Emine Bacı

Sevgili Dostlar aşağıdaki öykü henüz yayınlanmayan "Dokun Bana O Kadar Kolay Ki" romanımda geçen hikâyelerden biridir.

* * *
".......

Süreyya bu konuları değiştirmek istedi:
?Hey millet dinleyin, Gürcan'dan rica edelim, bize Emine bacının anlattığı gerçek yaşam öyküsü olan Zühtü ile Zarife'yi anlatsın? dedi.
Feride sessiz kaldı. Arzu ile Neriman rica ettiler. Gürcan Süreyya'ya döndü, ?Tamam, önce konuğumuz iki bayana Emine bacıyı tanıtayım? dedi:
Emine bacı fakir bir köylü kızı; dört-beş yaşlarındayken, ?al bunu götür? demişler Feride'nin babasına. O da alıp İstanbul'a getirmiş. Feride'nin ailesi içinde büyümüş. Feride'den büyük, o nedenle abla olmuş, hizmet etmiş. Eğitimi yok; cahil... Bu durum bir başka konu, başka bir sorun; bu meseleyi geçiyorum. Otuz yaşlarında evlendirmişler. Adana'nın varoşlarında bir yere yerleşmişler. Arada bir geldiğinde tanığı olduğu ya da duyduğu hikâyeleri anlatır. Şimdi ondan bir hikâye anlatacağım. Taklit kabiliyetim yoktur; ama öykünün bazı yerlerini kişilerin yerel şiveleriyle vermeye ve kişileri canlandırmaya çalışacağım.
Alkış koptu ve Gürcan öyküyü anlatmağa başladı:
Behlül Efendi bir büyük kentte temizlik işçisi olarak çalışıyormuş. Kentin varoşlarında bir gecekonduda oturuyor ve sabah akşam devrim şarkıları söylüyormuş. Dünyaya bir oğlu gelmiş ve oğlunun adını Devrim koymuş. Devrim'i çok sevmiş; hem yarınlarda gerçekleşecek tatlı bir düş ve hem de aslan gibi oğlunun adıymış. Karısı Naciye Hanım, ?Senin devrimin benim karnımı doyuracak mı?? diye sabah akşam söyleniyormuş. Behlül efendiye göre ise ?Bir gün doyuracakmış.?
Alev Hanım lüks evlere temizliğe gidiyormuş; neler görüp, neler dinliyormuş... O, alev alev bir kadınmış; çapkınmış. Eğer bir de dili güzel olsaymış villaların temizlikçisi değil hanımefendisi olurmuş. Güzelliğiyle başaramayacağı şey yokmuş. Bir kız doğurmuş. Kızının ismini Banu koymuş. Banu ona göre mutlak çok güzel kız olacakmış, güzelliğiyle etrafı yakacakmış; o güzellikle çok zengin bir koca bulması işten bile değilmiş. Banu her şeye layıkmış. Alev Hanım'ın kocası; filozof geçinen, cahilin enteli, işsizin ve çulsuzun biriymiş. Mirza Efendi hödüğün tekiymiş.
Feride:
- Gürcan, Mirza Efendi için ?cahilin enteli? dedi; bu söylem cahil bir kadın olan Emine bacının söylemi değil, Gürcan'ın yakıştırması; ama önemli bir katkı.
- Yakıştırma değil, yorum! İstersen ben bırakayım sen anlat.
- Hayır, lütfen devam et.
Herkes güldü ve Gürcan devam etti:
Behlül Efendi'yle Alev Hanım komşuymuş; aynı mahallede, aynı sokakta karşı karşıya iki gecekonduda oturuyorlarmış; lakin birbirlerine hoş olmayan duygularla ters bakıyorlarmış; ama karşı karşıya geldikleri zaman sevgili komşuyu oynuyorlarmış.
Zaman geçiyor, çocuklar büyüyor?
