Farag Samir -16

En acımasız hükmünle gel ey zalim
Hükme kader sana zalim der geçerim
Seyrani- Yüz yıl önce faraga başkaldırmış bir Mayikanlı kahraman



Samir bir kez daha karar salonunda ve bir kez daha Turgan'ın karşısındaydı. O da beyaz giyinmişti. Beyaz bir şalvar ve beyaz bir gömlek. Yeni başrahip sordu
'Samir Turganoğlu. Cevap ver, dinine geri döndün mü?'
Samir başını dikleştirdi ve cevap verdi:
'Hayır.'
Baş rahip Turgan'a döndü
'Yüce Farag hüküm sizindir.'
Turgan oğluna nefretle bakıyordu. Hükmünü verdi
'Hüküm bellidir. İnfaz salonunda infaz edilecektir. Ölmeden önce söyleyeceğin bir şey var mı Samir?'
Samir sadece bir dilekte bulundu
'Umarım senin de kalbin bir gün yumuşar da hakikati görürsün.'
Turgan öfkeyle bağırdı
'Ben zaten hakikati görmüşüm. Asıl sen kölelerin dinine tabi olacak kadar akılsız olmasaydın. Muhafızlar derhal götürün bunu.'
İki uzun boylu muhafız geldi. Samir'in kollarına hafifçe dokundular. Tutup kaldırmadılar. Turgan sinirlendi
'Ağır mı geldi, neden kaldırmıyorsunuz?'
Ağır değildi elbet ama sonuçta o bir prensti. Daha da önemlisi herkesin sevdiği, herkesin bir gün Farag olarak görmek istediği prensti. Bu iki muhafız da şu an hayatlarının en zor anını yaşıyorlardı. Biri Samir'in kulağına eğildi. Sessiz bir şekilde
'Özür dilerim prensim.' dedi ve muhafızlar Samir'i kaldırdılar, infaz salonuna götürdüler. İkinci kattaki salonun önü tam bir ana baba günüydü. Bütün saray halkı oradaydı ve genç prense ağlıyorlardı. Cariyeler, erkek köleler, aşçılar, muhafızlar çok sevdikleri bu genç prensin öldürüleceğine bir türlü inanamıyorlardı. Süreme de oradaydı. Bir farkla ki o ağlamıyordu. Samir kendisine bakan topluluğa döndü ve
'Hakkınızı helal edin. Siz bana çok hizmet ettiniz, bense size hiç hizmet etmedim.' dedi.
Artık kendini tutamayıp sesli ağlayanlar oldu ve koridor:
'Helal olsun.' sesiyle inledi.
Samir infaz salonuna girdi. Bir müddet bekledi. Elli metre yukarıdaki sağlı sollu kapılar açıldı. Simsiyah giyimli yarasa cellatlar görülmeye başladı. Sağ kapıdan çıkanlar sol duvara, sol kapıdan çıkanlar sağ duvara doğru uçmaya başladılar. Kör olmalarına ve birbirlerinin çok yakınından geçmelerine rağmen çarpışmıyorlardı. O sırada biri diğerine göre çok iri olan iki yarasa kendisine doğru uçmaya başladılar. Yüzleri bile peçeli olan yarasalar gruptan ayrılmış ona doğru yaklaşıyorlardı. Tam 'Hiç değilse şu ikisini haklayayım.' deyip üzerlerine atılacaktı ki aklına Bunyaman'ın sözleri geldi...

Bu sırada Turgan, Farag Kamelyasında uzanmış nerede yanlış yaptığının muhasebesini yapıyordu. Süreme eşinin yanına geldi. Bu zor gününde onun yanında olup ona destek olmalıydı. Eşinin yanına yere oturdu, eşinin elini tuttu.
'Çok üzgünüm Yüce Farag. Oğlumuzun bu duruma düşmesini istemezdim. Ama size yapacak başka bir şey de bırakmadı.'
Turgan eşinin yüzüne baktı. Elbette üzgün değildi Süreme, elbette son derece mutluydu ve şu an buraya zaferini kutlamaya gelmişti. Elbette bunu Turgan'ın bildiğini de biliyordu ama bir şeyi daha çok iyi biliyordu. Turgan'ın gözünde çok haklıydı şu an. Samir ona yapacak başka bir şey bırakmamıştı. Yalnız yine de oğluydu. Girerkenki halini merak ediyordu.
'Girerken nasıldı, bir şey dedi mi?' diye sordu.
Süreme bu konudan bahsetmek istemiyordu.
'Çok kalabalık vardı. Odaya girecek olan prens olunca haliyle meraklı saray halkı oraya toplanmıştı. Oraya buraya gitmeler, aralarında konuşmalar olunca hiçbir şey duyamadım.'
Turgan gülümsedi
'Demek duyamadın ha.' dedi.
Turgan birden yattığı yerden doğruldu ve düz oturdu. Aklına bir şey gelmişti
'Bir dakika sen ne dedin?'
Süreme şaşırmıştı
'Yanlış bir şey mi söyledim Yüce Farag.'
Turgan düşünceliydi
'Oraya buraya gitmelerden bir şey duyamadım dedin.'
Süreme tasdik etti
'Evet Yüce Farag. O yüzden duyamadım.'
Turgan Bunyaman'ın dediklerini hatırladı. Sesli düşünmeye başladı
'Bunyaman Samir'e gürültüde kulak sesleri ayrı ayrı duymaz demişti.'
Süreme buna bir anlam veremedi. Eşinin yüzüne anlamsız anlamsız baktı. Turgan derhal kalktı ve kamelyadan çıktı. İkinci kata uçarak gitti. Ne olup bittiğini anlamayan muhafızlar da faragı takip ettiler. Hızlı adımlarla infaz odasına gelen Turgan kapıların açılmasını emretti. Kapılar açıldı. Faragın içeri geldiği ilan edildi.
Yarasa cellatlar işlerini henüz bitirmiş cesedin yanında bekliyorlardı. Hayli yorgun görünüyorlardı. İçeride büyük bir kovalamaca yaşanmış ve uzun müddet avlarını yakalayamamışlardı. Turgan yerde siyahlar içerisinde yatan kişiye doğru yaklaştı. Yanına geldi. Yüzüstü yatan kişinin başını kaldırdı. Yirmi beş yaşlarında Mayikanlı bir genci görünce hem o, hem muhafızlar dona kaldılar. Turgan hayretler içerisinde
'Bir Mayikanlı bir Faragalonlu prens için kendini feda ediyor. Bu nasıl olur?' dedi kendi kendine.

Bir müddet öncesi...
Tam 'Hiç değilse şu ikisini haklayayım.' deyip üzerlerine atılacaktı ki aklına Bunyaman'ın sözleri geldi. 'Güneşe bakan göz etrafındakileri göremez, gürültüde kulak sesleri ayrı ayrı duymaz ve her şeyde tecelli eden Allah şiddeti zuhurundan gizlidir, bazı vicdanlarca hissedilmez. Sen doğru yoldasın genç prens.' demişti. 'Gürültüde kulak sesleri ayrı ayrı duymaz.' dı, yani bu yaklaşanlar kör değillerdi. Dolayısıyla yarasa cellat değillerdi. Zaten bir tanesi cellat olamayacak derecede çelimsiz görünüyordu.

Yanlarına gelenlerden biri peçesini açtı. Talut'tu bu gelen. Samir olan bitene bir anlam veremiyordu. Talut Samir'in kolunu sıkıca kavradı ve uçmaya başladılar. Fazla vakitleri yoktu. Yarasalar yerlerine kondukları anda duyabilecekleri başka kanat sesi kalmayacaktı. Sağ kapıdan son yarasa çıktığı gibi açık kapıdan yarasa cellatların geldiği koridora girdiler. Biraz ilerledikten sonra durdular. Yarasa cellatlar yerlerine yerleşmişler ve salona sessizlik hakim olmuştu. Koridordaki sesi duyabilirlerdi. Biraz sonra salonda kovalamaca başladı. Tam bu anda Samir ve Talut yürümeye başladılar. Dar koridor geniş bir odaya çıkıyordu. Talut odanın bir köşesindeki iki rahip elbisesini eline aldı. Birini Samir'e uzattı.
'Prensim bunu giyin.' dedi.
Samir'in aklı Talut ile gelen diğer kişide kalmıştı.
'Seninle gelen diğer kişi kimdi Talut, şimdi nerede.'
Talut acele ediyordu
'Prensim şu an hiç vaktimiz yok. Derhal kaçmamız lazım.' dedi.
Samir sorusuna alacağı cevabın hoşuna gitmeyecek bir cevap olduğunu anladı ama Talut gerçekten haklıydı. Geriye dönüp onu kurtarmaları imkansızdı. Onun da diğer kapıdan kaçmış olmasını ummak dışında kendini teselli edebileceği bir fikir yoktu.

Rahip elbiselerini giydiler. Kapüşonlarını taktılar ve odadan dışarı çıkıp helezon merdivene doğru yürüdüler. Merdivenden rahibe yakışır vakarla inmek isterlerdi ama bir katın yüz metre olduğu böyle bir sarayda ikinci kattan birinci kata inmek için en kestirme yol ortadaki boşlukta uçmaktı. Birinci kata konduklarında Talut Bunyaman'ın odasına doğru yöneldi. Samir de arkasındaydı. Kapıda bekleyen iki muhafız gelen rahipleri görünce nazikçe uyardılar:
'Baş rahip içeride yok efendim.'
Bu elbette daha iyi bir durumdu. Talut iki muhafızı birer vuruşta bayılttı. Samir yere düşen muhafızları görünce emin olmak istedi.
'Ölmediler değil mi Talut.'
'Ölmediler prensim. Bayıldılar. Eğitimler sırasında en merak ettiğim soru neden bayıltmayı öğrendiğimizdi. Eğitimler dışında ilk kez kullandım.'
İçeri girdiler, Yatağa doğru uçtular. Talut yatağın yanındaki kilimi kaldırdı ve kilimin altındaki sadece serçe parmağının girebileceği büyüklükteki deliğe, serçe parmağını soktu ve çekti. Böylece Bunyaman'ın kendisine tarif ettiği tünelin kapağı açılmış oldu. Önde prens, arkada Talut tünele girdiler.

Faragalon imparatorluğu Büyük Kürenin en büyük imparatorluğu olmadan önce Sarama'daki saray büyük bir kale içinde inşa edilmiş ve herhangi bir saldırıda zor duruma düşerlerse kaçabilmek için yer altında gayet geniş ve gayet uzun bir tünel yapılmıştı. Tünel tapınak tepesinin kuzeyindeki ormanın içine çıkmaktaydı. Böylece tünelden çıkanlar yukarıdan da görülememekteydi. Zamanla Faragalon büyüyünce Sarama için düşman tehlikesi ortadan kalktı ve yeni yapılan sarayla tünel önemini kaybetti. Aradan yüz elli yıl geçince varlığı bile unutuldu. Yalnız eski kaynakları çok iyi bilen Bunyaman için durum farklıydı. Tünelin odasının elli metre uzağından geçtiğini fark eden Bunyaman odasının altından tünele kadar diz üstü emekleyerek gidilebilecek genişlikte ayrı bir tünel kazdı. Ayrıca geçen zamanda tamamen kapanmış olan orman tarafındaki çıkışına da bir insanın geçebileceği bir delik açtı ve o deliği küçük bir taşla örttü. Arkadaşı ile buluşabilmesi için bu şarttı. O yüzden ileri yaşına rağmen bu işi başarabilmişti.

Talut Bunyaman'ın anlattıklarını harfiyen yerine getirdi ve prensi önce tünelin çıkışına, oradan da Mayikanlıların orman şehrine şağ salim ulaştırdı.

Devam edecek...

21 Ekim 2014 8-9 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar