcaya zevk veriyordu. Ama içindeki merak daha çok artıyor neden burada neden diye kendine soruyordu.
Kaç sefer biraz üstüne gitmek istedi ama üzmekten ve daha önemlisi çekip gitmesinden korkuyordu.
Çay verdikleri esnaf sayısıda artmaya başlamıştı. Üst kattaki büroda oturan avukat bile ondan çay içiyordu. İlçenin tek avukatı olan bu adam hiçbirşeyi ve hiç kimseyi beğenmez
kendisine akıl danışmaya gelen, davası olan insanları bile azarlamaktan bile hiç çekinmezdi. Bu burnundan kıl aldırmayan adam sadece Ahmet hocanın yanına uğrar derin sohbetlere girer
anayasa, hükümet,siyaset der, uzun nutuklar atar bilmiş bir ifade ile bıyıklarını burardı. Fakat bir sabah ince yapılı sekreterini aşağıya yollamıştı. İnce yapılı solgun yüzlü
esmer tenli kız;
- Eğer mümkünse Şaban beyde sizden çay içmek istiyor, bundan sonra bizede çay getirebilirmisiniz dedi.
Fikri amca hiç sevmedi bu teklifi içinden o adama çay falan vermeyiz biz demek geçti ama, Koray;
- Tabiki yukardan seslenirsiniz ben getiririm dedi. Fikri amcada sesini çıkaramadı.
Koray geldiğinden beri çay ocağında işler tamamıyla değişti, günlük otuz kırk çayı zor satan çay ocağı 150 çaya yakın iş yapıyordu dükkanda oturmaya gelenlerde
çoğalmıştı. Karanlık kasvetli hava dağılmıştı sanki ocakta. Uzun sohbetler ediliyor akla gelen ne varsa konuşuluyordu, tabii bol bol çay içiliyordu. Herkes halinden oldukça
memnundu Korayı izleyen bazı gözler hariç.
Artık bu çay ocağı sadece bu iki adamla yürümüyordu gerçi Fikri amca iyice işten elini eteğini çekmiş aldıya verdiye karışmaz olmuştu, artık sabahları daha geç geliyor.
Kahvesini yudumluyor nargilesini savuruyordu karşı dağlara doğru. Koray bir soru soracak olsa gülerek;
- Banane arkadaş bugüne kadar çalıştımda ne oldu artık sen çalış bana karışma diyordu. Kendisini zor taşıyordu artık bedeni yaşlılık onu yavaş yavaş sarıyordu,
yılların yanlızlığı evlatların acıları Korayla uzaklaşıyordu.
Günler hasta ve sayanların dışındakiler için hızla akmaya devam ediyordu.
Bahar yağmurları bir geliyor bir gidiyordu bu kış yaz gelmeyecek diyenler oluyordu ilçede. Fikri amca yağmurlu günleri daha çok sevdiğini anlatıyordu
Koray'a. Birden kapı açıldı ıslak saçlarından yaşlar süzülen elinde kahverengi pardesülü bir genç kız kapıda durdu.Hiçbir şey demeden bekledi. İki genç göz göze bakıyordu
Fikri amca şaşkındı bu kızı bir yerden tanıyordu ama çıkaramıyordu bir türlü çıtını çıkaramadı seslenmek istedi ama birşey sus dedi içinden. Birden gergin bir ses ile
gürledi Koray;
- Ne var ne istiyorsun.
- Abi konuşabilirmiyiz dedi kız gözleri kızarmıştı kızın sanki buraya gelmeden beş dakika önce biri tokatlamıştı.
- Hayır Esma konuşacak birşey yok.
- Abi beş dakika dedi çaresizce kız.
Çay ocağında hava sertleşmişti, korayın bakışları sertleşmiş gözünden ateş fışkırıyordu sanki, hep sakin görmeye alıştığı bu çocuğun bu halleri korkutmuştu onu,
kız abi demese herşeyi anlayacaktı aslında ama ortada başka birşey vardı ve ortada olan her neyse iki taraf içinde çok önemli olmalıydı. Birden dışarı çıkmak geldi içinden
meraktan ölüyordu ama özel bir durum olduğu ortadaydı ve çıkmalıydı. Sendeleyerek ayağa kalkktı.Birden Korayın tok sesi ile irkildi.
- Otur baba dedi Koray, Sende artık gidermisin beni rahat bırakın hiçbirinizi görmek istemiyorum.
Kız kendisinden beklenmeyecek şekilde öne doğru hareketlendi gözlerini dikerek;
- Asıl sen bizi rahat bırak, geldiğin yere geri dön hemde hemen bu konuyu gereğinden fazla uzatıyorsun. Sen dönmezsen biz gereğini yapacağız dedi.
Koray hiç istifini bozmadı elindeki bardağı yerine koyarken kafasında kimsenin tanımadığı bir şairin dizeleri patlıyordu;
Ne gidenler geliyor
Ne aklımda kalanlar
Tek bir söz kalıyor kafamda
Yalanlar Yalanlar...
Birden döndü genç kıza;
- Benim sizinle işim yok bu saatten sonra olmaz, sizin işiniz olursa ben buradayım. Her zaman beklerim dedi.
Kız kapıyı o kadar sert çarptıki çıkarken Fikri amca raflar başına düşecek diye dükkanın ortasına doğru kaçtı. Yaşlı adam olanları anlayamıyordu bir türlü,
Biraz sonra kendisini toparlayıp ortalığın yatıştığına kanaat getirince;
- Evlat neler oluyor bilmem dedi.
Ama koray gayet rahat bir şekilde çay demlemeye devam etti sakince demliği ocağın üstüne bıraktıktan sonra Fikri amcanın karşısına oturup;
- Baba istediğin zaman işini bırakırım, herşeyini bırakırım bu benimle ilgili bir konu ben sana veya işyerine zarar ziyan getirecek birşey yapmadım yapmamda,
lakin bu benim meselem izin verirsen bu konuda konuşmak istemiyorum, zaten konuşacak birşeyde yok bitmiş gitmiş şeyler bunlar bilmen gereken birşey olursa
ben sana anlatırım ama ben bu konularda konuşmayı sevmem dedi.
Fikri amca ilk kez çocuğun bu kadar sert konuştuğunu görmüştü içi yanmıştı anladı, sadece dinlenmeye gelmemişti bu çocuk buraya. Çok merak etmişti ama içindede
bir rahatlama hissetti birden bu çocuk polisten kaçan bir suçlu veya belalı bir serseri değildi. Bir sebebi vardı burada olmasının içi rahatladı tekrar nargilesinden bir duman daha çekti;
- Eeee bugün kahve yokmu babana dedi.
- Hemen baba dedi Koray hızlıca kalktı. Cezveye doğru uzattı elini gülümseyerek.
Güneş artık iyiden iyiye yüzünü göstermişti, mevsimin sonlarına doğru gelmişti vakit, akşamları ırmak kenarında çay içen aileler, sohbet eden gençler yani o ilçede yaşamak
zorunda olan herkesi bulmak mümkündü, ordakilerin deyimi ile biri bu ilçede yaşıyorsa ya memur yada emekliydi birde oralı olupta ilçeden çıkmayan ilçeden çıkmaya cesaret edemeyenler vardı.
Sulak ve ortasından kocaman bir ırmak geçen her yeri alabildiğince verimli bu topraklar özellikle kışın sahipsiz bir çocuk gibi oluyordu, alabildiğince çaresiz ve olabildiğince beklentili.
Burada birde küskünler takımı çarpıyordu göze bunlar büyük şehirlerde hatta başka ülkelerde şansını denemiş ama başarılı olamayıp, kaybeden olarak geri dönen kimselerdi genellikle konuşmayan,
sadece dinleyen tarafta olan hayatın çarptığı kişilerdi.
Bazı akşamlar Korayda ırmak kenarına gidiyor sessiz gözlerle bazen çağlayarak bazen yavaş ve usulca akan ırmağı saatlerce izliyordu.
Irmağın kenarındaki tepeyi yeşil renkli projektörlerle ışıklandırmıştı belediye, gerçi ne kadar elle tutulur bir hizmettir bilinmez ama en güzel yaptıkları iş buydu, gerçi sadece olmak
zorunda olanların olduğu bir yerde bu çok önemli bir hizmet olarak göze batıyordu.
Olmak zorunda olduğu için değil, orayı sevdiği için değil. sebebsiz orada olan tek kişi benim herhalde diye içinden geçirdi Koray. Derinlerden bir yerden yanık bir türkü sesi geliyordu sesin geldiği yöne doğru
döndü, hiç kimseyi göremedi. Biraz daha yaklaştı ırmak kenarına aşağıya doğru baktı farkedilmemeye çalışarak. Üç dört kişi içki içiyor türküler söylüyordu. Biraz ilerde bir grup daha onun ilerisinde bir grup daha
bu ilçenin iki yüzünü görmüştü bu üçüncü olmalı diye düşündü ince bir rüzgar içini ürpertti. Dükkana doğru yürümeye başladı adamın çağırdığı türküyü mırıldanmaya çalıştı içinden ama sonunu getiremedi
kitabının arasında sakladığı resim canlandı gözünde. O kadar çok şeyi o kadar kısa zamanda düşündü ki, sersemlediğini hissetti biran başı dönüyordu, yerinden sökülmüş bir kaldırım taşına vurdu ayağını canının yandığını
hissetmedi bile.
Çarşı bu gece her akşamkinden daha karanlık geldi gözüne belki gerçekten öyleydi, başını kaldırıp ay'ı aradı ama yoktu ya ay yoktu yada o göremiyordu. Kilidi yavaşça çevirdi ayağını kaldırırken ayağının acıdığını hissetti.
- Koray dedi bir ses, arkasını bile dönmedi. Koray lütfen bekle dedi ses, koray başını çevirip ay'ı karşısında gördü.
- Ne zaman gideceksin daha bitmedimi bu işkence dedi.
Klavyesinde yazı yazan bir yazardan çok daha rahat bir şekilde;
- Hayır dedi daha bitmedi uzun süre daha buradayım, daha açığı gitmeyide planlamıyorum. Yapmam gereken çok iş var.
- Gitmelisin Koray lütfen diye inledi ses, burada sana yer yok anlamıyormusun herşey daha çok zorlaşacak çok problem çıkacak lütfen hemen git, hemen yarın git buradan.
- Üzgünüm dedi koray sadece. içeri girip kapısını kilitledi arkadan yukarıya küçük odasına çıktı.Kitabın arasındaki resime bir kez daha göz attı.
Ayağı biraz daha sızladı, Fazıl geldi aklına gülümsedi yarın arayayım dedi kendi kendine geldiği yerden aklına gelen tek isimdi tekrar söz verdi kendine yarın arayayım dedi.
Uyku umuduyla yastığına gömdü başını...
Sonu olmayan yollardan sonra
Hamdım piştim yandım der mevlana
Yandım bende yolunda
Piştim sanmışken aslında
Ham kalmışım anladım...
Beyaz ve daha yeni sayılabilecek bir otobüs ağır ağır garaja girdi. Halkın garaj dediği bu yer bir bakkal dükkanı, ve bir kooperatif yazıhanesinin bulunduğu küçük mıcırlı bir alandı. Asker uğurlamalarında düğün alanına dönüşen bu yerde
geçmişi düşündü koray zaman ne kadar hızlı geçiyor burada dedi her insan gibi, zaman ne kadar hızlı geçiyordu.
Küçük bir çanta ile indi Fazıl otobüsten ikisininde gözleri parladı. Sarıldılar abi kardeş gibi iki iyi dost.
- Geldin demek dedi Koray,
- Ne zaman gelmedim abi dedi her zamanki gibi gülümseyerek Fazıl.
Tekrar sarıldılar gülüştüler,
- Bu taraftan dedi Koray ırmak kenarını isaret ederek gözleriyle.
- Abi en azından yolu öğrenmişsin, en azından bu sefer ne tarafa gideceğimizi biliyorsun dedi.
Güldüler. Yolda birkez daha sarıldılar. Birlikte sigara içip ağladıkları parkın önünden hızlıca ikiside parka bakmadan
geçtiler. Dükkana kadar ikiside hiç susmadı, ırmağın gene çamurlu aktığından, kahvenin önündeki ihtiyarın gene aynı adam olduğundan,
Bu sefer ne içtiklerinden bahsettiler güldüler sadece, ama hiç susmadılar. Koray bir kaç selam aldı yolda,
coşkuyla ve biraz Fazıl şaşırarak aldılar selamları ve Aleyküm Selam amca ve Aleyküm selam dayı, gene güldüler. Hukuk bürosu tabelasının altındaki
çay ocağı uzaktan görününce, Fazıl bir kere daha gülmeye başladı;
-Çay ocağının yerinide sen mi ayarladın abi,
-Hayır ayarlanmışı vardı, geldim çalışmaya başladım.
Tekrar bir kahkaha koptu sadece ikisinin anlayacağı bir dilde...
Ter içinde uyandı genç kadın, kocasını kontrol etti yavaş bir el hareketiyle yanındaydı ve uyuyordu. Rahatladı kabusun korkusunu üstünden attı.
Siyah saten sabahlığını üzerine aldı gece yarım bıraktığı suyundan bir yudum daha aldı acı bir tat geldi ağzına. Pencereye doğru hareketlendi,
Hala sabah olmamıştı bu gece kaçıncı kez uyandığını hatırlayamadı. Pencereyi açtı, temiz havadan ciğerlerini patlatırcasına çekti saatin dört sıralarında
olduğunu düşündü. Ama hala zifiri bir karanlık vardı. Birden o mavi gözlü adam karşısına dikildi tekrar;
- Hadi yap hadi yap diyordu derinden ama net gelen bir sesle hadi yap.
Elleri titriyordu nefes alamamaya başladı elindeki bardağı duvara attı tüm gücüyle çığlığı geceyi yırttı adeta, yorgun bir halde yığıldı.
Ambulans sesleri yıktı bu soğuk deniz şehrini, pencerelerde insanlar ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı, ilk defa ambulans gelmiyordu
gerçi bu daireye, apartman komşuları bu güleç yüzlü geline neler olduğunu anlamıyorlardı bir türlü. Her geçen gün biraz daha artan ambulans sirenleri
gürültüler sadece değişik dedikoduları yanında getiriyordu.
Koray ve Fazıl o gece sabaha kadar uyumadılar geçmişten konuştular iki dost yolda yürürken attıkları kahkahaları geceye yayamadılar Korayın küçük
odası gecenin ciddiyetine tanıklık ediyordu.
- Peki amacın ne abi dedi, gözlerini düşürerek.
- Amacım yok.
- Nasıl amacın yok abi o zaman burda ne işin var hemde bir çay ocağında abi bana bile güvenmiyorsun.
- Tabiiki güveniyorum sana ama sende inanmıyorsun bana herhangi bir amacım yok sadece dinleniyorum.
- Ama abi bu böyle olmaz seni merak edenler giderek artıyor kayboluşuna kimse inanamıyor, tamam bir amacın yok o zaman bana ne zaman döneceğini söyle.
- Bilmiyorum Fazıl şu anda böyle bir düşüncem yok ama zaman neyi getirir bilmiyorum bakacağız göreceğiz.
- Sen daha iyisini bilirsin abi.
İki genç adamın muhabbeti daha fazla uzamadı, Yol yorgunluğunu atamayan ve oldum olası uykuya düşkünlüğü ile meşhur olan Fazıl horlamaya başladı.
Koray uykuya dalamadı bir türlü üstünde bir ağırlık vardı, birşey yumruk gibi düğümleniyordu boğazında. Sabah ezanını ve havasını dükkanın
önüne attığı iskemlede içinde hissetti. Babasını düşündü genç adam gün görmemiş babasını, geldiği yerden başka hiçbirşey yoktu gözünde,
babam diye haykırmak geldi içinden birden bir ürperti koptu kollarından boynuna doğru,üşüdü.
Bir kervan gidiyor baba içimden
Gönül yanlız,gönül viran
İntihar yüklü bulutlarım
Kan damlatıyorlar hayallerime
Kurtar beni baba büyüyemiyorum...
Bir kervan gidiyor baba içimden
Ardı sıra bana ölüm kalıyor
Kaçamıyorum baba
Ölüm beni yakından tanıyor
Omuzlarım düşüyor
Bu hayat gözümden geçiyor
Hayat beni seçiyor baba
Yar elimden kayıyor
Yar benden gidiyor
Düşüyorum baba
Can bedenden gidiyor...
- Peki bebek nasıl dedi.
Takım elbiseli devlet memuru olduğu her halinden belli, yüzü endişeyle kızarmış yer yer saçlarının önünde ve yanlarından kırlaşmış geniş anlından terler süzülen genç adam.