Çoğu zaman iki çocuk sabahtan akşama dek birlikte oynuyorlar, birlikte koşuşturuyorlarmış. Daha sonraları saklambaç, evcilik, doktorculuk oynamaya başlamışlar. Devrim'in Banu'ya gösterecek pul koleksiyonu yokmuş; zengin çocuğu değil; o da sokağa atılan dergilerden kesip sakladığı şık giysili erkek ve yarı çıplak kadın artistlerin fotoğraflarından oluşan koleksiyonunu gösteriyormuş.
12 Eylül'den üç - beş ay sonra Behlül Efendi'nin morali bozulmaya başlamış; çünkü birçok devrimciyi toplayıp içeri atmışlar. İşkence gördükleri söyleniyormuş. Dışarıda kalanların bir kısmı birer ikişer tövbekâr olmaya başlamışlar. Behlül Efendi her zaman sesli söylediği devrim şarkılarını sessizce söylemeye başlamış. Sonra, tümüyle devrim şarkıları söylemekten vazgeçmiş. Gözü korkmuş, ?Bunca canavar gibi devrimcinin yanında Behlül de kim oluyor?? diye söyleniyormuş!
Neriman:
- Behlül Efendi korkmakta haklı; ülkemizde yaşananlar devrimden söz edenlerin korkusuz kalabileceği türden değildi. Tabii basından izlediğim kadarıyla...
Herkes bu görüşü onayladı ve Gürcan devam etti:
Aradan iki yıl geçmiş, Behlül Efedendi oğlu Devrim'in adını değiştirmiş; Zühtü koymuş! Zühtü, babasının ismiymiş. Babası, zaten gücenmişmiş: ?Benim adımı oğluna koymadı; torunuma dedesinin ismi yakışırdı,? der dururmuş.
Alev Hanım'ın işleri bunca yıldır tıkırında gitmiş: Evlerin büyük ve küçük beylerinden gizlice dolgun bahşiş alıyormuş; iyi iş yaptığı için de evin hanımından bahşiş alıyormuş; ama giderek işler bozulmuş. Alev Hanım yorgun düşmüş.
Geberesi herif dediği kocası Mirza Efendi ise geçen yıl filozofluğu fazla ciddiye almaya başlamış, bu arada afyonlu şarapları daha çok içer olmuş ve ?nirvana?ya ulaştığını, kör topal da olsa, başını gözünü yararak da olsa, anlatmaya çalışmışmış ve sonunda oynatıvermiş. Fazla yaşamamış, üç ay sonra ölmüş.
Alev Hanım'a gittiği evlerin hanımları mırın kırın etmeye başlamışlar. Beylerin bahşişleri kesilmiş. Eskiden evin beyleri: Alevim der dururlarmış; şimdi kaçıyorlarmış. Bu durumu hiç anlayamamış. Soyunup giyinirken aynanın karşısında memelerine, kalçalarına bakıp el sürüyor, neyim eksildi ki, deyip hiç eksilen yanının olmadığı sonucuna varıyormuş; ancak ellerinin eski zarif halinin kalmadığını itiraf ediyormuş. ?Bu kadarcık fark önemli değil; elhamdülillah, her şeyim yerinde? diye düşünüyormuş. Boynundaki kırışıklıklarla göbeğinin çevresinde beliren adacıkları hiç görmüyormuş. Eskisi gibi temiz iş yapmadığını ise hiç düşünmek istemiyormuş.
Günler, yıllar geçmiş?
Banu on üç yaşına girmiş; artık ne olacaksa belli olacakmış; ama bir türlü güzelleşememiş. Sıradan bir kızmış. Dili anasından daha kötüymüş. Alev Hanım zaman zaman gözünü Banu'ya dikiyor, düşlerinde onu geliştiriyor; boyunu birazcık daha uzatıyor, memelerini ve kalçalarını büyütüyor; fakat bu Banu'dan düşlerindeki Banu bir türlü çıkmıyormuş. Bir gün bu düşüncelerle bunalmış, kızının adını değiştirmiş: Zarife koymuş. Zaten anası kızıp duruyormuş: ?Benim Alev hiç mehel bilmez; o kıza anneannesinin adının konması icap ederdi,? der dururmuş.
