Farag Samir -14

Bir gül güldü zalim bahçıvana
Ne gül ne bülbül kaldı o bağda
Yasmin- Bir Mayikanlı kadın şair



Aksakalın kapısı yedi kez çalındı. Tüm öğrencileri bu durumda kapıyı Aksakalın açacağını bilirlerdi. Gerçi bilmeselerdi de şu an kapıyı Aksakalın açacağı kesindi. Gecenin bu saatinde onun dışında herkes uyumaktaydı. Arkadaşının geldiğini anlayan Aksakal büyük bir şaşkınlık içindeydi. 'Hayırdır inşallah. Bu saatte ne işi var burada?' dedi kendi kendine. Kapıyı açtı ve işte arkadaşı karşısındaydı. Yalnız bu sefer bir gariplik vardı. Arkadaşı yüzünü bile örten kapüşonlu bir kıyafetle kambur şeklinde değildi. Aksine saçı sakalı gayet düzgün taranmış, gayet şık pantolon ve gömleği üzerine gayet şık bir gece hırkası giyinmiş bir halde ve dimdik karşısındaydı. Aksakalı görünce gülümsedi:
'Allah'ın selamı üzerine olsun arkadaş.'
Aksakal şaşkınlığını hala üzerinden atabilmiş değildi
'Allah'ın selamı senin de üzerine olsun arkadaş.'
Bunyaman arkadaşına gülümseyerek bakmaya devam ediyordu. Akran sayılırlardı. Sadece iki yaş küçüktü Aksakaldan. İyi arkadaşlardı.

Topu topu üç yıl olmuştu tanışalı. Torununun kanadı kırıldığında Sarama şehri sokaklarında şöhrete kavuşmuş temiz yüzlü bir Faragalon genci gelmiş, çocuğu tedavi etmiş ve yüzünü hafif buruşturarak :
'Ben bunu tek başıma tedavi edemem.' diye mırıldanmıştı genç. Daha sonra hatasını anlamış ve Bunyaman'a dönerek yüksek bir sesle
'Ben bunu tedavi edemem.' demişti ama artık geç kalmıştı. Bunyaman
'Tedavi mi edemezsin, tek başına mı tedavi edemezsin.' diye sorunca gencin rengi benzi atmış
'Tedavi edemem.' demişti. Bunun üzerine Bunyaman genci bir köşeye çekmiş ve hayatında ilk kez yalvarmıştı:
'Bak oğlum.' demişti.
'O daha çok küçük. Ben senin gibi doktor değilim ama şu bir iki gün içinde tedavi edilmezse hayatı boyunca uçamayacağını biliyorum. Neden korkuyorsun bilmiyorum ama şu an bana bu çocuğu Mayikanlıların inandığı Allah ile tedavi edebilirim desen bile ne bu tedaviden kaçarım ne de bundan dolayı sana bir zarar gelmesine izin veririm. Bıçağın elinde, kanadım da arkamda. İnanmıyorsan al iki kanadımı ama torunumu yerlerde bırakma.'
Genç sadece Bunyaman'ın gelmesi şartıyla kabul etmiş ve Bunyaman'la birlikte çocuğu Aksakala götürmüştü. Aksakalın olaya çok kızgın olduğu yüzünden belli olmasına rağmen Bunyaman'ın torununa bir dede şefkatiyle yaklaşmış ve genç doktor ile birlikte çocuğu tedavi etmişti. Bunyaman Aksakala onlarca kez teşekkür etmiş ve ona bir zarar gelmemesi için elinden geleni yapacağına söz vermişti. Torununun kanadı kaynayana kadar defalarca gelmek zorunda kalmış ve bu gelişlerde Aksakal ile yaptığı sohbetlerde her yapılacak heykel içine girebilecek bir yaratıcının her yerde var olan bir yaratıcı olması gerektiğini ve böyle bir yaratıcının heykellere ya da tapınaklara sığdırılamayacağını gayet iyi anlamıştı. Daha sonra da buluşmalar devam etti. Elbette buluşmaların başkaları tarafından bilinmemesi gerekiyordu ve bunun en güzel yolu da Aksakalın arkadaşının muhtaç sahibi bir piri fani olmasıydı. Çünkü sadece Aksakal böyle birine arkadaş hürmeti gösterirdi.

