Farag Samir -18

Suyu kuşa gökyüzünü balığa sorarsan menzile varamazsın.
Bir Mayikan atasözü


Samir kanatlarını iki kez daha çırptı ve gece serinliğinde süzülmeye devam etti. Uzun yıllar uçamadığından olacak her uçuş, her ağrısız sızısız kanat çırpış, her havada süzülüş ona ayrı bir haz veriyordu. İleride yıldızlara ve yarım aya baktı. Neredeyse o çardaktaki kadar güzel görünüyorlardı. Yanız haksızlık etmemeliydi. Hiçbir yerde gökyüzü o çardaktaki kadar güzel görünemezdi. Zafer kulesinde bile. Zafer kulesinde rüzgar sanki düşmandır, alıp aşağı çalmak ister rakibini. Oysa o çardakta rüzgar tam bir dosttur, gelir, okşar ve gökyüzünün altında tatlı bir uykuya salar dostunu. Çardağı gerçekten çok seviyordu. Bunun sebebi belki Aksakalın maneviyatıydı, belki de o çardağa her oturduğu akşam kanatlarının bir akşam öncesinden daha iyi durumda olmasıydı. Sebep her ne olursa olsun uçarken varacağı yerin o çardak olduğunu bilmek ayrı bir tat katıyordu uçuşa.

Bir miktar daha kanat çırpıp süzüldükten sonra çardağa vardı. Beklediği gibi Aksakal oradaydı ve çay içiyordu. Çardağa konan Samir Aksakalın karşısına oturdu. Elbette oturmadan önce selam vermeyi ihmal etmedi:
'Selam olsun sana ey Aksakal.'
Aksakal selamı aldı
'Sana da selam olsun genç prens.'
Aksakal hazırlıklıydı. Yanında bulundurduğu kulplu kaseye çay koyup genç prense sundu. Sunarken de takılmayı ihmal etmedi
'Eşinin hediye ettiği kase gibi olmasa da idare eder.'
Samir cevap vermedi. Gülümsemekle yetindi. Çayından bir yudum aldı. Aksakalın yüzüne baktı:
'Ne dersin ey Aksakal, doğru olur mu yapmayı düşündüğüm şey?'
Gündüz Talut gelmiş ve Aksakalı Samir'in yapmayı düşündüğü şey hakkında bilgilendirmişti. Aksakal Talut'a hiçbir cevap vermemişti. Bunun anlamı açıktı. Samir ile görüşmek istiyordu. Bunu gayet iyi anlayan Samir şu an Aksakalın karşısındaydı.
Aksakal elindeki kaseyi yere bıraktı. Samir'e döndü
'Farag olacak sensin ey prens. Dolayısıyla tercih sana ait olacak.' dedi.
Elbette ki Samir'in beklediği cevap bu değildi.
'İnisiyatif kullanmaya alış demek istiyorsun Aksakal. Yalnız akıllara danışmadan tercihte bulunmam. Farag olduğumda da bu değişmeyecek.'
Gülümsedi Aksakal
'Şimdiki Farag kimseye danışmıyor mu?'
Samir Aksakala bir kez daha gülümseyerek baktı. Yeterince tanımıştı bu zeki ihtiyarı. Demek istediğini doğrudan söylemeyip keşfettirmeyi seviyordu. Yine güzel bir gerçeği keşfettirmişti. Önemli olan akıllara danışmak değildi elbette, önemli olan hangi akıllara danışacağı idi. Bu durumda çok önemli bir soru ortaya çıkıyordu:
'Söyle öyleyse Aksakal, akıl nasıl tartılır?'
Aksakal boşalan kasesini doldurdu. İki eliyle kaseyi ağzına götürüp iştah açıcı bir yudum aldıktan sonra Samir'in sorusuna cevap verdi:
'Akıl tartılmaz elbet ama sözler, davranışlar akıl hakkında fikir verir. Akıllı Farag iki aklı yanında tutmaz ey prens. Bu uzak tutulması gereken iki akıldan birincisi boş bir akıldır. Sadece Farag'ın dediğini tekrar eder, onun fikrini kutsar. Farag bir şey demeden bir fikir söylememeye dikkat eder.Yanlışlıkla söylemiş olursa ve Farag onun aksine bir şey söylerse anında söylediğini değiştirir.'