Doktor yakın gözlüklerinin üstünden hafifce başını kaldırarak baktı,yüzündeki devlet asabiyeti ve herşeyi görmüş ve dile getirmekten çekinmeyen bu adam
duraksadı neyin nasıl söyleneceğini kafasında şekillendirmeye çalışıyordu. Bir an önce söyleyip işin içinden çıkmak isteyen acemi bir çırak gibi dikti gözlerini genç adama,
- Eşinizin genel durumu iyi fakat ayağa kalkar kalkmaz psikolog arkadaşımla görüşmesi için not aldım kısa sürede atlatacağını düşünüyorum.
- Doktor bey peki bebek.
- Maalesef bebeğinizi kurtaramadık.
Genç adam ne düşüneceğini bilemedi, dizlerini tutamıyordu birşey üstüne binlerce kilo bastırıyordu sırtını duvara vermeye çalıştı, başaramadı.
Yaşlı bir kadın çığlık atarak yanındaki başka bir kadına sarıldı. Yazması başından sıyrılıp yere düştü.
- Öldüm ben oğlum diyebildi sadece.
Felaket bulutları genç ailenin üstünden bir türlü kalkmıyordu, evliliğin ilk gününden beri olaylar üst üste gerçekleşiyordu. Sabır artık tek başına yeterli bir olgu değildi.
Oysa ne doktorlara gittiler, ünlü hocalara muskalar yaptırdılar ama hiçbiri işe yarıyor gibi görünmüyordu.
Yaşlı kadın biz nerde hata yaptık diye sorular sıralıyordu kendisine oğlu aslanlar gibi devlet memuruydu. Ev bile almışlardı sıkışmasınlar diye maddi olanaklarının
hepsini oğluna gelinine sunmuştu işte yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarındaydı ama diyordu biz birşey yaptık bilerek veya bilmeyerek Allah bize gücendi
konu komşu dile gelen bu sözlere haşa diyerek karşı çıkıyordu ama ne kadar dua ederse etsin gelini bir türlü düzelmiyordu işte ilaçlar, dualar
bir türlü teskin etmiyordu gelinin. Mavi gözlü adam diyor başka birşey demiyordu gelini, gecesi gündüzü bu adam olmuştu gelinin
başka birşey anlatamıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağladı yaşlı kadın artık ne o sert yapısı kalmıştı ne utanması, ağladı.
Hayat sürprizlerine devam etmektedir durmadan kimileri için felaket kimileri için mutlu sürprizler. O sabah sazcı Hüseyinin küçük kızı geldi ilçeye
koca adam aşkım diyerek çocuklar gibi ağladı mutluluktan, sazcı hüseyini birkez görenler bile bu kızın onun olduğuna yemin edebilirlerdi,
yüzündeki çil kümeleri haricinde Hüseyinin birebir aynısı olan bu on yaşlarındaki kız çocuğu çarşı esnafına neşe getirdi. Ve ne olursa olsun,
en sert adamların bile baba olduklarında kedi yavrusundan farksız olabileceğini tekrar hatırlattı.
Bu olanları Korayda gözyaşları ile izledi, içindeki baba özlemi tekrar alevlendi. Fikri babanın yanına oturdu küçük el beziyle ellerini kurulamaya devam ederken
Fikri Amca Koray'a evlat dedi.Yaşlı gözlerle. O gün biri yaşlı biri genç iki adam ağladılar yalansız. Biri babaya yandı biri oğula ağladılar.
Fazıl çok kalmadı ilçede Korayı ikna edememiş olmanın verdiği burukluk ve birazda sitemler erken ayrıldı ilçeden. Helalleştiler her zamanki gibi
kim öle kim kala demeden geçmediler vedalaşırken.
Akşam Hüseyin usta çarşıdaki esnaftan gelmek isteyen herkese yemek yaptırdı. Çarşı esnafı bu güzel akşam yemeğinde dostluklarını pekiştirdi,
ekmeklerinin yanı sıra Hüseyinin mutluluğunu paylaştılar. Güzel anılar biriktirdiler ceplerinde.
O gecede korayın kapısı çalındı sessiz sessiz. Genç bir kız içeri doğru süzüldü arkasını kontrol ederek kimse görmemiştir diye dua ederek.
- İstediğin ölüm gerçekleşti abi, artık gidebilirsin dedi Esma yaşlı gözlerini saklamaya çalışarak. Konuşurken düzleşen kaşları gözleri dolunca
bir hilal'e dönüşüyordu adeta, ne hissettiğini çözemiyordu tanımlayamıyordu..
- Ben sizden hiçbir zaman ölüm istemedim, Allahda biliyor dilemedim.
- O zaman ne istediğini verelim ve git.
- Ben birşey isteseydim alırdım Esma, yıllar önce alırdım ama inan istemiyorum benden uzak durun kafi.
- Neden buradasın o zaman burda sana ait birşey yok.
- Evet bana ait birşey yok, ama ben varım.
Esmanın elleri titriyordu sinirden, Koraya bir tokat atmak istiyordu ama yapamazdı bunu. İlk gelişinde olduğu gibi kapıyı gene sert bir şekilde
vurarak çıktı. O kadar sinirliydiki yolu bile şaşırdı. Ama neye sinirlendiğini kendisi bile çözemedi. Cevabını bildiği halde aynı soruyu sormak için
gelmişti koraya. Birden gözleri kararır gibi oldu korayı gördü karşısında,kendisinden korktu koşmaya başladı eve kadar koştu. Çocukluğundan beri
korktuğu o karanlık sokaktan bile korku aklına gelmeden hızlıca geçti. Eve geldiğinde bile ağlamaya devam etti. Çok sinirlendim bu sefer dedi kendi kendine
ama kendisi bile inanmadı. Annesinin tedirgin bakışlarını görmezden gelerek odasına kapandı kelimeleri tekrarlamaya çalıştı bu gece duyduğu
veya ettiği ne kadar kelime varsa.Annesi her zaman yapmadığı bir şekilde kapıyı çalmadan içeriye girdi, sert hareketlerinden sinirli olduğu belli oluyordu
- Neden geliyorsun bu saatte Esma dedi, Cevap alamadı.
- Uyumadığını biliyorum Esma bana cevap ver, Korayın yanından geliyorsun biliyorum, Bir duyan olsa bir gören olsa ne der helede Korayın
sen beni öldürecekmisin kızım senin ne işin var bunların içinde beladan başka birşey gelmiyor işte. Yaşlı kadın boşa konuştuğunu anladı
yıllar önce olduğu gibi bugünde cümlelerinin değersiz olduğunu farketti kapıyı çarpıp çıktı.Esma annesinin çıktığından emin olunca, telefonuna sarıldı.
beklediği bir mesajı aradı telefonda ama bu gecede gelmemişti gene umudu kırıldı.
- Bundan sonra dedi Nuran hanım biraz duraksadı genç damadının karşısında devam etti güçlü görünmeye çalışarak, bundan sonra kızımın benimle
ve babasıyla kalmasını istiyorum dedi.
İtiraz etmeye gücü yoktu genç adamın evlendiğinden beri hayattan bıkmıştı adeta yenilir yutulur gibi değildi son dönem yaşadıkları, Eşini hala
sevip sevmediğini anlayamıyordu sadece çok yorgun olduğunu anlıyordu geçmişi düşününce. Annesini düşünüyordu kalbine inmesinden korkuyordu,
bu hayatta başka kimsesi yoktu işte. Karısı yavaş yavaş deliriyor annesi ise bu olayların üstesinden gelemiyordu, ne kadar güçlü görünmeye çalışırsa
çalışsın annesinin yavaş yavaş eridiğini görmek genç adamı tüketiyordu. Askerden geldiği günü düşündü hayallerini, babasını kaybettikleri bir daha
asla yaşamak istemediği zor günleri düşündü ve annesini, beni boşver diyordu ama annesine bir türlü kıyamıyordu, bu günlere ne zor şartlarda
geldiklerini düşünüyordu.
- Siz nasıl isterseniz diyebildi sadece yorgun bir sesle.
- Tamam dedi Nuran hanım, sen işinin başına dön yavrum ben kızımı alıp eve döneceğim sonra görüşürüz annenede çok selam söyle dedi.
- Tamam dedi genç adam konuşamıyordu kendini suçlu hissediyordu sebebini bilmeden.
Koşarcasına çıktı hastaneden sanki ne kadar hızlı koşarsa kaderinden o kadar hızlı kaçabilecekti, ne tarafa koştuğunu bile bilmiyordu. Yolda bir adama çarptı
durmadı bile, adam arkasından birkaç söz söyledi ama duymadı koşarak kaçmaya çalıştı olanlardan.
Belediyenin hoparlöründen gelen sela sesi durdurdu Fikri amca ile Süpürgeci Bedrinin tavla oyununu, ilçenin en yaşlı söz dinlenir adamlarından Hacı Bakkalın
vefatını duyuruyordu çınlayarak hoparlör. Duraksama on dakika kadar sürdü Hacı bakkal Fikri amcanın akranıydı, gerçi çok iyi değildi araları
yıllar önce bir alışverişte üzmüşlerdi birbirlerini içinde ölümü hissetti keyfi kaçmıştı, hem dargınlık hem yılların tanışıklığ hemde herkesi
bekleyen bu son Fikri amcayı üzdü.
- Duydunmu koca Bedri, Hacıyıda bindirmişler sala. Allah rahmet eylesin.
- Kimi bindirmedilerki hadi gidelim, bakalım belki bir yardımımız dokunur.
- Tamam Koraya söyleyelimde kalkalım dedi Fikri amca.
O sırada koray gömleğinin kollarını ilikleyerek geldi;
- Cenazeye birlikte gidelim baba sevaptır dedi.-
- E hadi o zaman dedi Fikri amca şaşırarak.
Dükkanı kilitleyip Irmak kenarındaki küçük camiye doğru yürüdüler. Yaşayan ile yaşamayanı buluşturan tek yer olan mezarlığa en yakın camii'de
Çok fazlada yoğun olmayan bir katılımla uğurlandı Hacı bakkal son yolculuğuna. Çevresi tarafından pek umursanmayan bu yaşlı adam dualarla uğurlandı.
Hacı bakkalın mezarlık kapısında sıralanmış ailesine baş sağlığı dilemedi Koray. Hacı Bakkalın büyük oğlu Hamit koşarak yanına geldi Korayın.
- Sendemi geldin Koray.
- Evet cenaze namazı kılmak büyük sevaptır dedi.
- Ne kadardır buradasın.
- Çok değil birkaç aydır buradayım.
- Ne, birkaç aymı, neden bizim haberimiz yok.
- Hangi geldiğimden haberiniz oldu veya geldim diye ne zaman birşey yaptınız dedi koray ve hızlı adımlarla uzaklaştı mezarlıktan.
Hamit donakalmıştı arkasından seslenmek istedi ama sesi çıkmadı şaşkındı ve korkmuştu açıkçası. Yılların verdiği beklenilen bir korku gibiydi
ve bugün yüzleşmişti işte. Eyvah ki ne eyvah dedi. Sıraya tekrar girip taziyeleri kabul etmeye devam etti.Koraya nakmaya devam ediyordu
uzaklaşarak giden bu adamın kendisi yavaş yavaş küçülüyordu ama endişesi büyüyordu Hamitte.
- Bundan sonra burada bizimle kalacaksın dedi Nuran hanım kızına, orta yaşlarını henüz geçmekte olan bu kadın kızının bu hali karşısında çaresizdi
Böylesine canlı böylesine içten ve herkes tarafından çok sevilen, el bebek gül bebek büyütülen kızının bu halini kabul edemiyordu.Bir anne için
ne zor dedi ve kendisi içinde sabır diledi. Herşey çok zor olacak dedi ikimiz içinde kızım ikimiz içinde. Kızı ise kireç taşına dönmüş yüzü ile
pencereden uzaklara bakıyor tek bir kelime dahi etmiyordu son çığlığından sonra sesini kimse duymamıştı genç kadının. Suskunluğunu
bozacak tek bir şey söylememişti. Kocası babasını kaybedeli daha bir hafta olmuştu, adam kızına ve babasına aynı anda yanıyordu. Geç saatte geldiği
evden erken saatte çıkıyor hiç kimse ile konuşmuyor, evde yemek bile yemiyordu. Nuran hanım kızının ve kocasının acılarının ortasında tek başına
kalmıştı. Mutfağa gidip tekrar ağlama krizine girdi. İçi yanıyordu.
devam edecek..