Farag Samir -12
Lisanın yalan söyler severim dersin amma
Ne uçarsın semamda, ne konarsın bağıma
Açmamış gül lakaplı bir Venger şaire
Süreme çok heyecanlı, çok sevinçliydi. Serine'ye sorduğu o saçma sapan sorulardan bu kadar önemli bir bilginin çıkacağını hiç tahmin etmemişti. Yağsız kırmızı eti, meyve kompostolarını ve bir de Mayikan çayını sevdiğini öğrenmek elbette değersizdi. Sade giyindiğini her kadın bir görüşte anlardı zaten. Bir pantolon ve bir gömlek dışında bir şey giydiğini görmemişti. Geceleri erken yatıp erken kalkması disiplinli bir hayatı sevdiğini gösteriyordu ama bir prens için bundan daha normal bir şey olamazdı.
Tam Serine'yi o saçma sorularla başından savdığına lanet ediyordu, tam 'Yeter Serine.' diye bağırmak üzereydi ki Serine'nin:
'Tapınağa hiç gitmiyormuş.' cümlesiyle irkilmiş ve
'Ne!' diye tepki vermişti.
Doğru duymuştu Süreme. Samir'in tapınağa gittiğini gören veya duyan olmamıştı. Ayrıca odasında bulunan ve seramikten yapılma Yalon heykeli yere düşüp kırılmış ve prens odasına yenisinin getirilmesini istememişti.
Süreme Turgan'a akşam yemeğini eşi ve oğlu ile birlikte yemek istediğini söylemiş ve bu teklif Turgan tarafından memnuniyetle kabul edilmişti. Balkona kurulan dev yemek masasında üç kişi yemek yiyorlar ve Süreme bu yemekten gerçekten tat alıyordu. Karşısında oturan eşine gülümseyerek baktı ve eşinin yüzündeki ilk şaşkınlığı zevkle okudu. 'Hadi bakalım Turgan. Oku bakalım yüzümü, neden mutlu olduğumu anla anlayabilirsen.' dedi kendi kendine. İlk geldiği gün Turgan'ın böyle bir özelliğinden habersiz olan Süreme zamanla bu özelliğini çevresinden öğrenmişti. Gerçekten de Turgan'ın bu zamana kadar hiç şaşırdığını görmemişti. Mayikanlıların yerlerinin bulunduğu gün heyecanlı bir yüz ifadesi görmüştü. Onun dışında hep karşısındakini anlayan, duruma hakim ve bu yüzden gülümseyen bir yüz görmüştü. İlk kez şaşırdığını görmek çok güzeldi. Prensi öldürme teşebbüsü akim kalmış ve şiddetli bir şekilde tehdit edilmiş eşinin sahte olmayan bir mutluluk ifadesiyle karşısında durmasını anlayamıyordu haliyle.
'Dur hele sen. Asıl birazdan oluşacak şaşkınlıktan sonra nasıl mutlu olacağımı gör.' dedi kendi kendine.
Süreme sağ tarafında oturan Samir'e döndü. Samir yağsız eti bitirmişti.
'Yine ister misin prens?' diye sordu nazikçe. Samir doymuştu
'Teşekkür ederim. Doydum gerçekten.'
Süreme Samir'in yemek hakkındaki fikrini merak ediyordu
'Beğendin mi prens, fazla pişmemiş değil mi?'
Samir gerçekten beğenmişti
'Hayır, fazla pişmemiş. Çok lezzetliydi, teşekkür ederim.'
Süreme memnun olmuştu
"Senin için kendi ellerimle hazırladım.'
Samir Süreme'ye baktı. Şaşırmıştı
'Gerçekten mi. Ellerinize sağlık. Çok lezzetliydi.'
Süreme servis yapan cariyeden prens için Mayikan çayından getirmesini istedi. Turgan Samir'e baktı.
'Mayikan çayı mı?' diye sordu.
Süreme gülümsedi.
'Yüce Farag, oğlunuzun Mayikan çayını çok sevdiğini bilmiyor musunuz. Gerçi ne yalan söyleyeyim. Ben de denedim. Gerçekten çok lezzetli bir çay.'
Samir tastikledi.
'Gerçekten de severim Mayikan çayını. Bence de gayet lezzetli. Tüm Mayikan yemek ve içeceklerinden lezzetli bulduğum tek şey.'
Çay geldi. Samir babasının şaşkın bakışları arasında çayını zevkle içmeye başladı. Süreme'nin sürprizleri bitmemişti.
'Asıl sürprizi sona sakladım prens.'
Samir şaşkın bir şekilde Süreme'ye baktı. O zamana kadar ortada bir sürpriz görmemişti ama bu sürpriz her neyse gerçekten merak ediyordu. Süreme cariyeden hediyeyi getirmesini istedi. Biraz sonra cariye elinde bir araba ile geldi. Arabanın üstündeki hediyenin üzeri örtülmüştü. Örtüyü bizzat Süreme açtı. Yalonun som altından yapılmış ufak bir heykeli vardı. Samir'in içtiği son yudum boğazında kalmış ve genç prens öksürmeye başlamıştı.
Turgan olan bitene bir anlam veremiyordu. Elbette Yalona saygısı sonsuzdu ama bu hediye de ne anlama geliyordu. Süreme Turgan'ın gözlerine zafer kazanmış bir komutan edasıyla bakıyordu. Nihayet hediye olarak bu heykeli seçmesinin sebebini açıkladı
'Prensin odasındaki seramik heykel kırılmış, Samir de yenisini istememiş. Ben de düşündüm, taşındım ve dedim ki ben de prensin yerinde olsaydım seramik bir heykeli kabul etmezdim. O yüzden som altından bir heykelini yaptırıp hediye etmeye karar verdim.'
Turgan beyninden vurulmuş gibiydi. Samir'e döndü
'Odanda şu anda Yalon heykeli yok, öyle mi?' diye sordu. Samir şaşırmıştı ama korkmuyordu. Cevabı geçiştirdi
'Yere düşüp kırıldı. Benim de daha sonra uğraşmaya vaktim olmadı.'
Süreme Samir'in yüzüne baktı. Yalona inançsızlığı o bile okuyabiliyordu. Turgan'ın gözünden kaçması olanaksızdı. Bir adım daha attı Süreme
'Yüce Farag ne diyorum biliyor musunuz? Yarın sabah kahvaltısını birlikte yapalım. Kahvaltıdan önce de birlikte tapınağa gider dua ederiz.'
Turgan da sabahı iple çekecekti.
'Çok güzel olur sevgili eşim. Sen ne dersin Samir?'
Samir umursamaz bir şekilde cevap verdi
'Olur, sabah önce tapınağa gideriz, sonra kahvaltı ederiz.'
Samir izin istedi ve masadan kalktı. Süreme'nin gülümseyen gözleri Turgan'ın şaşkın gözlerine karşı kazandıkları ilk ve büyük zaferi kutluyordu.
En kalın duvar sır duyunca incelir.
Turgan
Samir ertesi sabah babası ve Süreme ile birlikte tapınağa gitti. Faragın emriyle Bunyaman da katılmıştı. Turgan Tanrıların oğlundan razı olup olmadığını merak ediyordu. Hayatında ilk defa tapınakta duadan başka bir işle meşguldü Turgan. Oğlunu takip ediyordu. Samir'in durumdan hiç de memnun olmadığını anlamak için bir Turgan olmak gerekmiyordu. Heykellere birer birer baktı. Duygudan tamamen azade bakışlardı bu bakışlar. Biraz dolaştıktan sonra da dışarı çıkmak istedi. Turgan tam bir şoktaydı. Oğlunun yanına geldi, kulağına eğildi:
'Dua etmeyecek misin oğlum?'
Samir baskıdan ciddi derecede bunalmıştı
'Senin bu bakışların varken nasıl huzurlu bir şekilde dua edebilirim ki. Daha sonra gelir dua ederim.' dedi.
Turgan oğlunun sözlerine hak vermekle beraber gözlerine hiç hak vermiyordu. Birinin şüpheli bakışları altında samimi bir dua elbette olamazdı ama gözler asıl istenmeyenin dua etmek olduğunu ele veriyordu. O kadar istemiyordu ki böyle bir durumda bile Tanrılara inanmakla birlikte onları çok da umursamayan Süreme kadar olsun rol yapamıyordu. Gerçekten de Süreme öyle içten dua ediyordu ki Bunyaman bile ona şaşkın şaşkın bakıyordu. Yani başrahipliği ver bu kadına deseler itiraz etmeyecek konumdaydı.
Samir kahvaltıdan sonra her zaman olduğu gibi en alt balkonda komutanlarla birlikte antrenman yapmaya çıktı. Turgan bir kamelyaya oturdu antrenman yapan oğlunu uzaktan izlemeye başladı. Süreme de yanına oturdu ve o da prensi izlemeye başladı. Bir müddet sonra Süreme eşine prensi ne kadar taktir ettiğini belirtti:
'Ne kadar da maharetli değil mi. Yıllarca uçamamış birinin bu hareketleri bu kadar rahat yapabilmesi ne kadar ilginç. Ne büyük bir yetenek.'
Turgan mesajı almıştı. İyi de yapmıştı Süreme. Elbette başka bir niyetteydi ama artık Turgan'ın da kaçtığı sorularla yüzleşme zamanı gelmişti. Her şey çok garipti zira. Çok farklı biri olarak gelmişti prens. Esir tutulmuş biri için çok bakımlı, çok zinde olarak gelmişti. Mayikanlılar o kadar zaman esir tutmuşlar ve ne bir zarar vermişler, ne de karşılığında bir istekte bulunmuşlardı. En önemlisi de nasıl iyileştiği konusuydu. Gerçi bu son konuyu araştırmak üzere ajanlarını görevlendirmişti ama o sonucu beklemeden başka adımlar atması da gerekiyordu. İnançsız birine tahtı asla devredemezdi. Bu kişi oğlu bile olsa. Hele hele... Bu ihtimali düşünmek bile istemiyordu. Oğlunun Mayikanlıların inandığı Allah'a inandığını düşünmek bile çok ağır geliyordu.
Biraz sonra Bunyaman geldi Turgan'ın yanına. Turgan Bunyaman'ın beklediği soruyu sordu.
'Söyle bakalım Bunyaman. Tanrılar oğlum hakkında ne düşünüyorlar.'
Bunyaman gülümsüyordu. Sonuçtan gayet memnundu
'Yüce Farag oğlunuzdan çok memnun olduklarını sezdim.'
Turgan bir şey demedi
'Peki Bunyaman gidebilirsin.'
Bunyaman saygıyla geri geri gitti, kamelyadan çıktı ve sonra hızla uzaklaştı. Turgan Süreme'nin gözlerine baktı. 'Böyle saçma şey mi olur?' diyen gözler vardı karşısında her ne kadar yüz gülümsemeye çalışsa da. Turgan da Süreme'ye hak veriyordu doğrusu. Böyle saçma şey mi olurdu? Turgan yerinde doğruldu, kamelyadan çıktı. O sırada ayağa kalkan eşinin yanağını okşadı ve
'Benim ilgilenmem gereken işler var. Sen burada dinlenmene devam et benim güzel ve asil eşim.' dedi.
Turgan kamelyadan ayrılırken iki mutlu göz ardından bakıyordu.
Devam edecek...