Garip Sulhi
Hayatına şehir merkezinden çok uzakta bir köyde devam ediyor Bizim Suhi. Hayatta tatmadığım şey kalmadı diyip herkese havasını attı yıllarca. Kimseler artık dinlemez oldu sözlerini. Sıkıldı bütün tanıdıkları kendisinden. Dost meclislerinin aranan ismiydi eskiden. Önce sıklığı azaldı katıldığı toplantıların sonraları hepten unutulur oldu. Belki de istenmiyordu. O böyle düşünüyordu en azından.
Düşün taşın nerede hata yaptığını bulamadı ve kendisine en mantıklı gelen düşünce bırakıp her şeyi köyüne ailesinin yanına dönmekti. Okumak için geldiği ismi lazım değil o "böyük şehir" istemiyordu onu artık besbelli. Topladı pılını pırtını ve geride kalan bir kaç arkadaşıyla da vedalaşıp koyuldu köy yollarına.
Çok uzak değildi aslında mesafe olarak köyü okuduğu şehire. Ama ya insanları. bulabilir miydi ki kendisini anlayacak kimseleri. Ailenin tek çocuğu olduğundan hep yalnızdı zaten aile ortamında da. Okurken de yalnız yaşadı ve şimdi de yalnız. Hayatına belli dönemlerde bazı insanlar giriyor ancak kimse kalıcı olmayı tercih etmiyordu. O da buna alışmış olsa gerek kimseleri zorla tutmuyordu hayatında. Sadece fırtınalı havalarda sığınılacak limandı Sulhi onlar için. Kim bilir belki o günden sonra hiçbiri hayatlarında böylesine birinin girmiş olduğunu hatırlamayacak. Dost meclislerinde bir kere de olsa adı geçmeyecek.
Sulhi, bizim Sulhi Alem çocuktur ama. Hem çok hassas hem de taş gibidir kalbi. Gün gelir en basit şeyde hüzünlenir. Bir bakmışsınız bir takım siyasetçiler gibi ne olduğunu bilmediğiniz sebepten iki gözü iki çeşme ağlar. Gün gelir en sert hocalara arkadaşını savunmak için kafa tutmuş.
Aklında onlarca soruyla döndü Sulhi köyüne. Başlarda her şey yolunda gidiyordu. Annesi ve babasına olan özlemi dindirme onu bir kaç ay idare etti o tanıdık olduğu kadar yabancı köy ortamında. Ama artık yavaş yavaş sıkılmaya başladı Sulhi hayatından. O kadar okul okudu ve evde oturmuş neyi beklediğini bilmiyordu. Ailesine yansıtmamaya çalışıyorsa da o şeker gibi çocuk ailesinin biricik Sulhi si çok asi her şeyden alınan bir çocuk olmuştu. Babası derdini az çok tahmin ettiği oğluna zaman zaman güven veren konuşmalar yapmaya çalışsa da bizim Sulhi onları da yanlış anlamayı başarıyordu. Gündüzleri köy kahvesinde kendisini dinleyecek 2-3 arkadaşıyla oturuyor Sulhi anlatıyor onlar dinliyor. Akşamları ise hepten yalnız takılıyor Sulhi. Zaten ne oluyorsa akşamları oluyor bizim Sulhi'ye. Aklına gelen okul hayatı, yaşadığı güzel günler hatıralar hepsi Sulhi'yi sanki tekrardan şehre çağırıyor. Artık bir baltaya sap olma vakti gelmedi mi diyor Sulhi içinden kendi kendine. Burada böyle oturarak neyi bekliyorum.
Oturdu Sulhi babasının yanına ve başladı anlatmaya. Gayet aklı selim sözcüklerle anlattı. Babası da dinledi sonuna kadar sakin bir şekilde evladının anlattıklarını. Sonunda Sulhi annesinin gözyaşlarını ardında bırakarak koyuldu tekrar yollara. Kendisini çağıran gerisin geriye okuduğu şehre götüren o iç sesi sorgulamadı hiç Sulhi. Doğruydu çünkü ona göre seçimi. Annesi ağlamış önemli deildi onun için. Analar ağlardı hep en ona göre. Hayatında hiçbir şeyini kaybetmemiş olmanın verdiği cehalet cesareti bu aslında Sulhinin ki. Ama ilk adımını attı. Belki de hayatı değişecekti. Ancak hiçbir şey istediği gibi sonuçlanmadı şimdiye kadar. O'nun korkusu da içinde. Bir yandan da geride bıraktığı ailesi vardı aklında.
İşte Sulhi hayatının geriye kalan kısmını bu umut, korku ve özlem üçgeni içersinde yaşadı. Korktukları hep başına geldi. Umduklarının bir kısmı gerçekleşti. Ama ya özledikleri? İşte onları hep geride tuttu Sulhi ve sağken gidermediği özlemleri korkuya dönüştü ve korkuları onu hep yanlış zamanlarda yakaladı. Her seferinde söz verdiyse de kendi kendine başaramadı Sulhi önemsemeyi özlemlerini.