İşte bir kez daha arkadaşının kapısındaydı Bunyaman. Kendisini saklama ihtiyacı hissetmedi. Artık saklanmanın faydası yoktu. Bundan sonra Turgan hiçbir şey olmamış gibi davranacak ama Bunyaman sarayın her tarafında takip edilecek, kulaklar her zaman onu dinleyecek ve bir açık vermesini bekleyeceklerdi. Artık ihtiyarlamıştı Bunyaman. O kadar uzun süre açık vermemeye çalışamazdı. Kaçmak ve bir yerlerde saklanmak sorun değildi. Zaten şu an kaçmıştı bile. Toplantı odasından çıkar çıkmaz odasına girmiş, gizli geçitten kaçmıştı. Yalnız geri dönecekti. Ailesini ve Sarama'daki akrabalarını tehlikeye atamazdı. Faragalonda teamüller gereği üst düzey bir yönetici hata yaparsa cezasını çeker ve aile ve akrabalarına hiçbir kötülük yapılmazdı. Yalnız her ne sebepten olursa olsun kaçarsa başta ailesi olmak üzere akrabaları birçok zorlukla karşılaşırlardı. Elbette kanunlarda böyle bir şey yazılı değildi ama Faragalonda teamüller her zaman kanunlardan bir kanat öndeydi.

Hayatının bu son demlerini iyi değerlendirmek istiyordu Bunyaman. İşte tam bu sebeple arkadaşının kapısındaydı. Kendisine şaşkın şakın bakan Aksakala kötü haberi verdi

'Prensi hapsettiler arkadaşım.'
İşte bu Aksakalın beklemediği bir şeydi. Çardağa çıktılar. Bunyaman olan biteni ayrıntılarıyla anlattı. Bir plan yapılması gerekiyordu. Elbette ki bu işin erbabı Aksakal değildi.
'Allah'tan hem Sayra hem de Talut burada.' dedi Aksakal.
Sayra reisi ikna etmeyi başarmış ve Aksakalın yanına bazı Mayikanlıların öğrenci olarak katılmasına razı etmişti. Kendisi de ilk öğrenciler arasındaydı. An itibariyle Büyük Kürede herhangi biri diğerinin esiri ya da kölesi olmayan Faragalonlu ve Mayikanlıların birlikte bulunduğu tek yer Aksakalın hastanesiydi. Üç Faragalonlu ve Sayra ile birlikte beş Mayikanlı öğrencisi vardı Aksakalın. Talut ise uçarken kanadını bir ağaca çarpmıştı ve tedavi görmekteydi.

Bir müddet sonra Sayra ile birlikte yukarı çıkan Talut Bunyaman'ı karşısında görünce tam bir şok yaşadı. Hatta kendini tutamayıp
'Başrahip Bunyaman.' diye bir tepki verdi.
Bu tepki üzerine Sayra da gelene daha dikkatli baktı. Bunyaman gülümsüyordu. Çok fazla vakitleri yoktu. Bunyaman geri dönmeliydi. Bu yüzden Aksakal hem Bunyaman'ın durumunu hem de prensin durumunu hızlı bir şekilde anlattı.
Sayra'nın merak ettiği bir konu vardı:
'Bu yarasa cellatlar kimdir Allah aşkına. Şöhreti bize kadar geldi ama çok korkunç oldukları dışında hiçbir şey bilmiyoruz.'
Sayra'nın sorusunu Talut cevapladı:
'Bunlar gözleri görmeyen yetimler arasından seçilirler. Elleri kocaman olmalıdır. Güçlüdürler. Sayıları her zaman yüzdür. Ne bir fazladır, ne de bir eksik. Herhangi biri öldüğü veya yaşlandığında derhal yerine biri alınır. Önemli infazları bunlar yerine getirirler. İnfaz edecekleri kişi infaz salonuna girince bir müddet bekler. Bu korkuyu arttırmak amaçlıdır. Bir müddet sonra salona elli metre yukarıda sağlı sollu duran iki kapı açılır. Yarasa cellatlar tamamen siyah giyimlerde çıkar ve duvarda kendilerine ait yere geçerler. Sağ kapıdan çıkanların yerleri sol duvar, sol taraftan çıkanların yerleri sağ duvar üzerindedir. Kör olmalarına ve hepsi aynı anda hareket etmelerine rağmen uçarken birbirleriyle çarpışmazlar.Bir müddet sonra infaz edilecek kişi salonun duvarlarında yerlerine birer yarasa gibi tünemiş yüz siyah giyimli celladı görür. Bu onun bu hayatta göreceği son sahne olur. Cellatların bekledikleri bir sestir artık. Bir kanat hareketi ya da basit bir burun kaşıma. Bir şey duydukları an sesin geldiği yöne doğru hücuma geçerler. Salon geniştir. Avları ister kaçmayı dener, isterse olduğu yerde bekler. Her iki durumda da kısa bir süre sonra parçalanmış hale gelir. O güçlü eller tuttuğu parçayı koparır. Ne bir kılıç kullanılırlar, ne de bir iğne. Sadece elleri iş görür.'
Gerçekten dehşet verici bir ölüm şekliydi. Sayra irkildi.
'Benim kardeşimi böyle mi öldürecekler?' dedi korku içinde. Talut kendine geldi
'Ha sen prensten bahsediyorsun. Asillerde prosedür biraz daha farklı olur. Asillerin kanı akıtılmaz. Salondaki asil biriyse cellatlar birer iple gelirler. Hangisine nasip olur bilinmez ama prens birinin elindeki iple boğularak ölür.'
Sayra gayrı ihtiyari rahatladı ve
'Oh bu daha iyiymiş.' dedi. Elbette demesiyle birlikte bu cümlenin ne demek olduğunu soran bakışları yüzünde hissetti.
Bir müddet ne yapılacağı konusunda düşündüler. Sayra bir soruyla söze başladı
'Yani bu cellatlar görmüyorlar öyle mi?'
Talut bir kez daha cevap verdi
'Evet, körler. Sesle hareket ederler. Zaten bu yüzden yarasalar.'
Sayra'nın bir sorusu daha vardı
'Cellatların o kapılara geldikleri yerleri biliyor musun Talut?'
Biliyordu bilmesine ama çok fazla adamla oraya girmek imkansızdı ve az kişiyle yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Fakat Sayra aynı fikirde değildi:
'Yapabileceğimiz bir şey var aslında ve galiba pek hoşunuza gitmeyecek olsa da yapılabilecek tek şey de o.'
Herkes merakla Sayra'ya baktı. Sayra planını anlattı...
Sayra haklıydı, yapılabilecek başka bir şey yoktu ve plan hiç hoşlarına gitmemişti.
Bunyaman ayağa kalktı. Artık gitmesi gerekiyordu. Aksakala baktı
'Hakkını helal et arkadaş. Galiba bu son görüşmemiz.'
Aksakal duygulanmıştı. Göz yaşlarına hakim olamadı.
'Bu hayattaki son görüşmemiz. Biz arkadaşlığımızı bu fani hayatın ötesinde de devam ettireceğiz inşallah. Zaten bu yaşlı halimizle de zor oluyordu. Seni çok bekletmeyeceğim inşallah. Hakkım helal olsun, sen de helal et.'
Gülümsedi Bunyaman, ağlıyor ama bu halde bile gülümseyebiliyordu.
'Helal olsun arkadaşım. Ben üç yıl önce ölmedim ya, bundan sonra her ölüm bana kolay.' dedi.
Bu konuşmalar Talut'u bile duygulandırmıştı.

Devam edecek...

18 Ekim 2014 8-9 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar