Fransa Hatırası
Şemsiyesinin altında Fransız bir kadın bembeyaz teni. Hava sessiz film kuşaklarından, zamanlarından çalınmış gibi. İnsanlarda öyle sanki, hızlı hızlı bütün adımlar. Bir o kadın renkli elbisesiyle canlı ve ağırdan. Zamandan saniyeler çalıyor gibi bir ahenk içinde. Yürümüyor salınıyor.
Oturduğum bu ikinci sınıf kafe de akşamüstünün keyfini çıkarırken, bir dilim kek bir fincan, garsonun onlarca övgüsü ile getirdiği, kahveyle, derin bir heyecana sebep olmuştu mavi gözlerini sonradan fark ettiğim bu süt beyazı hanım. Hayatın bir kesitine değil de önüne fırça bırakılmış bir üstadın soğuk renk peyzajına bakıyordum sanki. Zıt renk, kırmızı dudakları. Çok okumuştum Fransız kafelerini, akşamlarını, kadınlarını ama şu an o hikâyelerden birindeyim. Çok özenti gelirdi her yazarın değinmesi aynı konuya. Şimdi gülüyorum kendime, gözlerim hala süt beyazında. Ustalar omzu açık, paragraflara sığdıramadıkları elbise ayrıntıları ve lüleli saçlarıyla anlatırlardı hep ama benim hikâyemde blue jean, dar bir penye ve süt beyazı vardı elinde şemsiyesiyle. Ve havada aşk kokusu
Havada aşk kokusu... Belki Parisi en güzel anlatan sözlerden biridir bu. Tebrikler...
Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