Eyvah Ayakkabılarım
Karadeniz insanı sıkışmış denizle dağ arasında. Deniz kıyısında biraz düzlük. Sonra hemen dağlar başlıyor sarp mı sarp. Ekim - dikim alanları az. Fındık ve mısır senede bir defa alınan ürün. O da fazla güneşten kavrulmaz, fazla yağmurdan çürümezse. Sahil kasabalarında balıkçılık yapılır. Karadeniz cana doymaz. Azar, kudurur, can almadan hırsı dinmez. Kime, neyi şikayet etsin Karadenizli? Gider gurbete, ekmeğini taştan çıkarır yörenin çalışkan, mert, bir o kadar da kanı deli insanı... En çok da inşaatçı olur. Ya da fırıncı. Artık dikme yorgan kullanılmayalı yorgancılığı bıraktı ustaları...
O yıllarda Ortaokul yoktu köylerde. Çoğunda ilkokul bile yoktu ki... Gerçi ne fark eder? Şimdi de yok. Çağ atladık. Taşımalı eğitime geçildi ya, ilkokulların kapısına kilit vuruldu, çocuklar şehre taşınıyor servis araçlarıyla. Çocuklar anlaşmalı restoranlarda ne yiyor, ne içiyor, kaç kalori alıyor kim takip ediyor?
Öğretmen, okulun lojmanında kalırdı. Sadece öğretim değildi işi. Köylüyü de eğitirdi gerektiğinde. Köylünün sağlık memuru, arzuhalcisi, danışmanı, dert ortağı idi öğretmen. Örnek abla, örnek ağabey. Kızlar bayan öğretmen gibi kestirir saçlarını, ya da tarar örerler, giyimlerini taklit etmeye çalışırlar. Erkek öğretmenlerse delikanlılara model...
Göcek' in bir yayla köyündeydim geçtiğimiz yaz. Mahalle içinde bir ilkokulun önünden geçiyordu yol. Gözüm, okul bahçesinde koşturan çocukları aradı, siyah veya mavi önlüklü. Onların kuşlar gibi şen cıvıltılarını. Okulun camları kırılmış, çatısı çökmüştü. Bahçesinde birkaç hayvan otluyordu. Bayrak direğine de bir at bağlamışlardı. Hadi gel de kahrolma... Neden?... Neden böyle kaderine terk edilir o emektar okullar?. Eğitim politikası değişebilir. Fakat bu binalar, halıcılık, kilimcilik, arıcılık, dikiş nakış, bilgisayar veya çeşitli kursların eğitim merkezleri olarak değerlendirilemez mi? Köy kadınları buralarda kendi el sanatlarını sergileyemezler, yaptıkları, reçelleri, konserveleri satışa sunamazlar mı? Okuma yazma bilmeyen yetişkinlere gönüllü öğretmenlerce okuma-yazma kursları açılamaz mı? Hani bir söyle bin işit derler ya, işte öyleyim şu an. Fakat söyleyen de ben, işiten de...
Hani ne derler? "Reşit!...sen söyle, sen işit" Ya da söylediklerini duyan: "Sen, ben, bizim oğlan... "
Aslında bunları yazmak için almamıştım kalemi elime. Ne diyordum? Ortaokul... Ortaokul yoktu çocuğun köyünde. Hiç ayrılası da yoktu baba ocağından. Her gün yürüyemezdi ki o kadar yolu. Tam yedi kilometre. Bir o kadar da dönüşü var bunun. Yağmuru var, karı var ve de kızgın güneşi var. Ayrılacaktı köyünden çaresiz, istemese de. Umutlarını katık edip ekmeğine, korkularını gömdü geçmişe. Eylülde okullar açılacaktı. Bir ev tutulup okuyacaktı şehirde, Adam olacak diye... İyisine paraları yetmezdi. Bir aile yanında kalacaklar, eve biraz da erzak getirecekler, ev sahibi hanım da yemeklerini verecekti üç öğün. Neyse ki yalnız değildi. Ağabeyi iki sene önce başlamıştı ortaokula. Deneyimliydi ona göre. Zeliha iyi kadındı. İşin en iyi yanı da evi okula çok yakındı. Elekçi Irmağının kıyısında, Mandıra denen mevkideydi. Anne gibi davranmıştı ağabeyine. Paraya da ihtiyacı vardı. Bu yıl da açıkta sayılmazlardı bu gidişle.
Kunduracı Naim biraz pahacıydı. Biraz da suratsızdı, laf aramızda... Malları dayanıklı olmasa kimse açmazdı dükkanının kapısını. Çocuğun ablası memur olmuştu o yıl. İngilizlerin: ' Ucuzdan pahalı hiçbir şey yoktur ' atasözü geldi aklına ablanın. Doğru Naim' in dükkanına yöneldi kardeşleriyle. İlk maaşını almıştı nasılsa. Çocuğun gözleri iri iri açıldı. Raflar dolusu ayakkabılara baktı hayretle. Birkaç denemeden sonra buldular ayağına uyanı. En iyisinden bir iskarpin seçtiler. Rengi siyah. Bağcıklı. Yürüdü ileri, geri dükkandaki daracık alanda. Aynaya baktı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Eski lastik ayakkabılar kunduracıda kalmıştı. O an düşünemediler ona hala köyde ihtiyaçları olacağını.
Cumartesi günleri okullar yarım gündü o yıllar. Öğrencilere sanki dernek, düğün. Eve dönüyordu çocuk kilometrelerce yoldan. Otobüs, dolmuş çalışmazdı köylere o zaman. Pazartesi günleri kasabanın pazarıydı. Sadece o gün, sabahtan bir kamyon gelir, toplar götürürdü köylüyü şehre. Akşamüstü de geri. Yetiştin, yetiştin. Kaçırdıysan halin harap. Özel jip tutarsın paran çoksa. Pazartesi okula giderken sorun yoktu neyse ki...
Burnunda tütüyordu annesinin sıcak mısır ekmeğinin kokusu. Ateşte fokur fokur kaynayan naneli mısır çorba da hediyesi. Hiçbir çorba tutmazdı onun yerini. Yazın soğuk, kışın sıcak severdi naneli çorbayı. Utanmasa, bir tencereyi içerdi bir oturuşta... Ne de güzeldi hava Zeliha' nın evinden çıkarken. Sert bir sağanak başladı aniden, Başını kaldırıp baktı gökyüzüne
'Duracak mısın mübarek? 'der gibisinden, Öyle bir niyet çıkmadı rahmetten. Çocuk çıkardı iskarpinlerini, çoraplarını da pek tabi, Çantasına sakladı kıymetli eşya gibi. Pantolonun paçalarını sıvayıp yağmur altında yarım saat daha yürüdü. Çamurlar ayak bileklerinden yukarıda. Çamura razı, taşlar parçalamasa ayak tabanlarını. İliklerine kadar ıslandı da Gönlü razı olmadı yeni iskarpinlerini ıslatmaya. Ne olurdu sanki birkaç gün daha yağmur yağmasa. Yeni iskarpinler de hemen ıslanmasa...
Evin kapısını ablası açtı:
'Aliiii... Ne bu halin? Ayakkabıların nerde?'
'Islatmadım onları' der gibi koltuk atını işaret etti çocuk. Gözyaşlarını tutmaya çalıştı abla, başaramadı. Yağmur devam ediyordu. Yağmura karıştı gözyaşları.
* "Buz Tutan Ateş" adlı öykü kitabımdan. " Tilki Kitap"
Çoukluk yıllarımı hatırladım.Bazı şeyler kısıtlı olunca hayattan daha çok zevk alıyor ama bana göre insan.İnsanın her istediği olunca bu günkü pek çok çocuk gibi her şeyin kıymeti azalıyor.Bilmiyorum benim düşüncem bu en azından.
Çok haklısınız sevgili Murat. O zamanlar olanaklar kısıtlıydı belli kesimlerin. Fakat yine de çok mutluydu çocuklar... Şimdilerde doyumsuz, tüketici, değer bilmeyen çocuklar ve gençler var artık. Çünkü her şeye ulaşmaları çok kolay...
Teşekkürler, öyküye değer katan görüşleriniz için...sevgiler...
güel güzel güzel. eskiler anılar babamda almıştı bana siiyah iskarpin üstü beyaz bir gece onlarla beraber yatmıştım ey gidi günlerim tebrikler kutlarım, naime hanım 👍😏👑
Günün seçkisini ve yazan kalemi kutlarızud83eudd20
Değerli katkılarınız için teşekkürler Ömer bey, Sermin hanım... Duyan yürekleriniz dert görmesin....