Fehmi Abi'yi Nasıl İşlettik

Ne zaman bir at görsem fena halde gülerim.

Hem de nerede olursam olayım; sokakta, otobüste, denizaltında, uzay mekiğinde... Hiç farketmez, fena halde gülerim.

Atlarla ilgili o komik anımı ilkgençliğimde bir reklam ajansında çalışırken yaşamıştım. Ben önceleri inşaatlarda amelelik yapardım, sonra bir torpil buldum da sözünü ettiğim o ajansda 'reklam pazarlamacısı' olarak çalışmaya başladım. İşim firmaları ziyaret etmek, gazete ve dergiler için reklam almaktı.

O zamanlar genciz, neşeliyiz, dünya umurumuzda değil. O zamanlar dediğim, bin dokuz yüz seksenli yılların ortaları.

İçimizde en gırgırı Fehmi abi. Fehmi abi feleğin çemberinden çift perendeyle geçmiş, yandan çarklı fırlamanın teki. Hepimiz onu çok seviyoruz, Fehmi abi diyoruz da başka birşey demiyoruz. Başka birşey dediğimiz zaman bakmıyor zaten, öyle ya, adamın adı Fehmi, niye baksın.

Fehmi abinin en büyük zevki ona buna şakalar yapmak, işletmek. Hangisini anlatayım? Örneğin; kendine müşteri süsü vererek dışarıdan ajansı telefonla arar, Çubuk'ta bir tesis açtığını, reklam vermek istediğini söyler ve görüşmek için yanına davet ederdi. Kızılay nere Çubuk nere? Alacağımız primin hayalini kuraraktan atlarız bir arabaya, Çubuk'ta tarif ettiği yerde yeni açılmış tesis ararız. Sonunda süngümüz düşmüş, işletilmenin verdiği hüzünle kös kös ajansa döneriz. Prim hayalinin yıkılmasına mı yanarsın, bütün gününün heba olmasına mı? Daha neler neler...

Birgün bütün Fehmizede arkadaşlar toplandık, bir şaka da biz Fehmi abiye yapalım dedik. Yapalım da ne yapalım, adam sıfır numara uyanık, kolay kolay yemez ki. Sonunda onu en zayıf yerinden vurmaya karar verdik. Bütün insanların olduğu gibi Fehmi abinin de en zayıf yeri kalbiydi. Biz de onu oradan vurmaya karar verdik: Kalbine şiş sokacaktık. Eşek değildi ya, herhalde şaka olduğunu anlar ve ölmezdi (Canım elbette böyle bir şey yapmaya karar vermedik. İçimden geldi, şimdi ben uydurdum. Tamam, kötü bir huy, biliyorum ama ben arada sırada böyle uydururum). Onun en zayıf olduğu nokta, tüm insanların olmadığı gibi at yarışı merakıydı. Haftada üç dört gün at yarışı oynar, bir gün hipodromdaki tüm parayı götüreceği gibisinden salakça bir umudu içinde taşımayı hiç ihmal etmezdi. Yarış günleri altılı ganyanın her ayağı koşulduğunda hemen telefona sarılır ve sahibi yakın arkadaşım olan ganyan bayiden sonuçları sıcağı sıcağına öğrenirdi (Dikkatinizi çekerim, seksenli yıllardan bahsediyorum. Şimdiki teknoloji o zaman ne arar. Bırak interneti, cep telefonu kavramına bile yabancıyız. Televizyon bile tek kanaldı, o da yarışları vermiyordu. Sonuçları öğrenebileceğiniz tek yer ganyan bayilerdi). Yukarıda sözünü ettiğim ganyan bayi arkadaşıma anneannesinin koyduğu ad Salih'ti. Fakat nüfus kağıdına adı Salih olarak yazıldığı için biz onu hep Salih diye çağırırdık. O da hemen koşar gelirdi. Neyse, konuyu dağıtmayalım, işte bu Salih olan o Salih'e telefon edip Fehmi abinin o gün oynadığı atları tek tek yazdırdık. Uyanık öyle de sürpriz oynamış ki, tuttursa gerçekten de hipodromu kaldıracak. Salih'le anlaştık, Fehmi abi telefon edip de sonuçları sordukça, onun yazdığı atları gelmiş gibi söyleyecek, o da büyük miktarda ikramiye kazandığını sanacağından o akşam kendimize pavyon ısmarlatacaktık (O zamanlar kazanılan ikramiye şimdiki gibi anında değil, ancak bir gün sonra öğrenilirdi). Ertesi gün gerçek sonuçları öğrendiğinde iş işten geçmiş olacaktı tabii.

Birkaç yıl önce Salih ganyancılar yarış aralarında sıkılmasın, oyalansınlar diye film göstermek için bayiye bir video oynatıcı almıştı. Fehmi abi de bir gün şaka olsun diye film kasetlerinin arasına porno kaset koymuş. Salih film kaseti diye porno kaseti videoya takınca, tesadüfen o gün yarış oynamaya gelmiş olan emekli bir komiserin şikayeti üzerine yüklüce bir para cezası yemişti. O yüzden suç ortaklığı önerimize balıklama atladı.

Planımızı büyük bir titizlikle yürüttük. Fehmi abi zokayı yuttu. Yaptığı kupon daha ikinci ayakta yatmasına rağmen altılıyı bulduğunu sandı. O akşam Maltepe'den Çankırı Caddesi'ne girip çıkmadığımız bar pavyon kalmadı. Fehmi abi ertesi gün ödemek üzere ondan bundan borç almıştı. Önce ödemeleri o paradan yaptı. Para bitince pavyon sahiplerine senet imzaladı. O akşam çocuklar gibi şendik, Fehmi abiyi çok kötü işlettik.

Ertesi gün işe ancak akşam üzeri gidebildik. İşler yetişmediği, yayınlanması gereken ilanlar yayınlanmadığı için patron hepimizi kovdu. Çalıştığımız yerlerden ilk defa kovulmuyorduk ama Fehmi abiyi işletmeyi ilk defa başarmıştık. Çekmecelerimizi toplarken hala gülüyorduk.

Yaa... İşte böyle...

Fehmi abi ne mi yaptı? Haaa... Senetleri ödemesi için pavyoncular adamlarını üzerine salınca arabasını sattı, para çıkışmayınca bu sefer de evini... Yine çıkışmayınca da kendini astı, yani intihar etti. Yok yok, kurtarılamadı, öldü gitti zavallı.

İşte o günden beri ne zaman bir at görsem bu komik anım aklıma gelir ve o kadar çok gülerim ki, sonunda dizlerime ağrılar girer (Ne demek neden? İnsanlar çok güldükleri zaman dizleri ağrımaz mı? Allah allah!.. Fehmi abi bana bunun normal olduğunu söylemiş ve 'Endişelenecek birşey yok, bu herkeste böyledir' demişti). İlahi Fehmi abi!.. Nur içinde yat e mi!..

22 Şubat 2012 5-6 dakika 13 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Hikaye ilginç, ilginç olduğu kadar komedi unsurlarıda serpiştirilmiş aralara. Hikayenin kahramanı Fehmi abi belli ki feleğin çemberinden defalarca geçmiş bir şahıs. Böyle tipte insanlar bir mahallede ya da bir toplulukta her zaman karşımıza çıkar ara ara. Hikayenin sonu ise dramatik bir şekilde bitiyor ve okuyucuyu şaşırtmayı başarıyor aslında. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bu konuda ki yeteneğiniz gün gibi ortada zaten Mehmet bey kutlarım...👍

  • 12 yıl önce

    Anlatım şahane.. o zamanın dokusu, konusu korunaraktan kaleme alınmış ve hatta konunun diline de sadık kalınmış dolayısı ile sımsıcak bir öykü okuyuverdik.. öykü ki herşey vardı içinde.. ve aslında tam bize göre )

    teşekkürler ..