Esaretten Özgürlüğe
İşte şimdi ayvayı yemişti. Evsiz barksız, işsiz güçsüz, parasız pulsuz bir başına kalakalmıştı. Hayatta sahip olduğu her şeyi bir anda elinden alıvermişlerdi.
Oysa ki dün gece yatağına girerken başını sokacağı bir evi, yaptığı bir işi, ocağın üstünde bir aşı vardı. Ta ki sabah olana kadar. Sabah olunca her şeyini kaybetmişti. Hem de bir tek sözle:
'Seni azad ediyorum.'
Efendisinin ağzından çıkan bu bir tek söz onun hayatta sahip olduğu her şeyi kaybetmesine yol açmıştı.
Yapayalnızdı şimdi, şu koskoca dünyada ne gidecek bir yeri, ne de kendisine sahip çıkacak bir kimsesi vardı.
Ama gitmeliydi buralardan, çok çok uzaklara gitmeliydi, kaçmalıydı halkın soru soran bakışlarından:
'Niye ki azad etti efendisi bunu?'
Bilerek hiçbir kabahat işlememiş olmasına rağmen kendisinin de sebebini anlayamadığı bir şekilde durup dururken azad edilmesine bir anlam verememiş, kendi kendisinden şüphe eder hale gelmişti.
Kaçmalıydı hepsinden, kendisini kovan efendisinden, kendisine zan ile suç isnad eden halktan ve kendisinden.
Böylece çok uzaklara doğru giden yolda ilerlemeye başladı.
Ancak yolu çok fazla uzak olmadı. Gün batımında, önceleri nereden geldiğini anlayamadığı bir ezan sesi işitti. Şöyle bir etrafında dönerek sesin geldiği yönü tayin etmeye çalıştı. Karşıki tepenin ardından başka her yeri görebildiğine ve camiyi göremediğine göre, ses orada geliyor olmalıydı. Aceleci adımla oraya yöneldi.
Camiye vardığında yatsı ezanı okunmak üzereydi. Cemaate selam verdiğinde içeridekiler hep birden, daha önceden duymadıkları bu sesin sahibini görebilmek için oldukları yerde başlarını kapıya doğru çevirerek selamı aldılar.
Yatsı namazından sonra cemaat musafaha yaparken yabancının etrafında kümelendi.
Herkes bir şey soruyordu:
'Aç mısın?'
'Nereye gideceksin?'
'Kalacak yerin var mı?'
Karnını doyurdular, yatacağı yeri gösterdiler.
'Sabah ola, hayrola.'
Sabah namazından sonra ona külliyeyi gezdirdiler, buranın birçok kimsesize sığınak olduğunu, eğer isterse kendisinin de burada istediği kadar kalabileceğini söylediler.
Kabul etti.
Medresede ilim tahsil etmeye başladı.
Allah' a kul olabilmek için öğrendi, öğrendikleriyle amel etti, talep edenlere öğretti, başka da bir şey yapmadı.
İlim ile derecesi o kadar yükseldi ki devrin padişahı ayağına geldi.