Gecebilmezler

...Üzerilerine güneşten başka bir şeyin örtü olmadığı Gecebilmezler ülkesinin kralı bir gün ülkenin mal ve namca meşhur olmuş ileri gelenlerini sarayına davet etmiş. Güzel bir ziyafetten sonra söze başlamış reis:

- Ey bu ülkenin ileri gelenleri. Hepiniz bilirsiniz ki gecesi olan diyar bulunmuştur. Sizler ve servetçe sizlere yakın olanlar birçok kez o diyarı ziyaret ettiniz. Çayıra uzanıp gökyüzüne baka baka uyumanın zevkini tattınız. Mehtap nedir bilirsiniz. Oysa şu an ülkemizde oraya bir kez bile gitmemiş ve gidemeyecek olan milyonlarca kişi var. Onlara da en azından bir kez olsun bunu tattırsanız.

Elbette davetlilerin hepsi kabul etmiş bu teklifi ve bu konuda ellerinden geleni yapacaklarına dair söz vermişler.

Teklifi memnuniyetle karşılayan Samet Bey aslında önceden de bu işi fakirlere iyilik olsun diye yapan biriymiş. Arttırarak devam etmeye karar vermiş kendi kendine.

Krala yakınlığı ile bilinen ve kralın da en çok taktir ettiği büyük iş adamı Mesut Bey ertesi gün binlerce kişiyi çağırmış başkent meydanına. Meydanın en görülecek yerine büyük bir taht kurmuş ve kralı nazikçe davet etmiş layık olduğu tahta. Sonra tahtta oturan zatın ülkeleri için ne kadar gerekli olduğunu tafsilatıyla arz etmiş meydanda toplanan halka. Sözlerini şöyle tamamlamış Mesut Bey:

- Ben biliyorum ki şu anda kralımız bunu ifade etmemden rahatsız olacaktır. Ama o her ne kadar tevazuu gereği istemese de bana burada şunu ifade etmek düşer. Kralımız çok büyük biridir. Büyüklüğüne yakışır tarzda büyük bir proje başlatmıştır. Bu proje sayesinde artık fakirler de gecesi olan diyarı görebileceklerdir. Yıldızları görebileceksiniz artık. Az ileride ağaçlar arasından gelen hışırtı sizi korkutacak ve en yakın arkadaşınızın size şaka yaptığını anlamanız için onun sizin yanınıza kadar gelmesini beklemek zorunda kalacaksınız. Bütün pencereleri ve kapısı kapalı bir binada olduğu gibi kapkaranlık ve boğucu değildir gece. Biraz görmeye izin verir ve ferahtır. Hele bir de mehtap varsa oradan ayrılmak istemezsiniz. İşte bu yüzden kralımıza müteşekkiriz. İşte bu yüzden onun başımızdan eksik olmaması için duacıyız.

Sözün burasında durup alkışların dinmesini beklemiş Mesut Bey ve devam etmiş

- Ben bugün burada bu işi başlatan kişi olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

Meydan alkışlarla inlemiş. Memnun olduğu yüzünden belli olan kral gelmiş kürsüye. Gayet mütevazi bir edayla şöyle demiş:

- Mesut Beye çok teşekkür ederim. Esas övgüyü hak eden kendisidir.
- Estağfirullah.

İki fakir çıkmış kürsüye ve ne kadar kötü bir hayat yaşadıklarını tafsilatıyla anlatmışlar. Sonra bu zavallıları büyük bir merasimle alkışlar eşliğinde göndermişler gecesi olan diyara. O güne kadar onlarca kişiyi gönderen Samet bey 'Bunca tantana iki kişi için miydi' diye düşünmüş.

O hafta bütün televizyon kanallarında Mesut bey konuşulmuş. Ertesi hafta Tahsin Bey yine aynı meydanda sevabını tamamen krala yükler edayla üç kişi göndermiş ve kral kürsüye gelip gayet mütevazi bir edayla şöyle demiş:

- Tahsin Beye çok teşekkür ederim. Esas övgüyü hak eden kendisidir.
- Estağfirullah.

O gün bu kampanyanın güzelliklerinin anlatıldığı bir televizyon proğramına isteyerek yorumcu olarak katılan Lütfullah bey kendisine Mesut ve Tahsin Beylerle ilgili fikirlerini soran sunucuya

- Efendim, bu iki zatın faziletleri halkımız tarafından çok iyi bilinmekte. Böyle bir olaya karşı duyarsız kalmaları zaten mümkün değil. Aslında hiçbir zenginimizin bu kampanyaya karşı duyarsız kalması mümkün olamaz.
- O halde siz de birilerini gönderiyorsunuz. Zaten bununla ilgili birtakım duyumlar alıyoruz.
- Ben o konuda konuşmak istemiyorum. Sadece şunu söylemekle yetineyim. Bazıları 'Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli' felsefesini benimserler.
- Efendim sizin ne kadar yardım sever biri olduğunuz herkes tarafından bilinmekte. Dolayısıyla böyle bir kampanyaya duyarsız kalamayacağınızdan eminiz. Ama sayı vermeyeceğinizi bildiğimizden kaç kişiyi gönderdiğinizi sormayacağız.
- Estağfirullah.

Samet Bey hayretler içerisinde seyretmiş bütün bu diyalogları.
Bundan sonra bir hafta boyunca her gün bir zengin bir iki kişiyi büyük tantanalarla göndermiş. Elbette hiç biri kralı layık olduğu övgülerden mahrum bırakmamış.

Bütün bu gelişmeler üzerine ülkenin en büyük kanalını sarayında kabul eden kral bütün tebrikleri kabul ettikten sonra şu müjdeli haberi vermiş: Bu kampanya sayesinde elli fakir gece görme imkanına kavuşmuş. Ayrıca bu sayıya Lütfullah Beyin gönderdiği fakirlerin dahil olmadığını da özellikle belirtmiş kral. Muhabir

- Efendim, bunlar hep sizin sayenizde. Halkımız size minnettardır deyince kral cevap vermiş
- Estağfirullah.

Bu röportajı izleyen Samet Bey artık kesin kararını vermiş. Ertesi gün halkı meydana çağırmış. Kral için daha şaşaalı bir taht kurdurmuş. Yirmi fakiri aynı anda göndermiş gecesi olan diyara. Bütün bunları canlı olarak yayınlayan televizyon kanalının muhabirine şunları söylemiş:

- Benim sağ eliminin verdiğini sol elim bilmez. Yalnız sol elim biraz gösterir başkalarına örnek olmak için. Ah sol elim de keşke sağ elim kadar cömert olsaydı.
- Sizin gibi hayırsever biriyle bu röportajı yapmaktan onur duyuyorum efendim.
- Estağfirullah, estağfirullah, gönderdiğim kişi sayısınca estağfirullah...

Artık her kanalda Samet Bey konuşulur olmuş. Yolda gördüğü herkes tarafından tebrik edilmek çok hoşuna gitmiş Samet Beyin. Bir gün yolda giderken yanından geçen bir ihtiyar bastonuyla kafasına vurmuş Samet Beyin. Canı cidden acıyan Samet Bey bir anlam verememiş bu olaya. Şaşkın şaşkın bakmış sinirini hala alamadığı her halinden belli olan ihtiyara.

- Hayrola amca, ben sana ne yaptım.
- Sen de kendini hayırsever biri mi sanıyorsun?
- Değil miyim?
- Gel sana gerçek hayırseveri göstereyim.

İhtiyar Samet Beyi şehrin ücra bir köşesinde bir sokağa götürmüş. Samet Beyin yakından tanıdığı Mustafa Bey orada fakirlere bilet dağıtıyormuş. Bir anda ihtiyarın ortadan kaybolduğunu fark eden Samet Bey Mustafa Beyin yanına gitmiş.

- Hayrola Mustafa Bey, ne biletleri bunlar?
- Nasılsınız Samet Bey? Fakiri fukarayı sevindireyim, onlar da gece görsünler dedim. Allah kabul etsin, her hafta bir sokağa gidip gücümün yettiğince fakirlere bilet dağıtıyorum.
- Niye sen de herkes gibi bu işi meydanda yapmıyorsun?
- Herkesin bilmesine ne gerek var? Hem zaten o şekil yapanlar çok. Bu şekil yapanlar da olmalı değil mi?

Evine dönen Samet Bey, Mustafa Bey gibi sabırlı olamadığı için hem üzülmüş hem de kendine kızmış. Neden o da yaptığı iyiliğin karşılığını sadece Allah'tan beklememişti ki...

Televizyonu açmış Samet Bey. Bir kanal yapılan bir anketin sonuçlarını açıklıyormuş. Anket sorusu gayet basit: 'Sizce Gecebilmezler Ülkesinin en hayırsever vatandaşı kim?' Samet Bey sonuçtan emin bir şekilde dinlemiş sıralamayı.

Ankete göre üçüncü Samet Bey, ikinci Mustafa Bey ve birinci İhsan Bey olmuş. Sunucu Mustafa Bey ve İhsan Bey isimlerine, Samet Bey de İhsan Bey ismine çok şaşırmış. Çünkü daha önce böyle bir ismi hiç duymadığı gibi reisin sarayındaki toplantıda da onu görmemiş. 'Kendini bu kadar iyi saklayabildiğine göre elbette birincilik onun hakkı' demiş sonra kendi kendine.

Ufak bir araştırmayla İhsan Beyin evini öğrenen Samet Bey soluğu İhsan Beylerde almış. İhsan Bey Samet Beyi televizyondan tanıyormuş. Kendisine bir şeyler ikram ettikten sonra nazikçe tebriklerini iletmiş. Samet Bey

- Asıl ben sizi tebrik ederim. En hayırsever vatandaş siz seçildiniz. deyince
- Ben de televizyonda gördüm ama bir anlam veremedim. Ben ne iyilik yapmışım ki
- Kaç fakiri gecesi olan diyara gönderdiniz?
- Estağfirullah biz kim, birilerini fakir olarak görüp onları bir yerlere göndermek kim. Ben geceyi çok seviyorum. O yüzden de sık sık oraya giderim. Yalnız gidersem canım sıkılır. Sağolsunlar, her zaman bana yol arkadaşlığı yapanlar bulunur. Bazen ben gidemem. O zaman onların yol masraflarının karşılarım. Onlar da dönünce bana geceyi anlatırlar. Ben de onların sayesinde bir gece daha yaşarım...

30 Kasım 2009 7-8 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar