Epitaph - Mezar Taşı
Disko Roof altı katlı, eski, ama şehrin oldukça lüks bir semtinde yeralan, tanınmış bir otelin çatısındaydı.
Cumartesi günü öğleden sonra yaptığı matineler, gece çıkamayan baskıcı ailelere mensup gençler de gelebildiğinden, çok kalabalık olurdu.
Flört eden çiftler,üniversiteli arkadaş gurupları diskoyu akşam yediye kadar tıkabasa doldururlardı.
Bu matinelerde köşedeki müzik kabininde, disk jokeylik yapan çok yakışıklı, uzun, dalgalı saçlı genç adama, bir sürü genç kız hayrandı. Hatta sadece ona daha yakın olabilmek, tavlayabilmek için gelen genç kızlar bile vardı.
Oldukça güzel sesli, yetenekli ve gelecek vaad eden bir müzisyen olan genç adamsa, etraftaki kızlarla pek ilgili görünmezdi.
Onun ilgi alanı müzikti. Amacı, piyasada iyi bir yer edinmek, meşhur ve zengin olabilmekti.
Bir gün yine kabinde müzik çalarken, yanına bir genç kız geldi ve King Crimson'dan, Epitaph adlı parçayı çalmasını rica etti.
DJ parçayı çalmaya başladı. Kız kabinden çıkıp, karşıdaki masanın etrafındaki koltuğuna oturdu. İçtiği içkiden yarı kapanan siyah gözlerini, DJ e dikmişti.
O bakışlarda insanı ipnotize eden birşeyler vardı sanki, genç adamın engelleyemediği ayakları, genç kızın önünde durdu.
-Benimle dans eder misiniz?
Genç kız elindeki cin tonik kadehini masaya bıraktı, güçlükle koltuktan kalktı. Genç adamla dans etmeye başladılar. Müziğin ve genç kızın kara büyüsü,siyah, kırmızı kadifelerle dekore edilmiş,renkli ışıklarla hareketlendirilmiş kulüp havasında, genç adamı korktuğu ama, engelleyemediği bir yolculuğa çıkarıyordu.
Parça bitti, adam genç kızı istemeye, istemeye oturduğu masaya bıraktı. Onunla sonsuza kadar dansedebileceğini anlamıştı artık!
Her cumartesi matinesini iple çeker olmuştu.Kız aksatmadan kulübe geliyor, ya dans ediyorlar, ya da kabinde gidiş saati gelene kadar birlikte oturuyorlardı.
Epitaph umarsızca tüm gerçekliklerden ve mantıktan uzak yaşanan aşklarının parçası olmuştu.
Aşkı giderek büyüyen bir yangına dönüşen adam, sorduğu soruların ya geçiştirildiğini ya da yanıtlanmadığını fark ettikçe, hırçınlaşmaya başlamıştı.
Çok sevdiği müziği ve idealleri bile ikinci plana düşmüşlerdi onun için. Gündüz, gece sadece kızı düşünmeye ve düşünürken de içmeye başlamıştı.
Birbirlerine verdikleri randevular daha sıklaşırken, adamın kışkançlık krizleri ve alkole olan düşkünlüğü de artmaya, tutkulu aşkı, kızı yavaş, yavaş boğan bir girdaba dönüşmeye başlamıştı.
Genç kız anlamıştı. ilişkileri çok zor, hatta imkansızdı. Adamı çok sevse de bu hastalıklı ilişkiden kurtarmalıydı kendini.
Ağlayarak son randevuya ve kulübe bir daha hiç gitmeme kararı aldı.
Adam deli gibi heryerde aradı onu, sonsuz kereler ettiği telefonlara yanıt alamadı. Aslında onun hakkında ne kadar az şey bildiğinin de farketmişti.
Birkaç yıl kendine gelemedi. Ama, zaman her türlü acının ilacıydı. Gönlünü müziğine verdi tekrar.
Ve hızla ilerledi.
Onu acılara boğan aşkı, milyonlar satan şarkılarına ilham kaynağı olmuştu.