Farklı Gruplarda İki Kan, Farklı Hayatlarda İki Can
İnsandık,inandık.
Ve kaybolduğumuz yollarda her seferinde kaldık.
Kalıcak yer bulamadığımız zamanlardaysa, 'kandık'..
Biz seninle bir bedende sevişen, birbirine zıt iki kan,dık..
Hastane koridorundaydın sen, hayatıma gelişini kutlayan marş gibi ötüyordu ambulans sirenleri...
Ben, yağmur altında sularken yalnızlığımı, ellerimde bir aşk yeşerttiğimden habersiz bir sigortasız işçi...
Ve gözlerim gökyüzüne dalmış, bir güvence ararken ellerime,artık hastane koridorlarındaydın sen... Yardım edeceğimden değil ya, meraklı gözlerimle geçerken önünden, sedyeden uzanan ellerine temas etti ellerim, kendimi güvende hissettiğim ilk an işte..
'ellerin'..
Ve ilk kez var olduğunu hissetti, ellerim..Üşümezdi daha önce,ordan bilirim..
Sedyenin peşi sıra koşar buldum kendimi, peşinden ağlayan anne ve babanı gördüm sonra, ve anladım. Anladım ki onların canı benim kadar yanmıyor..
Soğuk,ilaç ve hastaların kirli çamaşırlarından başka bir kokunun olmadığı bir devlet hastanesinde, yoğun bakım ünitesinin..
Boğuk, ve ölümden başka bir kokunun olmadığı bir morgun,tam ortasındayız..
Yarım pansiyon bir otel odası gibi, eksik bir ameliyathane..
Ve biz,tam ortasındayız iki odanın.. Ve sen,tam ortasındasın ölüm kalımın..
'Galiba doktorların eylemi var, hepsi buraya toplanmış' diyor görenler.. Ama bilseler seni, nasıl üşüdüğünü, nasıl canının yandığını.. Sende bilmiyorsun gerçi, uyuyorsun.. Ya da sadece uyuduğunu ve uyanıcağını ümit ediyorum..
Kan gerekmiş sana şimdi, varsa biraz da,aşk...
Sonra sararmış tenin birden kıpkırmızı oldu.. Belki de hayattan çok şey istedin bu sefer. Zaten utangaçtın sen,kimseye elini uzatıp birşey isteyemezdin. Aslında bilmiyorum utangaç olduğunu, öyle tahmin ediyorum işte. Sanki yıllardır seninleymişim gibi.. Bir tek bana el uzatıp, tutmamı isteyecekmiş gibi sanıyorum şuan seni..
- Bu sefer duydum telefon sesini. Arayan ferda, eşim!
Açarsam yine nerede kaldın diye tartışma başlayacak. Bir iki hafta sonra giderim evime diye düşünüyorum ben. Sen de toparlanırsın o zamana kadar, altını üstüne getiririz İstanbul'un..
Mutfak ve yatak odasından ibaret küçük bir ev yeter bize, sende öyle isterdin zaten. Gösterişte,dünya malında hiç gözün yoktur senin, öyle tahmin ediyorum yani.
*
Hastane koridoru soğudu, hastane koridoru kan kokuyor, hastane koridoru ceset!
Üstüme üstüme geliyor doktor,
-Hastanın yakınımısınız?
'Elleriyim doktor bey, yüreğiyim..' Diyemesem de, eşiyim diyorum evet. Eşiyim!
-Eşiniz çok kan kaybetti, acil "a Rh-" kan lazım!
-Birden vücüdumda ki tüm kan toplandı ellerime, ve gereğinden fazla kan pompaladı kalbim...
Aklım zaten durgun, "b Rh +" olduğunu kanımın, ve kanser olduğumu unutuyorum..
-Benim grubum tutuyor! Beklemeye hiç gerek yok diye zorluyorum doktoru..
Kanımı test etmeye vakitleri zaten yok, ve kan vermek için uzanıyorum yatağa..
- Yine telefon, arayan Can bu sefer, oğlum..
Ferda öyle bildiğimi sanıyor ya da...
Kan verdiğim bu odaya ikinci girişim, daha önce de test için kan vermiştik Berke ile, ve onun babasının asıl ben olduğumu anladığım ilk andı bu.. Ya da anladığım değil, doğruladığım.. Şaşırmadan çıkmıştım hastaneden Ferda'ya hiç bir şey anlatmamıştım. Zaten pek birşey konuşmayız, görücü usulü bu kadar oluyor..
-Ameliyathane de şimdi Berrin. Gerçi ismini bilmiyorum da öyle bi değeri varki gözümde, manen çok yüksek! O yüzden Berrin olmalı ismi..
Ki anne babasının haykırışları da doğruluyor tahminimi..
-Kanım veriliyor Berrin'e, aslında Canım! Tıp mucizesimi, ilahi güç mü bilmem de,
Berrin'e uymayan bu kan, yaradı..
Aslında bu Can...
Berrin uyanıyor, doktorlar eşi diye beni alıyorlar ilk önce yanına.
Kan çekti derlerdi de inanmazdım, öyle bir sarılışı varki Berrin'in bana, tüm hayat feda edilebilir..
-Hastane den kol kola ayrılıyoruz Berrinle, haftalardır başucunda bekliyorum..
Gözüm seni bir yerlerden ısırıyor diye takılıyor bana Berrin..
Kan çekiyor diye geçiştiriyorum..
Haftalardır ne eve ne de işe uğradım. Zaten sigortam da yoktu,güvencem de..
Ama şimdi güvendeyim, elleri de var, gözleri de, yüreği de..
Ve hepsi bana ait!
Birden durdu Berrin,
Biraz zaman dedi,
çekinerek..
Varsa da biraz aşk..
Yüzü güldü bu defa, hayattan beklentisi çok azdı, aşk yanıbaşındaydı..
Yüzü kızardı bu defa, daha fazlasını isteyemedi hayattan ve biraz zaman diyemedi..
Yoktu çünkü zamanımız, kanserdik artık ikimizde ve ölüyorduk.
İstanbul'un altını üstüne getirdik, ve deniz manzaralı ormanlık bir alanda bir yer bulduk sonunda.. Mutfağı yoktu, salonu da, yatak odası vardı sadece. Beraberce defnedileceğimiz güzel bir yatak odası.. Kimsenin rahatsız edemeyeceği kadar sessiz ve derin. Ve öyle yakın birbirine..
Sanırım sonsuzluğun sırrını bulduk,
asıl şimdi Allah'ını seven üzerimize toprak atsın!