Erken Kayan Yıldızlar
Bir ilkbahar akşamı Orta Karadeniz'in iç kesimlerinde Yeşil ırmağın hayat verdiği topraklar üzerinde kurulmuş Anadolu'nun güzide şehri Tokat'ın Turhal İlçesinde bulunan mesire alanında gün batımını seyre dalmıştım. Doğal bitki örtüsünün yeşilliği bürüdüğü alanda ki kuş seslerinin değişik tonlarda tabiata sunduğu ahenk öylesine etkilemişti ki yaşadığım dakikaların hazzını kelimelerle ifade etmek mümkün değildi. Yeşil vadinin kenarındaki ormanlık alandan yayılan bol oksijenin verdiği huzurla ortamın esrarengiz büyüsünde kalarak, bir sevda türküsü tutturup doğaya teşekkürümü ilettikten sonra oturduğum yerden kalkarak mesire alana birlikte gittiğimiz arkadaş gurubuna doğru yöneldiğim sırada çiğ köfte yoğurmakta olan Naci'nin haklı sitemiyle karşılandım.
-Ali Abi neredesin yahu! Cenaze yerinden farkı yok şu cennetin, bunlara on kelimelik soru soruyorum iki kelimelik cevap veriyorlar. Sohbetlerine doyulmuyor hele yanıma gel al şu dertliyi kucağına platonun derinliğini yırtacak bir türkü çığırda kulağımızın pası açılsın hadi be gurban demesi üzerine,
Bağlamayı arabanın torpido gözünden çıkaran Mustafa bana uzatırken,
-Öncelik bende kusura bakmayın arkadaşlar; Ozanım açılışı istediğim türküyle yapacaksın yoğsa akordunu bozarım diye şakayla karışık istekte bulunduktan sonra, gülümseyerek elinde tuttuğu bağlamayı bana uzattı.
İlk olarak Mustafa'nın talep ettiği 'Felek bana etmediğin ne kaldı-Neyine merhaba neyine selam' Türküsünü ve arkasından koro halinde sıra gecelerine taş çıkartırcasına yöresel ezgilerimizden demetler söyledik.
Sofrayı donatan Murat'ın el becerisiyle yaptığı soğuk meze ve salatanın yanında Naci'nin çiğ köfte kıvamı o akşamın seçkisiydi. Bir ara Naci sazı kucağına alarak; ?Buna dertli diyorlarmış herkesin derdini alır, her perdesinde ezgi yaparmış. Benimle neden konuşmuyor? Yoksa canı dem mi istiyor? Abi bunun sırrı nerede? Derdi paylaştığına göre mutluluk da aşılar mı? Diye sorunca
- Hafifçe döndüm gülümseyerek; ?Mutluluk insanın beyniyle ruhunun kesiştiği yerde arkadaşım dedim. Bir servet içinde onca mutsuz, bir kare içersinde onca mutlu yaşar. Neyi istediğine neyi dilediğine bağlı' deyince Derin bir iç çekip ?Abi çok mutsuzum. Bilmiyorum? İçimde yaşam sevinci yok. Aylardır sağ ayağımda bir ağrı var. Sanki çekiliyor damarlarım.' Deyince,
-Rahatsızlığın ciddi olabilir bir doktora başvurdun mu? Diye sordum
-Yok be abi geçer diye hep erteledim demin köfte yoğururken sızı nüksetti bense bilirsin ufak tefek acılardan yakınacak birisi değilim. Ayağa zorla kalktım git gel yaptım belki sızı dağılır diye ama ne çare susuz şu meretten aldım sızımı kessin diye o bile fayda etmedi. Diye sözünü bitirmeden
-?Bak arkadaşım sabah ilk işimiz seninle uzman bir doktora gitmek sağlık ertelenmez. Belki de bu rahatsızlık ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir'.Dedim!
-Naci! ?Abi içini rahat tut acı patlıcanı kırağı çalmaz, bak şimdi bir sigara yakayım hele bir bardak dem daha doldurunca kibrit gibi kesilir' dedi ve gülümsedi.
Ertesi gün Naci'yi yatağından kaldırdım. Kahvaltıyı dışarıda yaparız dedim. Arabama alarak Tokat devlet hastanesine götürdüm. Dalında uzman bir doktorun adresini alarak yazıhanesine gittik. Doktor hastayı dinledi ve muayene etti derhal tahliller istedi. Akşam 15.00 sıralarında bana yönelik Ali Bey hastaya bir şey söyleyemedim genç birisi ciddi bir hastalıktan şüphe ediyorum. Genç ağzım hiç varmıyor. Bunun üniversiteye gitmesi ve orda bir dizin sağlık kontrolünden geçmesinde yarar var demesi üzerine birlikte doktorun odasından çıktık. Çınaraltı bir kahvehanenin önüne aracımı çektim. Çay içerken bak arkadaşım doktor kesin bir tanı koyamadı. Bazı tahliller burada yapılamıyormuş senin üniversiteye gitmen şartmış dedim. Naci derin, derin iç çekti ve ufka doğru süzerek baktı. Yoksa yolcu muyuz Abi? Bu adamda amma attı ha dedi. Garsona dönerek...
-Çayları tazele yakışıklı? Bana şekersiz getir. Diye seslendikten sonra; ?Ali Abi yolun sonu gözüküyor mu? Sen ne dersin' deyince İçim öyle doldu ki gözyaşımı göstermemek için geriye dönüp elimin tersiyle silmeye çalıştım. Ha bir ağlamadığın kaldıydı. Kalk ben turp gibiyim. Doktor'u gördü ağrısı kesildi. Diye bana teselli vermeye çalışırken yere bastığı sağ ayağının üzerine tam basmadığını sekerek yürüdüğünü fark ettim.
-Pazartesi sabahı İstanbul'a sevkini yaptırdık. Refakat etmemi istemedi. İstanbul'da görev yaptığını yabancısı olmadığını ayrıca akrabalarının kendisini yalınız bırakmayacağını söyleyince otogardan bindirdik ve gönderdik. Üniversite de bir dizin sağlık taraması sonucunda korkulan gerçek ortaya çıkmıştı. Doktorlar tanıyı koymuşlardı hasta ilik kanseri...
Gittiği günün ikinci haftasını doldurduğu akşam saatlerinde bir telefonla irkildim. Karşımda ki ses ?Ali Abi yolun sonu göründü. Ölüyorum, doktorlar fazla şans tanımıyor en fazla üç ay ömür biçenler bile var' Demesiyle oturduğum bankta dona kaldım. Dilim kekelemeye başladı. Boğazımda düğümlendi sözcükler. Teselli amaçlı;----- ?Bak kardeşim Allahtan ümit kesilmez. İnsanın kalesi beynidir. Orayı teslim etme. Kuşatamayan düşman yenilgiyle geri çekilir. Muzaffere erenlerden olursun. İnşallah yeneceğiz bu hastalık seninle doğmadı. Yeter ki ümidini kesme' Dedim ve telefonu kapatırken ?Abi ben burada 15 gün daha kalacağım seni arar gelişmelerden haberdar ederim dedi.'
Yirmi gün sonra İstanbul'dan dönen Naci'yi otogardan almaya gittiğimde tanınmaz halde buldum geçen bir aylık süre yok oluşun haberci siydi sanki. O canlı, güler yüzlü, hareketli insan gitmiş durağan düşünen ,kendi dünyasına kapanmış bambaşka bir kişilik gelmişti sanki...Çare denilen ot türevlerinin hepisin de derman aradı.Ailesi üfürükçü hocalardan bile medet umdu.Ama ne çare günden güne kötüye gidişin önüne geçilemiyordu.Acılarını aldığı yüksek dozajlı uyuşturucu hapları bile kesmekte zorlanıyordu.Son çare umuduyla İstanbul'da ki doktoruna götürmek için yola çıktığımızda çok geçti. Havaalanına yetiştiremeden son nefesini verirken elimi sıktı. Bak yolun sonu burası Abi dedi.
Gözyaşları yanağından süzülürken ?Çocuklarıma amcalık yap. Onları boynu bükük bırakma. Gözetle emi. Sana vasiyetim say. Beni de unutma hayır dualarını eksik etme. Hakkını helal et dedi'.Avucunda ki sıktığı kâğıdı bana uzatarak bunu oğluma ver dedi. Ve Hakkın rahmetine gözlerine yumdu.
Özel aracı kapının önünde durdurduğumuzda haberi alan tüm yakınları feryat ve acıyla naaşa sarıldılar. O gün benim için yaşamın ne denli kısa bir yol olduğunun bilincine vardığım ve bir dostu kaybetmenin acısının ne kadar büyük olduğunu hissettiğim bir gündü. Konuşulan hiçbir şeyi duymuyordum. Sigaramı peşi peşine yaktığım anda Naci'nin eşinin bana hitaben
- ?Abim gardaşını hani kurtaracaktın. Genç yaşta beni dul yavrularımı öksüz bıraktı. Nasıl dayanayım bu acıya söyle' Diye feryatları gözlerimden sel gibi suyun boşalmasına yetiyordu sanki. Toprağa verdiğimiz günün bir hafta sonrası mevlitten sonra aklıma verdiği kâğıt geldi buruşmuş vaziyette olan kâğıdı emanetçi olduğum için vermem gereken rahmetlinin oğlunu çağırdım. Alnından öptükten sonra ?Babandan sana olan son sözler yazılı galiba ölmeden önce bana vermişti al canım dedim' Ve kâğıdı uzattım. Alelacele açarak okudu ve titreyerek boynuma sarıldı.
-?Seni çok seviyorum. Sakın sende babam gibi koyup gitme amca emi dedi.'Duygularımın doruğa çıktığı anları yaşıyordum. İçimden haykırmak geliyordu. Kabullenemiyordum bir türlü. Gözyaşlarımı mendilimle sildikten sonra yeğenime tekrar sarıldım. Elindeki ıslattığı kâğıdı bana uzattı kâğıtta şu sözcükler yazıyordu.
Koca dünya fazla mıydım terazin mi kaldırmadı
Göz koyduğun bu tatlı can otuzunu doldurmadı
Dertli sunam iki yavrum acılarla boğuşacak
Bezirgânın senin olsun bu Naci'yi güldürmedi
Şahin oğlum anan bacın emanettir yaratana
Ali amcan baba dostun sıkıntını hep aç ona
Not: Rahmetlinin ölümünden üç ay sonra tarafımca organize ettiğim bağış ve yardımlarla eşi ve çocuklarının oturacakları siteden bir daire alıp yerleştirdik. Gelinimizin emekli olmasını sağlayarak maddi sıkıntısını çözdük iki yeğenimde şimdi eğitimlerine devam ediyorlar.