Arzu araya girdi, önce masada oturanlara soran gözlerle baktı ve sonra:
- Yazık, çocukların isimlerini neden değiştiriyorlar ki?
Feride:
- Korktuğu için oğlunun ismini değiştirdi: ?Devrim? tehlikeli bir sözcük! Alev Hanım ise kızının güzel, artistler gibi olacağına kendini inandırmıştı; suçlu aradı ve güzelleşemeyen kızını suçlu buldu ve intikamını aldı. Bir yönüyle onun kurtuluşu kızı Banu'ya bağlıydı ve kurtuluş yolu kapanmıştı. Ben böyle yorumluyorum; tabii, gerçekleri bilemem.
Gürcan:
Zarife on dört yaşından sonra gelişmiş, on beş yaşındayken on sekizinde gibiymiş. Ama gene anasının düşlediği bir yıldız değilmiş. Zarife'deki fiziksel gelişim seksinde de kendini göstermiş. Bir gün Zühtü'nün artist koleksiyonuna bilmem kaçıncı kez bakarken düşlerinde oluşturdukları karıkocacılık oyununu oynamaya başlamışlar ve olanlar olmuş. On beş yaşında hamile kalmış. İki züğürt evlenmişler; imam nikâhı yapmışlar, on sekizine gelince resmi nikâh.
Behlül Efendi ile Alev Hanım dünür olmuşlar; ama gene dost olamamışlar. Fırsat buldukça birbirlerini iğneliyorlarmış, Alev Hanım Behlül efendiye: ?Senin devrimin ne zaman olcek?? deyince o da, ?İşler kötü galiba; küçük beyler bahşiş vermeyo mu?? diye soruyormuş.
Zühtü ile Zarife'nin evlilikleri kör topal yürüyormuş. Zühtü, babasının verdiği üç beş kuruşla pazarcılık yapıyor, Zarife ise çocuklarına bakıyormuş. Şimdi, üç çocukları varmış: Beş yaşında, dört yaşında, üç yaşında.
Gürcan durdu, etrafına bakındı, içkisinden bir yudum daha aldı ve ?çok beklediniz, asıl konuya şimdi giriyorum,? dedi.
Feride:
- Öyküye yeni giriyor. Şansınız varmış, bu tanıtımı daha da uzun tutabilirdi.
- Bir daha ki sefere söylediğin gibi yaparım.
Arzu:
- Ama Feride böyle çok iyi oldu; çünkü biz kişileri tanıyabildik.
Feride:
- Evet, haklı olabilirsin. Şimdi gerçekten güzel bir komedi başlayacak.
Gürcan:
Bir gün akşam Zarife üzgün ve kırgın görünüyormuş:
- Ülen Zühtüü!.. Zühtüü!.. Bana bak len, yetti bee!..
- Noldu gız Zarife?
- Burama gada geedi, tak dedi be, yetti len!
- Öncem doğru konuş, kafamın tasını attırma; bi kodum mu, bi de yer gor!
- Sıkı mı? Hade! Go bakalım! Başka şe... deyosan emme... gene, s'ittir len, nerde o günle, üç gün olyo; ne oynaştığımız va, ne moynaştığımız. Emme işin aslı o değel, beni bi yıldır, bi sinemaya bilem götürmedin.
- Tüh len, azgın garının, azgın gızı; len ne güze söyleyon üç gün oldu deye. Emme, madem öle deyon, hadi gee!.. Gee gıız!..
- Nah len, gelmeyom işte. İş bedavaya geedi mi, hemen gel deyon. Bi yıl va bi sinemaya bilem götürmedin len! Laf oraya geedimi, annameyon. Bi sinemaya gidip bi güze ağleyemedim. Sen ne biçim herifsin len, erkek kısmı garısını bi sinemaya bilem götürmez mi?
Süreyya kahkaha attı. Gürcan, Zühtü rolüyle devam etti:
- Elin garılarına, elin adamlarına bakıp ağlecende nolcek? Gül gız... gül! Bilyonya gülünce gamzele olyo!..
- Başlatma len gamzelenden. Ben elin garılarına, adamlarına ağlemeyom, gerzek herif. Ben kendi gaderime ağlemek isteyom. Sen ne annasın len. Ben orda seni göryom, kendimi göryom, bahtımıza ağleyom. Ağlemeyipte napcektim? Gül! Neye gülem len? Potinsiz kalan çocuğa mı gülem, sabaha beyaz peynir bilem yok, azcık çökelek va, ona mı gülem?
- Gız, son sölediklerin doru emme, gız ağlamek için bi de para mı vecez? Otur, evde ağla; evde ağlenmeyo mu?
- Gerzek diyozda, annameyo herif, ayy, üstüme vama!
Bir süre sonra:
- Zarife gız, sinemaya gidem deyom emme, üç çocuğu napcez, nereye gocez?
- Nereye gocez, nereye gocez? Garagola gocez len Zühtü.
- Ülen avret, dellenme! Çocukla garagola gonumu? Sen bugün azgınlaşmışsın besbelli; Alev garının Banu'su! Gel gız, hani geçen yıl, ben sana ruj muj, allık mallık ve bi de, arkası cıscıbıl ipten mi ne, gırmızı don mu neyim... bi şe almıştım ya; giy, sür sürüştür, saçlanı tara, şöle bi havenen yanıma geee, hade gız!
- Len, sen aklını mı yedin? Şu Behlül Efendi'nin culsuzuna bak sen! Demek garının bi de boyanmışını, taranmışını, cıscıbıl gırmızı donlusunu isteyon? Nah, len! Alan mı? İşimiz yohta boyanacaz, taranacaz, gırmızı cıscıbıl don geyecez; herif de herif olsa bare! Bırak şimdii, sinemadan sonaa leeen... Zühtüüü!
Herkes sesini kesmiş Gürcan'ı dinliyor ve izliyordu; son söylenene içten güldüler. Arzu ve Neriman, Gürcan'ın iki kimliği yerel şivelerle adeta sahneye koymasına hayran kaldılar.
Gürcan öyküsüne devam etti:
- Yav garı, çocuklar nolcek?
- Deyom yaa len, garagola bırakcez deye!
- Nahaa olcek bu iş?
- Çocukları el ele tutturcez, gatcez önümüze, garagola götürcez, ?Bunları yolda bulduk, evleni kaybetmişle? decez. Çocukları polis efendi gardeşimize bırakcez, hemen gidcez, fazla gonuşmadan toz olcez. Önceden çocukları da korkutçez; heç gonuşmecekler. Sinemadan çıkınca çocukların evleni bulduk decez, çocukları alcez.
Öyle yapmışlar...
Neriman heyecanla:
- Nasıl olur, dedi.
Arzu:
- Olmuş Nerimancığım. Bu işin nasıl oluru yok.
Gürcan:
Karakolun kapısındaki polise, bunlar evlerini kaybetmişler, biz tanımıyoruz; çocuklar sokakta telef olmasınlar diye alıp geldik demişler. Kapıdaki polis memuru, ?Gelin bakalım demiş,? el ele tutuşmuş üç çocuktan birinin elini tutmuş, amirin odasına yönelmiş; Zühtü ile Zarife hiç ses çıkarmadan arkalarını dönüp hızla uzaklaşmışlar. Polis memuru amirinin odasına girdiğinde onlar çoktan köşeyi dönmüş sinemanın yolunu tutmuşlar. Polis memuru amirinden zılgıtı yemiş. Çocuklar konuşmamışlar, polis amcalarının gazozunu içmişler gene konuşmamışlar. İki kafadar aceleyle sinemaya gelmişler. Biletlerini ve bir torba da patlamış mısır alıp girmişler. Zarife ?Eyi gedik, tam zamanı? demiş, biraz bakınmışlar, duvarlarda filmlerden afişler varmış, bir süre sonra salona girip oturmuşlar.
Film başlamış: Yabancı filmmiş; genç ve çok güzel bir kadın büyük bir işyerinin patronuymuş, yanında çalışan genç ve yakışıklı adama asılıyormuş. Zarife zaman zaman iç çekip ?Ah, ah, kara talihim? diye mırıldanırken iç dünyasında Banu oluyormuş; Banu da patron oluyormuş ve bu hülyalarının sıcaklığında yüzerken Zühtü, ?Ne ahleyon kız Banu,? deyip onu dürtüklüyormuş; ama Zühtü de kendini patrondan sonraki birinci adam yerine koyuyor, hülyalara dalıyor; ama hiç iniltili sesler çıkarmıyormuş. Filmin ikinci bölümünde patron kadın iyice azmış, adama saldırmış. Kadın adamın bacakları arasında yere diz çökmüş; görüntüde sadece adamın göğsünün üst kısmı varmış, kadın görüntüde yokmuş. Daha sonra görüntüde sadece adamın yüzü kalmış; gözleri yuvalarından fırlayacak gibiyken birden gözlerini kapatmış; hızlı ve derin nefes almaya çalışıyormuş; aşırı heyecanlıymış. Zühtü de heyecanlanmış. Adam garip sesler çıkarmaya başlamış? Zarife başını Zühtü'nün boynuna doğru getirmiş, Zühtü'nün kulağına dudaklarını dayamış: ?Len, bu garı napyo? demiş. Zühtü, ?Sen bilmezsin, annamazsın gız!? diye yanıtlamış. Zarife çok bozulmuş; başını çevirmiş, ?Niden bilmez mişim? Her bişeyi bilirim; asıl sen bi şeycik bilmeyon Devrim Efendi? deyip filmi izlemeye devam etmiş.
Gürcan anlatırken bazı söylemlerden Feride'nin yüzü gerginleşti. Bu durum Arzu ile Neriman'ın gözünden kaçmadı; ama söylenecek bir şey yoktu. Aslında Gürcan'ın anlatımı güzel, hoş ve doğaldı.
Gürcan anlatımını sürdürüyordu:
Film bitmiş, sinemadan çıkmışlar, hiç konuşmuyorlarmış, ağızlarını bıçak açmıyormuş; belli ki her ikisi de kendi hülyalarına dalmışlar. Evlerine gelmişler; Zühtü bir sandalyeye oturmuş, Zarife yatak odasına girmiş, uzun süre ses seda çıkmamış ve sonunda seslenmiş:
- Len Zühtü, gelmeyon muu? Bekleyom leen!
Zarife taranmış, boyanmış, ?cıscıbıl kırmızı ip? donunu' giymiş, yatağa sağ yanı üstüne uzanmış, sağ kolunu kıvırarak elini saçlarının altından boynuna koymuş, üstteki sol bacağını kıvırmış, sol kolunu ve elini havaya doğru kaldırmış; dudaklarını otuz üç yapmış, şuh tavırlarla Zühtüsünü bekliyormuş.
- Gelyom gız, patlama!
Zühtü hızla oracıkta soyunmuş, hazır ve nazır vaziyette; ama sallana sallana, kendi hülyalarıyla yatak odasına girmiş, şaşkın bir tarzda duralamış, yanlış yere mi girdim telaşıyla bir adım gerilemiş, sonra kafasını kaşımış...
- Gız Zarife sen min?
- Ben Zarife deelim, akıllım; ben Banu'yum! Alev Hanım'ın Banusuyum!
Zühtü yatağa balıklama atlamış; fakat birden doğrulmuş:
- Gız Zarife çocuklaa neede?
- Çocukla mı? Uy anam; essah yaa, çocuklaa neede! Çocuklaa garagoldaa!

Gürcan, öykünün bittiğini, selamlamak anlamında başını öne eğerek, belli etti, sonra içkisini aldı, yudumlarken Arzu'yla Neriman ayağa kalkarak Gürcan'ı canı gönülden alkışladılar ve hepsi ?Emine bacı sağ olsun, Gürcan sen de sağ ol!? dediler. Gürcan başarılıydı; öykünün anlatıcısı, yorumcusu, Zühtü'sü, Zarife'siydi."

11 Eylül 2008 14-15 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)