Gecelerden Biriydi

Kılıçlı tuhaf bir köydür. Beykoz'a bağlı olmasına rağmen köylüler, işlerini genellikle Üsküdar'da görürler. Köyde Laz Hüseyin'in elli beş model bir Şavrolesi var. Her sabah Alaca'dan kalkıp Üsküdar'a giden Nuri'nin otobüsünü saymazsanız köyün ulaşımı Laz Hüseyin'in tekelindedir.

Laz Hüseyin aslen Trabzonludur. Kılıçlı'ya yeni evliyken gelmiş. Önceleri babasıyla birlikte inşaatlarda çalışıyormuş. Daha sonra, babasının da yardımıyla Şavroleyi almış.

Otuz beşinde, esmer, kıvırcık saçlı, orta boylu ve tıknazca bir adam olan Laz Hüseyin'in Şavrolesi her sabah, sekiz, on kişiyle Beykoz'a iner. Ben, onun gedikli müşterisi olduğum için, arabada daima onun yanında otururum.

İkimiz de sigarayı biraz fazla içeriz. Otuz kilometrelik yolda yarım paket Maltepe biter. Beykoz'a indiğimizde de birer bardak çay içmeden ayrılmayız. Köye dönüş için müşterilerine her ne kadar, başlarının çarelerine bakmalarını söylerse de Laz Hüseyin, beni almadan köye dönmez.

İster Üsküdar'dan gelin, ister Beykoz'dan... Nasıl olsa yollarınız Bozhane Köyü'nde birleşecektir. Oradan da bir buçuk kilometrelik dik ve virajlı bir rampayla köye çıkacaksınız. Köye girmeden önce göreceğiniz ilk ev Laz Hüseyin'indir. Oradan üç yüz metre sonra, Leleş Eminelerin eviyle yan yana olarak okulu göreceksiniz. İşte, o okulun lojmanında biz iki yıl kaldık.

Kılıçlı tuhaf bir köydür diyordum. Okuldan iki yüz metre sonra köy başlar. Okulun tam karşısında mezarlık vardır. Bir orman köyü olmasına rağmen, mezarlığın içindeki yaşlı meşeler yine de ilginizi çeker... Okulun bahçesi alabildiğine geniştir. Çamlarla akasyalar, taş duvarlarla çevrili bahçedeki çimenlerin üzerinde birer heykel gibi dururlar.

O gün Laz Hüseyin'in Şavroleyle köye döndük. Lojmanda kimse olmadığı için ben de köye çıktım. Köyün meydanı cami ve üç kahve ile çevrilidir. İki tanesi kahvecilerin canı isterse açılır; ama diğeri gece gündüz açıktır. Ormana ağaç kesmeğe gitmeyen köylüler, zamanlarını burada geçirirler. Köyde kumar yasak olduğu için genellikle tavla ve pişpirikle zaman öldürülür.

Kahveci Çakal Hüseyin tavla hastasıdır. Tavlayı da Şeytan Eyüp'le benden başkasıyla kolay kolay oynamaz. Bizim tavla partileri de sigarasına oynanır.

Tavla oynarız diye Çakal Hüseyin'in kahveye gittim. Selamünaleyküm deyip girdim.

-Aleyküm selam Hocam.
-Merhabayın.
-Merhaba.
-Merhaba.

Selam faslından sonra Tarzan Mustafa, Çakal Hüseyin'e seslendi:

-Hüsen abi, Hoca'nın cigarası kalmamış. Şu tavlayı açsaz da bi cigara yaksaz...
-Ananın karnında nasıl durdun cenabet. Hele şu çayları dağtalım da cigara parası kazanalım.
-Hüseyin ağabey korkuyorsun galiba, bir olsu canım...

Çakal Hüseyin çaylarla birlikte tavlayı da getirdi. Saat dokuzda başlayan bir beşlik oyun, beş partiye çıktı. Ben elimde iki paket sigara ile kahvedekilere büyük bir coşku içinde iyi geceler dilerken, köyün gençlerinden Sarı Nuri ile Ramazan:

-Hocam, sen şehirlisin, korkarsın; istersen eve kadar geçirelim, diye takıldılar.

Köyün dışına çıktığımda, her taraf zifiri karanlıktı. Karanlık ve sessizlik içime bir ürperti verdi. Bir anda, tüylerimin diken diken olduğunu hissediyor, yalnız ayaklarımın sesini duyabiliyordum! Mezarlıktan gelen yaşlı meşelerin hışırtısı, sanki oradaki ölülerin tekrar dirileceğini getiriyordu aklıma! Mezarlığa doğru bir türlü bakamıyordum!.. Elimde olmadan çocukluğumdaki cin peri masalları beynime hücum ediyor, bütün benliğimi bir korkudur sarıyordu! Sanki, yolun kenarındaki taşın dibinden ya da böğürtlenlerin arkasından bir gulyabani önüme atlayacak ve beni mezarlığa çekiverecekmiş gibi geliyordu. Aklıma bir türlü hakim olamıyordum!..

Sonunda bahçe kapısına gelebildim. Çok şükür mezarlığı geçmiştim. Bahçeye adımımı attığımda, önce algılayamadığım bir şakırtı gecenin sessizliğini yırttı! Sonra, acayip bir sesle birlikte beyaz, gri karışımı bir şeyin üzerime doğru geldiğini gördüm! Birden bacaklarım kaskatı kesildi, adım atamıyordum! Korkudan tir tir titriyor, sırtımdaki teri hissediyordum! Nasılsa aklıma besmele çekmek geldi. Fakat kendimi o kadar zorlamama rağmen gırtlağımı yırtan ?eu... eu...? seslerinden başka bir şey söyleyemiyordum!..

Büyük bir uğraştan sonra lojmanın kapısına gelebildim. Kilidi kırarcasına kapıyı açıp kendimi içeriye attım! Ohh..! Şimdi rahattım!.. Bir bardak su içtim. Fakat olanlardan bir sonuç çıkaramıyordum! Acaba uğradım mı dedim?!.. Aklım bahçede kalmıştı!..

İçimde hala korku vardı. Ama bahçeyi de çok merak ediyordum. Korku ve merak arasında sürekli gidip geliyordum. Sonunda dayanamayıp bahçeyi aydınlatan lambayı yaktım. Çekine çekine geldiğim mutfak camından baktığımda, bir de ne göreyim!!.. Korktuğum şey, köyün kahyasının gündüzden bahçeye çaktığı kır bir at değil miymiş!..

28.05.1983 Karacabey

29 Aralık 2008 4-5 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Öykünüzü okurken ; kılıçlı köyünün bir ferdi gibi hissettim kendimi , sanki yeni gelmiş gibi tanıştım hepsiyle siz anlattıkça....laz hüseyin'in şavrolesiyle yolculuk yaptım....veee gece geç vakit kahveden çıkıp , ürkerek eve gidene kadar ki yolculuğunuzda size eşlik ettim...ne yalan söyleyim , benimde yüreğim ağzıma geldi 🤐 neyse ki ucuz atlattık birlikte....:))))

    öykülerinizi de okumak çok zevkliydi...böylelikle öykü yazdığınızı da öğrenmiş oldum...uğrarım sık sık....😙

    tebrikler , sevgiler...:)))