Ekmek Kavgası

İşten yorgun gelmişim...
Yorgunluğu tüm iliklerinizde hissettiğiniz zamanlardan biri...
Kolunuzu kaldırmak istemezsiniz, yemek yemek bile büyük bir güç sarf etmektir... Lokmayı ağzınıza götüreceksiniz...
Çiğnemek de var değil mi? Ne zordur! Karnınız açtır hâlbuki...
Çok yorgunum diye bağırmak gelir içinizden ama yoktur o güç...
Neden böyle yoruldum diye düşünürken, anlarsınız yaşlandığınızı belki de...
Bu yüzden midir ki bu yorgunluk?
Bilmezsiniz...
Televizyonu dalgın seyrediyorum bu düşüncelerle. Ne seyrettiğimi bilmeden, sabahtan beri yorduğum beynimi boşaltıyorum...
Ta ki o acı fren sesini duyana kadar...
Evim işlek bir cadde kenarında... Minibüs ve otobüslerin inanılmaz gürültüsü ile dolu gün boyu... Özellikle minibüsler... Neden bu kadar kornaya basarlar? Yol kenarında ki her insanı sürekli taciz ederler... Haklı bir kavgaları vardır bilirim... Ekmek kavgası... Gene de kornalar! Bazen dayanılmazdır!
Fren sesi...
Bu sesten nefret ediyorum!
Kim nefret etmez ki!
Bu sesi duyduğunuz da hemen kapatırsınız gözlerinizi... Göreceklerinizden korkarak...
Gözlerimi açtım ve hemen balkona koştum...
Bir araba yolu ortalayarak durmuş, tam önünde de iki kişi yerde yatıyor...
Akan kanların kızıllığı, sokak lambalarının altında parlıyor adeta...
İkisi de kımıldamıyor! Ölmüş olabilirler mi?
Birkaç saniyede beynime üşüşen bu düşüncelerden kurtularak, hemen telefona doğru koştum..
Hangi numaraydı! Hızır acil... Beynim durmuş, ellerim tuşların üzerinde panik içerisinde geziniyor.. -Doğru rakamlar neydi?
- 112 anne!
Kızımı seviyorum!
Çeviriyorum.. Düşmüyor..
Birkaç kez denedim.. Olmadı..
155.... Polis! Evet, onu aramalıyım...
Açan polis memuruna bağırıyorum!
- İki kişi... Yaralı mı ölmüşler mi bilmiyorum! Kaza var! Ambulans lazım!
- Biliyoruz hanımefendi.. Telaşlanmayın kavga olmuş.. Geliyor ambulans...
- Ne kavgası! Kaza değil mi?
- Siz sakin olun! Merak etmeyin ambulans yolda..
Ambulans yolda... Bense merdivenlerden aşağıya koşuyorum... Ne yapabileceksem, onu da bilmiyorum... İlk yardım konusunda ne biliyoruz? Kulak dolgunluğu ve filmlerde gördüğümüz birkaç şey... Kendime küfrediyorum...
Bu arada aşağıya indim... Yaralılara baktım... Onları evirip çevirmek isteyenleri engelledim... Ambulans gene kadar başlarında dikildim gardiyan gibi...
Vee öğrendim...
Geçekten kaza değilmiş!
Pazarcılar kavga etmişler... Tekme tokat birbirlerine girmişler... Yerde acıyla kıvranan, her tarafından kanlar akan bu insanlara, sopalarla vurmuşlar... Hatta birinin söylediğine göre, öyle bir tekme atmış ki, -yolun tam ortasında, çevresi kan gölü olan adamcağızı gösteriyor bu sırada- suratına ve kafasına, ölmemesi mucizeymiş...
Sebep...
Ekmek kavgası...
Ertesi gün kurulacak olan pazarda, yer kavgası...
Şimdi şunu merak ediyorum...
Bu kavga burada bitecek mi?
Kendilerini ölesiye dövüp, arabalarına binerek kaçan kişileri, bu insanlar tanıyor!
Bunun rövanşı nerde bitecek!
Umarım karakolda ve mahkemede...
İnşallah!

30 Haziran 2009 2-3 dakika 6 öyküsü var.
Yorumlar (3)
  • 16 yıl önce

    aslında bunlar birer imtihan,kavga edilmedende ekmek parası kazanılır. yüreğine sağlık.

  • 16 yıl önce

    Yaşamı insanlara o kadar çok sıkıştırıyorlar ki insanlar kendilerine sunulan bu altarnatifsiz hayat çizgisinden gitmek zorundalar.Onlar da dalmış, kapital temelli soğuk insan ilişkilerinin çaresiz akıntılarına. Duyarlı nazik yüreğinize sağlık,mutlulukla kalınız hanfendi.

  • 8 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑👑