Elerki
Bütün gün kafamda bir çuval ve ruhumda hıçkırıklarla beslenen bulutlar; çıkmaz patikalarda gezinerek zar zor akşamı ettim körlemesine. Geceyse; ölüm karasıydı çuvaldan kurtulduğumda ve yazgım, sabaha doğru serinlikte yüzüme ilk çiğle damlayana dek kanayan ruhumun gözyaşlarındaydı. Elbette biliyordum kapkara yürekle çıktığım bu karanlık geceden, kaçtığım taşlaşmış bu kafalardan ve bu sonsuz işkencelerden sonra dönmek yoktu geriye; hâlbuki ben sadece rahat bir nefes almak istiyordum terk edilmişliklerimden dahi medet umarak.
Hayallerimi karanlık yollarda sahte kahramanların kapladığının farkına vardığımda ise gece karanlığı bakışlarla en ücra köşede öylesine duruyordum bir başıma; bayağıda geç olmuştu hâlbuki. Yine de -hele bir geçeyim- diyordum karanlık çöken ormanı ancak izin vermiyordu hain, gaddar ve nobran egemen; ben yine de kararlıydım geri çekilmemeye dogma bir inatla. Sırtımı dönüp duvarlara bir yanımda masmavi boğaz, diğer yanımda özgür orman ve her yanımda akil dostlarımla. Kimi zaman çıkıp geri gelse de hüzün, yeter ki bir daha eğilmeyeyim diyordum çok eylül öncelerinden; avcumda sımsıkı tuttuğum yeminle ve hayallerimin önündeki kelepçelerle kırık kapılar onarılırken.
İşte böyle Atsız, yine böyle bir yağmur ertesiydi ve yine birçoklarının yedi renkli buhar olmuş gözyaşları vardı gün ışıklarında; göğün mavi karanlıklarında hayat kor şimşeklerden nabız alırken. Gök gürültüsü olmuştu şaşı bakan korla yıkanmış buğu, ölüm göz kapaklarından süzülüyor ve kıskanç bir damla olup gizlice eriyordu; hoh deyince ismin kendiliğinden belirecek gibiydi camda Nazım. Buhar kaplı pencereden gördüğümse sadece bulutların ardında birden seğiren güneşin ilk ışıklarıydı, hani bu ışıklarla toprağıma sen can verecektin Elerki, nerelerdesin; sen böyle aymaz gezerken, kirpiklerinin altında bakışları donan nice Uğurlar, Bahriyeler; masmavi Deniz’de dalsız bir yaprak olup özgürlüğün rüzgârında süzülerek bu toprağa can verirler.
Ey kam! Hani yeniden umut çiçekleri açacaktı gün ışıyınca ovalarımda. Al işte, yine gonca veren dallara derin bir hüzün bastı. Nereden geldi bu yedi renkli ölüm gökkuşağıyla kirleterek her şeyi; her yerde zehir var ve her yer beton; kafa gibi mikroplar var her makamda ve şarkılarda. Naylon dereleri akıyor artık çöp konteynırlarından denizlerime, petrol deryasından havaya ölüm, toprağa kirlenmiş insanlar yağıyor; her yerde boş kovanlar ve atık şarjörlerin sesleri kalan rüyalarımda.
Elerki, bir rivayettir ki bu şarkılar arasında serkeş ışıklar gece kuşunun sesini dağıtırken ıtır kokusuyla buram buram, suların kararan diplerinde oynaşan minik kırmızı kuyruklu bir balıkla “Orhan Veli” göz göze gelmiş. Heyecanla avurtlarını şişirip, gözlerini büyüterek balık ona seslenmiş:
"Şu köşedeki çalının dibinden çıksa bir şair
benim yerime okusa davudi sesiyle şöyle tane tane
sakin sakin
ve özgürlüğün anlamı hançeresinde.”
Artık üzülmüyorum, dün fark ettim ki sert bir dalgayla kabaran Deniz, her gün içinden yeni bir ağaç kabuğu çıkartıyor. Çürüyen gövdesinden epey zaman önce ayrılmış kabuklar – aynı benim gibi – suda bir takım harfler çiziyor döne döne. Akreple yelkovanın arasında öğütülen en güzel aşkları ve sınırlarını aşan hayalleri bu harflerle yazıyor zaman ve sadece bu yazdığı satırlar kalıyor gecenin sonsuzluğunda.
Artık korkmuyorum ve özgürüm yurdumda; ay yüklü turkuaz bir gece varken üstümüzde yıldızlarla bezeli ve kızıl berrak bir gökyüzü; sarı saçlı, mavi gözlü…
Bu yazı.. İçimdeki ölü şimşeği alıp yerine bir gök heyecanı bıraktı. Var olsun kaleminiz. Sevgiyle..
Kimi zaman yıldızlar vardır gökyüzünde, karanlıkları aydınlatan, bazen kaybolur bazen gözükürler ve gözüktüklerinde dünya da aydınlanır insanda... O iyi insanlar o güzel atlara binip gitseler de, geriden gelecek nice yıldızlarda olacaktır... Yaşanacak ve yaşatılacak Elerki...
Hergün yeni bir dirençle , Merhaba hayat ,
Kutlarım Levent bey.
İnsanın içini ferahlattı yazınız çokça tebriklerimle Enver bey
Tebrik ederim Enver Bey. Ne güzeldi. 🍀 Gününüz güzel geçsin.