Aksakal çayından bir yudum daha aldı. Samir uzak tutulması gereken ikinci aklı merak ediyordu. Birincisini kendi de çıkarabilirdi.
'İkinci akıl nasıldır Aksakal?'
'İkinci akıl boş değildir, doludur, yeterince zekidir. Zekasını kurnazlığa kullanır. Faragı tam olarak tanımadan hiçbir toplantıda sorulmadıkça fikir beyan etmez. Sorulursa da ortadan, kimsenin itiraz edemeyeceği şeyler söyler. Farag eğer tasdik edilmekten hoşlanan, kendi fikirlerinden çok emin biriyse, fikir istiyor ama hoşlanmadığı fikri duyduğunda somurtuyorsa o dolu akıl sevinir. Her fikirden emin olmak büyük bir zaaftır ve o akıl bunu kullanmayı çok iyi bilir. Herhangi bir konuda Farag'ın neler düşünebileceğini kısa zamanda anlar. O fikirlerin en sıkı savunucusu da o olur.'

Aksakal'ın yüzü kin doluydu. Bu ikinci akıldan epey nefret ettiği aşikardı. Samir gülümseyerek sordu:
'Bu dolu akıldan hiç haz etmiyorsun herhalde Aksakal.'
Aksakal itiraz etti. Hala sinirliydi.
'Hayır. Ben o Faragdan nefret ediyorum. Daha doğrusu tiksiniyorum. Kendini güçlü zanneder ama zavallının tekidir. Yönettiğini zanneder ama aslında yönetilir.'
Samir hangi aklı yanında tutması gerektiğini gayet güzel anlamıştı.
'Dolu ve dürüst aklı tercih etmemi söylüyorsun yani Aksakal. Durum ne olursa olsun fikrini söylemekten çekinmeyecek aklı. Peki bu inatçı aklın az önce anlattığın Farag'ın aklından ne farkı var? O da sadece kendi fikrinin doğru olduğunu düşünen bir akıl değil mi sonuçta?'
Aksakal bu soru karşısında şaşırmıştı. Bu nasıl bir soru anlamında bir bakış attı. Sonra cevabını verdi
'Farag kararı verecek olandır, diğeri ise sadece tavsiye makamıdır. Ayrıca doğru bildiğinde inat etmeyen akıl ne kötü bir akıldır. İyi bir akıl baskı altına alınamaz ama ikna edilebilir. Yanlışı varsa geri dönmesini bilir. Çünkü fikrin yanlış olduğunu bilmek artık başka bir fikri doğru olarak kabul etmektir.'
Samir'in baştaki soruyu hatırlatma zamanı gelmişti:
'Ben şu an doğru bir akla sorduğuma eminim Aksakal. Şimdi bana cevap ver lütfen. Doğru mu niyetlendiğim şey?'
Aksakal arkasına yaslandı. Samir'e şöyle bir baktı.
'Gündüz aydın mıdır desen aydındır. Gece aydın mıdır desen aydın değildir. Sen akşam üstünü soruyorsun genç prens.'
Bu kez şaşkın bakan Samir'di. Bu nasıl bir cümle der anlamında gülümsedi.
'Gündüz olsaydı sormazdım, gece olsaydı yine sormazdım. Ne aydın cevabını beklerim ne de karanlık cevabını. Söyle bana Aksakal, benim akşam üstüm gündüze mi yakın, geceye mi?'
Aksakal artık soruyu cevaplamalıydı.
'Babanın yerine tahta geçmek niyetindeymişsin. Bence de iyidir. Bunun başka yolu yok, o ölmeli demişsin. Bence de doğrudur. Baban zulmetmektedir zira. Onun yüzünden bir çok günahsız genç ölmektedir. Yakında yine aya ordu göndermek niyetinde olduğunu duydum. Yazık o askerlere. Bir inat uğruna ağır bir ölüm tadacaklar. Tatmasınlar bence de. Ordu kurayım, Mayikanlar yanımda, Faragalondan da çok asker bulurum demişsin. Bence bu kötü olur. Ordu kurup savaşarak tahta geçmeye çalışmanın gökyüzüne ordu göndermekten ne farkı var. Kaybedersen binlerce günahsız askerin ölecek, kazanırsan binlerce günahsız askeri öldüreceksin. Sonuçta onlar da sadece kendilerine verilen emri yerine getiriyor olacaklar.'
Aksakal Samir'in gözlerine baktı. Önemli bir şeyi söylemenin arefesinde olduğu belliydi
'Unutma genç prens. İyi bir komutan kazanacağı savaşı en az kayıpla kazanan komutandır ama iyi bir Farag karşı tarafa da en az kayıp verdirerek savaşı kazanandır. Çünkü ancak o zaman fethettiği topraklarda gönülleri de fetheder ve orada kalıcı olur.'
Samir tam bu işin nasıl olacağını soracaktı ki Aksakal araya girdi
'Bu işi nasıl yapacağını ben bilemem. Onu istişare edeceğin kişi kesinlikle ben değilim. Ben sadece şunu bir kez daha hatırlatayım. Tahta bol kan ile oturan hiçbir zaman zalim damgasından kurtulamaz.'
Samir cevabı almıştı. Soğuyan çayını bir yudumda bitirdi. Kulplu kasesine bir kez daha çay doldurdu. Güzel güzel çay içerken bir ara canını sıkan o konu yeniden aklına geldi. Can sıkıntısı yüz mimiklerine yansıyıp bir de derin bir 'Of' ile desteklenince ihtiyarlıkla dikkati had safhaya ulaşmış Aksakalın gözleri yine Samir'in gözleriyle buluştu
'Canını sıkan başka bir konu daha mı var genç prens?'
Samir'in sıkıntısını anlatması için tek kelime yeterliydi, daha doğrusu tek bir isim.
'Hayra.' dedi sakin bir şekilde.
Aksakal meseleyi anlamıştı
'Sayra'nın kardeşi Hayra.'
Samir tastikledi
'Sayra'nın kardeşi Hayra... Düğüne gelmedi., evine uğramıyor. Aradım ama ben bulabildim ne de bir görene rastladım.'
Aksakal yine beklenmeyen bir soru sordu
'Bulursan ne yapacaksın genç prens?'
Samir bir müddet düşündü. Gerçekten ne yapacaktı, ne diyecekti. Ağabeyi Faragalon prensi için kendisini feda etmişti. O Faragalonlar ki onun anne ve babasını öldürmüşlerdi. Samir'in bunda bir suçu yoktu elbette. Ne anne babasının ölümünde ne de ağabeyinin o tercihte bulunmasında. Bunu Hayra da biliyordu. Zaten tüm Mayikanlıların dilinde 'Sayra'yı ancak tüm Faragalonluları affettikten sonra affederim.' cümlesi dolaşıyordu. Aksakala çaresiz gözlerle baktı
'Ne yapabilirim ki, ne diyebilirim.'
Aksakal Samir'in haline acımıştı. Yanına yaklaştı, genç prensin sağ elini iki eli arasına alıp şefkatle okşadı. Gülümseyen bir yüzle tane tane konuştu
'Onun zamana ihtiyacı var genç prens. Senin suçsuz olduğunu biliyor. Onu asıl kahreden de bu zaten.'
Samir şaşırdı. 'Nasıl yani?' anlamında baktı Aksakalın gözlerine. Aksakal ne söylediğini gayet iyi biliyordu ve savının arkasındaydı
'Sen ne zannediyorsun prens. O senin kötü olduğunu mu düşünüyor sence. İnan bana kötü biri olsaydın o çok rahat, çok mutlu olurdu. Çok mu zor seni öldürmek onun için. Ondan kaçmıyorsun ki, onu arıyorsun. Eskiden Sayra engel olurdu, artık o da yok. Kim engel olacak seni öldürmesine. Ben sana onun sıkıntısını anlatayım genç prens.Yıllarca anne babasının intikamını almak için beklemiş, sonunda tam şeytanı bulduğunu düşünürken karşısında bir melek görmüş. Vicdanı nefsine isyan etmiş, nefsi de vicdanına. Bu savaş hala sürüyor. Merak etme vicdanı kazanır. Mayikanlılar cahildir ama her zaman vicdanları nefislerine galiptir. O cahil reis de bile durum böyledir. Bak sana kızını verdi.'
Samir biraz olsun rahatlamıştı. Sağ eli hala Aksakalın iki eli arasında masaj görüyordu. Aksakal konuşmasına devam etti
'Mayikanlıları anlaman lazım genç prens. Hep gece yaşadılar, mehtaplı geceler biraz daha aydınlık olduğundan mehtabı şafak zannettiler. Bir gün gerçek güneşi görünce algıları bir anda kapandı, şükretmeyi bildikleri nimetler arasında bu derece büyüğü yoktu. Kendi şehirlerinde huzurlu bir hayat sürmek isterlerken bir anda Büyük Kürenin en büyük imparatorluğunu prensi damatları oldu. Bir gün sana bakacak ve diyecekler ki 'Allah'ım bu nasıl bir nimet, biz buna nasıl şükredeceğimizi bilmiyoruz. Sen o şükrü etmiş kabul et.' Ben bu şükrü seni ilk gördüğümden beri ediyorum.'
Gözleri dolmuştu Aksakalın, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Samir'in ellerini bıraktı. Meşaleyi aldı, ayağa kalktı. Artık yatma vakti gelmişti.
O an gelen bir sesle irkilen Samir
'Hayır.' diye bağırarak ayağa kalkmaya yeltendi.
Yalnız artık çok geçti. Sesin ait olduğu ok Aksakalın göğsüne saplanmıştı bile. Samir ayağa kalkamadan Aksakal yere düşmüştü. Okun arkasında iki siyah tüyü gören Samir
'Suikastçı.' diye mırıldandı.
Suikastçı Faragalon imparatorluğu içindeki en meşhur paralı katildi. Öldürmek istediği kişiye gündüz olsun gece olsun ikinci oku attığı görülmemiş, duyulmamıştı. Sıradan kişileri öldürmezdi. Zaten sıradan bir kişi için kimse onun istediği parayı ödemezdi. Okun arkasına koyduğu iki siyah tüy onun imzasıydı. Başkasının böyle profesyonel bir işi sahiplenmesine izin vermezdi. Faragın da bazen kirli işlerde kullandığı söylenmekteydi. Demek bu doğruydu. Çünkü Aksakalı öldürmek isteyecek tek kişi Farag Turgan'dı.
Yerde ölmek üzere olan Aksakal'a dolu gözlerle bakan Samir
'Öğrenci aldın mı Aksakal?' diye sordu.
Saraya dönen Samir'in kanatlarının nasıl şifaya kavuştuğu konusunu elbette merak etmişti Turgan. Mayikanlıların yaralarına sürdüğü bir otun onun da yaralarına iyi geldiği gibi öznesi belli olmayan bir cevabın Turgan'ı tatmin etmeyeceği açıktı. Aksakal ismine kısa bir sürede ulaşacağı da. Ulaştığı bu ismin cismine ulaşmak isteyeceği de. Öğrenci yetiştirdiğini öğrendiği anda bir ajanı öğrenci olarak göndereceği de. Bunları çok iyi bilen Samir Aksakalı öğrenci kabul etmemesi konusunda uyarmıştı. Aksakalın gülümsemesi uyarıların işe yaramadığını gösteriyordu. Çok üzgündü Samir
'Niye yaptın bunu Aksakal, neden öğrenci kabul ettin?'
Aksakal gülümsemeye devam ediyordu. Zorlanarak cevap verdi
'Öğrencisiz her gün ölürdüm, şimdi ise sadece bir gün.'
Bu sözden kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdu Aksakal. Samir çok sinirliydi. Okun geldiği yöne doğru uçmaya başladı. Suikastçi kadar iyi nişancı olmayabilirdi ama şu an ellili yaşlarda olan o adamdan daha hızlı uçabileceği kesindi. Öyle de oldu. Epey uzun sürse de önce görmeyi sonra da ok mesafesi kadar yaklaşmayı başardı. Takip edildiğinden habersiz olan Suikastçiyi tek okla vurdu. Sonuçta Samir de az nişancı değildi. Talut hayatında gördüğü en iyi ok atan kişinin Samir olduğunu söylemiş ama Suikastçiyi hiç görmediğini de eklemeyi ihmal etmemişti.

İki kanat arasına saplanan okla yaralan suikastçi göl kenarında açık araziye düştü ve bu düşme ile ölüm seviyesine geldi. Yanına konan Samir sırtüstü yatıp kendine bakan suikastçiye
'Ok attığın masumların ne hissettiğini anlamışsındır.' dedi.
Suikastçinin cevap verecek hali yoktu. Samir eğildi, saikastçinin yüzüne baktı
'Aslında bu civarlarda senin gibi bir alçağı bile seve seve tedavi edecek birini tanıyorum ama iki siyah tüy takılı bir okla az önce öldürüldü.' dedi, ayağa kalktı. Gökyüzüne doğru kanat çırptı.
Ertesi gün Aksakalı ebediyete uğurlayan üzgün Mayikan halkından hiç kimse göz yaşı dökmedi. Aksakalın vasiyetiydi bu. 'Dosta kavuşacağım gün sakın ağlamayın. En mutlu olduğum an sizi düşünmeyeyim.' demişti.

23 Ekim 2014 13-14 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar