Farag Samir -17

Zalimin nefretini gücün yetiyorsa cezalandır ama diğer tüm nefretleri sevgiyle yen.
Aksakal




Samir ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Sayra'nın kendisine özel olarak yaptırdığı ve Reis Duhan'ın evine denk evin en geniş odasında bir oraya bir buraya gidiyor, durumu anlamaya daha doğrusu hazmetmeye çalışıyordu. Talut yeri dört köşe çevreleyen Mayikan işi işlemeli ve tek parça minderin bir yerine oturmuştu. Onun gibi bir asker için bile son derece yorucu bir gün olmuştu. O sırada içeri Duhan geldi. Dayanamadı, genç prense sarıldı. Sonra omuzlarından tuttu, gülümseyen gözlerle genç prense şöyle bir baktı

'Çok şükür, iyisin.' dedi.
Samir sağlık olarak iyi durumdaydı ama ruh hali itibariyle tam anlamıyla yıkılmıştı. Bir iki damla göz yaşına hakim olamadı. Reisin gözlerine baktı ve
'Ben çok üzgünüm, bana sorulsaydı asla böyle bir şeyi istemezdim.' dedi.
Bunu elbette Duhan da biliyordu. Minderi gösterdi.
'Otur prens, çok yoruldun. İnan bana senin buna razı olmayacağını o da biliyordu.'
Talut bu fikri destekledi
'O yüzden yüzünü sakladı ve hiç göstermedi.' dedi.
Samir oturdu. Duhan da onun karşısına oturdu. Samir bir şeyi anlayamıyordu.
'Niye o da kaçmaya çalışmadı.'
Bu sorunun cevabını en iyi Talut biliyordu.
'O zaman hepimiz ölürdük prensim. Koridordan gelen sesi duyar ve oraya yönelirlerdi.' diyen Talut yere bakan gözlerini Samir'e yöneltti, üzgün bir şekilde
'Sayra haklıydı prensim, o salonda biri kalmalıydı.'
Samir gerçekten çok üzgündü. Talut'a biraz da sitem ederek
'İyi ya vardı zaten. Bıraksanız da o ölseydi. O prens değil diye onun ölmesi mi gerekirdi?'
Talut başını öne eğdi. Elbette Talut'un düşüncesi buydu. Samir'in yaşaması daha önemliydi . Onun sayesinde Faragalon'a huzur gelebilirdi. Sayra ?nın yaptığı fedakarlık buna fazlasıyla değerdi. Yalnız şu anda herkesin tahmin edebileceği bu tür cümleleri söyleyemezdi. Ortam kaldırmazdı.
Duhan başka türlü düşünüyordu. Bağdaş pozisyonuna geçti, genç prensin dikkatini üzerine çektikten sonra:
'Sen yanlış düşünüyorsun prens. Sayra sen prens olduğun için canını senin uğruna feda etmedi. O seni çok sevdi. Daha geldiğin ilk gün seni sevdi. Seni hep kardeş bildi. Buralardan gittiğinde ne kadar üzüldüğünü bilemezsin. Bak! Bir gün buralara gelirsin diye sana bu evi yaptı. Tahtadandır, sizin evlere göre çok küçüktür. Yüz metre değil üç metre yüksekliğindedir ama bizim yapabileceğimiz en iyisidir. Bunu sen bu evi beğenmezsin diye söylemiyorum. Sen prens olsan da bir çardağa razı olursun. Bunu biliyoruz. Ama o bizden daha önce bildi, bu yüzden yapabileceğinin en iyisini yaptı. Seni unutmak için Aksakalın yanına öğrenci oldu. Senin ölüm haberine dayanamazdı. O seni kardeş bildi ve canını kardeşi uğruna feda etti. Hepsi bu.'

Samir çok etkilenmişti. Bu durumu daha iyi açıklıyordu. Daha da önemlisi artık kendini daha az suçlu hissediyordu. Bu arada Duhan ayağa kalktı, elini mavi entarisinin derin cebine soktu ve oradan rulo halinde bir mektup çıkardı. Mektubu Samir'e uzattı.
'Bu sana ait prens. Sayra dün akşam bana verdi.'
Samir heyecanlandı. Mektubu aldı, ayağa kalktı, Duhan'ın gözlerine baktı
'Bana mektup mu yazmış?' dedi heyecanla.
Duhan başıyla tasdik etti ve ağır adımlarla odadan çıktı. Talut'un da gitme vakti gelmişti. Ayağa kalktı, prensi selamladı
'Bir emriniz var mı prensim?' diye sordu.
'Sağ ol Talut. Bu arada sana teşekkür etmeyi de unuttum. Kusura bakma. Yalnız şu an yalnız kalsam iyi olur.'
Talut bir kez daha selamladı ve kendi evine doğru yola çıktı. Biraz istirahat etse iyi olacaktı. Samir oturdu, mektubu açtı ve okumaya başladı
'Allah'ın selamı üzerine olsun genç prens,

Bu mektubu okuyorsan planım tutmuş ve kardeşimi kurtara bilmişim demektir. Sakın kendini suçlu hissetme ve benim için üzülme. Zaten bu hayatta sarışınlar beni beğenmiyorlardı, öbür hayatta daha yakışıklı olurum inşallah.

Aksakal daha haklıymış genç prens. Vaktinde dinlememiş vakit kaybetmişiz. Nefreti nefretle yeneriz sanmışız. Oysa o nefreti hep sevgiyle, hoş görü ile, diyalogla yendi. Biz biraz hata etmiş birkaç zalim yüzünden bir halkın tamamını zalim sanmışız. Onun deyimiyle söyleyeyim: Biz mehtabı şafak sanmışız.

Yalnız bir parça da mazur görülmemiz lazım değil mi genç prens? Düşman edindiğimiz halkın zalimleri bizi çok ezdi ve iyileri buna sessiz kaldı. Belki güçsüz olduklarından, belki de umursamadıklarından. Sen bu işi değiştir genç prens. Çünkü hem umursuyorsun, hem de güçlüsün. Allah yolunu açık etsin ve hem Mayikanlılara hem de Faragalona seni Farag eylesin ve böylece tüm coğrafyaya huzur gelsin.

Henüz imkansızı elde etmeden Allah'a inanmana çok sevindim genç prens. İmkansıza gelince, etrafında onca sarışın güzel varken böyle bir sevdaya düşmeni anlamamakla birlikte Mayikanlı kızlar hakkında bir sır vereyim: Mayikanlı kızlar zulmünden korktukları birine korkarak bakmazlar. Mayikanlı kızlar sadece düşmemeleri gereken bir sevdaya düştüklerinde sevdikleri kişiye bakarken korkarlar. Daha fazla aşık olmaktan korkarlar.

Bu arada genç prens bir dili bildiğini göstermemek istiyorsan o dil konuşulduğunda ne konuşulduğunu bir parça merak ediyormuş gibi görün.

Hayra'nın kusuruna bakma. Anne babamızı kaybettiğimizde çok küçüktü. Senin iyi olmanı hazmetmesi biraz zaman alacak. Kendine ve prensesimize iyi bak genç prens. Ben seni kurtarmakla en büyük iyiliği sana değil ona yaptım. Tekrar Allah'ın selamı üzerine olsun kardeşim.'

Samir mektubu tekrar doladı, ayağa kalktı dolap şeklinde düzenlenmiş olan karşı duvardaki raflardan birine koydu. O sırada içeri Meyira geldi. Elinde bir tepsi ve tepsinin üzerinde yemekler vardı. Bakışları yine korkaktı.
'Acıkmışsınızdır prens, size yemek getirdim.' dedi. Samir Meyira'nın elinden tepsiyi aldı, yere koydu, Meyira'nın gözlerinin içine her zamankinden daha dikkatli ve sevgiyle baktı.. Meyira'nın bakışları daha bir korkak hal aldı. Samir ise gülümsüyordu. Artık daha fazla bekleyemezdi.
'Meyira ben seni çok seviyorum. Bunu herkes biliyor, saray aşçısından tut, senin babana, benim babama kadar. Birlikte olmamızı hep imkansız gördüm. Ben Farag olacağım ve sen bir cariyesin diye değil. Seni hiçbir zaman cariye olarak görmedim bilirsin. Seni babanın yanına bizzat ben götürürdüm ama o zaman senden ayrı kalırdım. Sırf bu yüzden cariye olmana razı oldum. Babam karşı çıkar diye de değildi sevdamı imkansız görmem. Gerektiğinde babama karşı çıkabileceğimi gösterdim.'
Samir bir müddet durdu. Meyira yere bakan gözlerini kaldırdı. Samir'in gözlerine bakıyordu. Yaşlı gözlerinde korku yoktu artık. Samir'e
'Neydi öyleyse Samir, neydi bunca zaman sessiz kalmanın sebebi?' diye haykırabilirdi ve haklı da olurdu. Yalnız bunu yapmadı. Çünkü galiba sebebi biliyordu. Gülümsedi ve Samir'in gözlerinin içine bakarak:
'Evindeyken baskına uğramış, esir alınmış bir genç kızın öfkesini yenmenin imkansız olduğu yerde onun aşkını kazanmayı imkansız gördün değil mi?'
Bu soru Samir'i mutlu etti. Sebep tam da buydu zira.
'Evet Meyira, sebebi sadece buydu.'
Meyira Samir'in gözlerine korkmadan bakmaya devam ediyordu. Artık korkmasına gerek yoktu. Sevdalanmaması gerekli olan birine sevdalanmamıştı:
'O halde şunu iyi bil Samir. Sen o imkansız gördüğün şeyi çok önceden başardın. İnan bana benim sana sevdamı da herkes biliyor.'
Samir çok mutluydu. Yerdeki yemeğe baktı.
'Birlikte yiyelim mi, çok acıktım.' dedi.
Bir hafta sonra Samir ve Meyira Mayikan şartlarında görkemli bir düğün yaptılar. Düğüne imparatorluk çapında üne sahip meşhur müzisyen ? bile katılmış, şarkılarıyla düğündekileri mest etmişti ama ne düğünden önce ne de düğün gününde Hayra'yı gören olmadı.


Devam edecek...

22 Ekim 2014 7-8 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar